24 Aralık 2008 Çarşamba

GENÇ ERKEK VE BAYANIN ÖZELLİKLERİ

Peygamber Efendimiz; "Allah, gayr-i meşrû şehvet peşinde olmayan genci pek beğenir" buyuruyor. Genç olmak birçok nimetiyle güzel, birçok nimetiyle tehlikeli bir durumdur. Gençliğin paha biçilmez kıymeti, ahlaki faziletlerle nefsanî hevesler arasındadır. Genç adam, hangi tercihi yapmalıdır? Bütün milletlerin geleceği olan gençlik nasıl bir şuurda olmalıdır? Allah’ın memnun olduğu, Peygamberimizin alnından öptüğü genç adam kimdir, nasıl yaşar? İşte Prof. Dr. Osman Öztürk Hocanın kaleminden ‘Genç adam kimdir?’ sorusunun cevabı;
“Sözü senettir, riayetsizlik ihanettir”
1) "Genç", hayırlı bir iş teklif edildiğinde tereddüt etmeden "İnşallah yaparım" diyen fedakâr kişidir. Yaşına bakılmaz.
2) Dininin gereklerini yapan, tarihini bilen, şahsiyetli, şuurlu kişiye "adam" denir. Adamlığı, erkeklik ya da dişilik belli etmez.
3) Genç adamın başucu kitabı KUR’AN’ dır. (Onsuz yaşayamaz) Hadislerle haşir neşirdir. Dinini ve dünyasını ilgilendiren kitapları okur. Yaşamak ve uygulamak için okur.
4) Genç adam, ibadetlerine düşkündür. Namaz ve oruç hayatının rengidir.
5) Genç adam, harama karşı uyanık olduğu gibi mekruhlardan da kaçınır.
6) Genç adam, Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. Dünyadan sorumludur. Vazifesi ağır, vakti azdır.
7) Genç adam hayırları destekler, kötülüklere karşıdır ve kötülükleri engellemeye çalışır. "Adam aldırma da geç git" demez, aldırır, hakkı tutar kaldırır.
8) Genç adam yaptığı işlerde heyecanlıdır. Dinini tebliğ ederken kalbi coşkun hislerle doludur.
9) Genç adam mimlenmekten korkmaz. Allah’a ibadet ettiğini, Müslüman olduğunu göğsü açık bir şekilde söyler. Namazı, orucu, tesettürü, kız - erkek arkadaşının olmaması onun meziyetidir. (Asla bunlardan utanmaz, yapanları da ayıplar).
10) Genç adam insanlarla haşir neşirdir. Gülümseyen yüzüne herkes güvenle bakar, selamlaşmayı ihmal etmez. Kimseye yük değildir.
11) Genç adam yaptığı her işte en iyiye taliptir. Ahirette en kârlı çıkmaya bakar.
12) Dünyayı adaletle yönetmeye talip genç adam, dünya dillerini bilir. Bir dille yetinmez, muhatabının ümmet olduğunu unutmaz.
13) Genç adam kibardır. Fakat naziklik olsun diye hakikatleri örtbas etmez. Sözgelimi, saçma sapan fikirler için "düşüncenize saygı duyuyorum" demez. Bayan eli sıkmadığında mazeret aramaz. Bunu dininden dolayı yaptığını belli eder. İmanının icabını yapmak onun için en büyük mutluluktur.
14) Genç adam Allah’a vermiş olduğu söz başta olmak üzere her sözüne sadıktır. "Sözü senettir, riayetsizlik ihanettir"
15) Başarının yolu manevi bir azme bağlıdır. Azimli genç adam tuttuğunu koparır. Bununla beraber sabırlıdır. Sabır, ne zaman, nerede ve ne kadar bekleyeceğini bilerek yapılırsa sabır olur.
16) Kendi hak ve özgürlüklerine sahip çıktığı gibi diğer insanların da haklarını savunur. Bu çağda özgürlüklerin güzellikle değil, ancak mücadeleyle alınabileceğini bilir.
“Elbiseni temiz tut”
17) Genç adam bugünün işini yarına bırakmaz. Hayır işlerinde acelecidir.
18) Genç adam için dünya istirahat mekânı değildir. Bilakis çaba, zahmet ve sa’y mekânıdır. Özlemini çektiği cennet ise asıl mutluluk yuvasıdır.
19) Genç adam küçüğünü küçük, büyüğünü büyük bilir. Allah’a karşı vazifelerini ve kul hakkını gözetir.
20) Edep, hayâ, nezaket, kibarlık, efendilik ve hanımefendilik genç adamın yüzünde görülebilen sıfatlardır.
21) Genç adam sevdiğini Allah için sever. Sevgisinin ölçüsü Kur’an ve sünnettir.
22) "Elbiseni temiz tut" emrine uyan genç adamın, elbiseleri temiz ve ütülü, ayakkabıları boyalıdır. Diş, kulak ve tırnak temizliğini muntazaman yapar.
23) Sağlığını emanet bilen genç adam yeme - içmesine dikkat eder.
24) Kendisiyle barışık olan genç adam dost yanlısıdır. Başına gelen sıkıntılara "vardır bir hayır" der, geçer.
25) Müslümanlara karşı müşfik ve alçak gönüllü olan genç adam, kâfirlere karşı şiddetli ve gaddardır.
“İnşallah yaparım”
"ŞART-I ÜLFET, TERK-I KÜLFETTIR"

23 Aralık 2008 Salı

ŞEYTAN KENDİNİ VE HİLELERİNİ YÖNTEMLERİNİ ANLATIYOR

Peygamber Efendimizin şeytanla konuşması
Muaz bin Cebel (ra) rivayet ediyor: Bir gün Resulullah (sav) ile beraberdik. Ensar’dan birinin evinde toplanmıştık... Tam sohbete dalmışken, dışarıdan bir ses geldi: "Ev sahibi... İçindekiler... Eve girmem için bana izin verir misiniz? Benim sizden bir dileğim var, görülecek bir işim var."
Bunun üzerine, herkes Resulullah (sav) efendimizin yüzüne bakmaya başladı. Orada ve her zaman büyük efendimizdi... İzin ondan çıkacaktı. Resulullah duruma vakıf oldu ve "Bu seslenen kimdir, bilir misiniz" buyurdu. Biz hep birden söyledik: "En iyi bilen Allah ve Resulü’dür." Bunun üzerine Resulullah (sav) efendimiz: "O, lâin İblistir. Allah’ın laneti onun üzerine olsun" buyurunca, Hz. Ömer "Ya Resulullah, bana izin veriniz onu öldüreyim" dedi. Resulullah efendimiz bu izni vermedi, şöyle buyurdu: "Dur ya Ömer, biliyor musun ki, ona belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir. Öldürmeyi bırak..." Sonra da şöyle buyurdu: "Kapıyı ona açın gelsin. O, buraya gelmek için emir almıştır. Diyeceklerini anlamaya çalısınız, size anlatacaklarını dinleyiniz."
Bundan sonrasını ondan dinleyelim; yani raviden. Şöyle anlattı: "Kapıyı ona açtılar. İçeri girdi ve bize göründü. Bir de baktık ki şekli su: Bir ihtiyar, şaşı, aynı zamanda köse, çenesinde altı ya da yedi kadar kıl sallanıyor, at kılı gibi. Gözleri yukarı açılmış. Kafası büyük bir fil kafası gibi. Dudakları da bir manda dudağına benziyordu. Sonra söyle bir selam verdi: "Selam sana Muhammed; selam size ey cemaat-i Müslimin."
Onun bu selamı üzerine Peygamber efendimiz şu mukabelede bulundu: "Selam Allah’ındır ya lâin." Sonra ona şöyle buyurdu: "Bir iş için geldiğini duydum. Nedir o iş?"
Şeytan şöyle anlattı: "Benim buraya gelişim kendi arzumla olmadı, mecburen geldim."
Resulullah Efendimiz: "Nedir o mecburiyet” diye sordu. Şeytan anlattı: "İzzet sahibi Rabbin katından bana bir melek geldi. Ve dedi ki: "Allah Teâlâ sana emir veriyor; Muhammed’e gideceksin. Ama düşük ve zelil bir halde. Tevazu ile. Ona gideceksin ve âdemoğullarını nasıl kandırdığını anlatacaksın. Onları nasıl aldattığını bir bir söyleyeceksin ona. Sonra o; ne sorarsa doğrusunu diyeceksin. Sonra... Allah Teâlâ buyurdu ki; "Söylediklerine bir yalan katarsan, doğruyu söylemezsen... Seni kül ederim; rüzgâr savurur. Düşmanların önünde seni rüsvam ederim." İşte böyle ya Muhammed, o emir üzerine sana geldim. Arzu ettiğini bana sor. Şayet bana sorduklarına doğru cevap vermezsem; düşmanlarım benimle eğlenecek. Şu muhakkak ki, düşmanlarımın eğlencesi olmaktan daha zor bir şey yoktur."
Bundan sonra, Resulullah (sav) efendimiz şöyle sordu: "Mademki sözlerinde doğru olacaksın. O halde bana anlat; halk arasında en çok sevmediğin kimdir?”
Şeytan şu cevabı verdi: "Sensin ya Muhammed. Allah’ın yarattıkları arasında senden daha çok sevemediğim kimse yoktur. Sonra, senin gibi kim olabilir ki?"
Resulullah Efendimiz sordu: "Benden sonra en çok kimlere buğuzlusun ve sevmezsin?"
Şeytan anlattı: "Muttaki bir gence ki... Varlığını Allah yoluna vermiştir."
Bundan sonra soru cevap aşağıdaki şekilde devam etti. Resulü Ekrem efendimiz sordu, şeytan anlattı:
- Sonra kimi sevmezsin?
- Kendisini sabırlı bildiğim, şüpheli işlerden sakınan âlimi...
- Sonra?
- Sabırlı olan fakiri ki; ihtiyacını hiç kimseye anlatmaz. Halinden şikâyet etmez.
- Sonra kim?
- Şükreden zengin.
Resulullah (sav) Efendimiz bu defa konuyu değiştirdi ve ona başka bir sual sordu:
- Peki, ümmetim namaza kalkınca, senin halin nice olur?
- Ya Muhammed, beni bir sıtma tutar. Titrerim.
- Neden böyle olursun ya lâin?
- Çünkü bir kul, Allah için secde edince bir derece yükselir.
- Peki, ya oruç tuttukları zaman nasıl olursun?
- O zaman da bağlanırım. Ta onlar iftar edinceye kadar.
- Peki, ya hac yaptıkları zaman nasıl olursun?
- O zaman da çıldırırım.
- Peki, ya Kur’an okudukları zaman nasıl olursun?
- O zaman da eririm. Tıpkı ateşte eriyen bir kurşun gibi eririm.
- Peki, ya sadaka verdikleri zaman halin nasıldır?
İste o zaman halim pek yaman olur. Sanki sadaka veren, bir testere alır eline ve beni ikiye böler.
Resulullah (sav) efendimiz sebebini sordu: “Neden öyle testere ile ikiye biçilirsin, ya Ebamürre?”
Bunun üzerine İblis: “Onu da anlatayım, dedikten sonra anlatmaya başladı: Çünkü sadakada dört güzellik vardır. Şöyle ki: 1- Allah Teâlâ, sadaka verenin malına bereket ihsan eyler. 2- O, sadaka veren kimseyi halkına sevdirir. 3- Allah Teâlâ, onun verdiği sadakayı, cehennemle arasında bir perde yapar. 4- Allah Teâlâ, belayı, sıkıntıyı ve ahları ondan defeder.”
Bundan sonra Resulullah (sav) efendimiz ashabı hakkında ona bazı sorular sordu: “Ebu Bekir için ne dersin?”
İblis buna su cevabi verdi: “O bana, cahiliyle devrinde bile itaat etmedi. İslam’a girdikten sonra nasıl bana itaat eder?”
- Peki, Ömer b. Hattab için ne dersin?
İblis buna su cevabi verdi: “Allah’a yemin ederim ki; her gördüğüm yerde ondan kaçtım.”
- Peki, Osman b. Affan için ne dersin?
- Ondan utanırım. Hem de çok... Nasıl ki, Rahman’ın melekleri de ondan utanırlar...
- Peki, Ali b. Ebu Talib için ne dersin?
- Ah, onun elinden bir kurtulsam... O, kendi başına kalsa, ben de kendi başıma kalsam... O, beni bıraksa... Ben de onu bıraksam... Ben onu bırakırım ama o beni bırakmaz.
Resulullah (sav) efendimiz yukarıdaki soruları sorduktan ve şeytanın verdiği cevaplar da kısmen bittikten sonra, şöyle buyurdu: “Ümmetime saadet ihsan eden; seni de ta, belli bir vakte kadar saki kılan Allah’a hamdolsun.”
Resulullah Efendimizin bu cümlesini duyan lâin İblis söyle dedi: “Heyhat, heyhat... Ümmetin saadeti nerede? Ben, o belli vakte kadar diri kaldıkça, sen ümmetin için nasıl ferah duyarsın? Ben, onların kan mecralarına girerim. Etlerine karışırım. Ama onlar, benim bu halimi görmez ve bilmezler. Beni yaratan ve kıyamet gününe kadar bana mühlet veren Allah’a yemin ederim ki; onların tümünü azdırırım. Cahillerini ve âlimlerini... Ümmilerini ve okumuşlarını... Facirlerini ve âbidlerini... Hâsılı, bunların hiçbiri elimden kurtulamaz. Fakat... Allah’ın halis kullarını... Evet, bunları azdıramam.”
Bunun üzerine Resulullah (sav) Efendimiz sordu: "Sana göre ihlâs sahibi olan muhlis kullar kimlerdir?"
Bilmez misin? Ya Muhammed, bir kimse ki, dirhemini ve dinarını sever. O Allah için bir ihlâsa sahip değildir. Bir kimseyi görsem ki; dirhemini ve dinarını sevmez; övülmekten hoşlanmaz; bilirim ki o ihlâs sahibidir. Hemen onu bırakır, kaçarım. Bir kul, malı ve övülmeyi sevdiği sürece; kalbi de dünyaya bağlı kaldığı müddetçe, o size vasfını yaptığım kimseler arasında bana en çok itaat edendir. Bilmez misin ki, mal sevgisi, büyük günahların en büyükleri arasındadır. Bilmez misin ki, ya Muhammed, baş olma sevgisi yine büyük günahların en büyükleri arasındadır.”
İblis anlatmaya devam etti: “Ya Muhammed, bilmez misin? Benim yetmiş bin tane çocuğum var. Bunların her birini bir başka yere tayin etmişimdir. Sonra... O her çocuğumla birlikte yine yetmiş bin tane şeytan vardır. Onların bir kısmini ulemaya gönderdim. Bir kısmini gençlere yolladım. Bir kısmını da, evliyalara saldım. Bir kısmını da, ihtiyar kadınlara musallat ettim. Gençlere gelince; aramızda hiçbir anlaşmazlık yoktur. Onlarla gayet iyi geçiniriz. Çocuklara gelince... Onlarla da, bizimkiler istedikleri gibi birlikte oynarlar. Bizimkilerin bir kısmını da âbidlerin başına dert ettim. Bir kısmını da zahitlerin… Onlar, bunların yanına girer, halden hale sokarlar. Bir tepeden öbürüne, hep dolaşıp dururlar. Öyle bir hal alırlar ki, baslarla, sebeplerden herhangi birine sövmeye...
İşte böylece, onlardan ihlâsı alırım. Onlar, bu halleri ile yaptıkları ibadeti, ihlâssız yaparlar gayri. Ama asla bu hallerinin farkında olamazlar.

PEYGAMBERİMİZDEN ON NASİHAT

Kim Peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse (bilsin ki) biz seni onlara bekçi göndermedik. (Nisa Suresi-80)
Alemlerin Rabbi olan Allah, Al-i İmran Suresi, 31. ayette şöyle buyuruyor: "(Resulüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir" Hem dünya hem de ahiret saadetine ulaşmak için, O’nun hayatının her saniyesini ve aldığı her nefesi iyi bilmek zorundayız. İnsanlığın tek kurtuluş ışığı, önderimiz ve rehberimiz Peygamberimiz (sav)’in hayatında bizim için çok güzel örnekler var şüphesiz. Efendimizin tavsiyeleri, elbette on maddeyle sınırlandırılamaz. Ancak akılda kalması ve ezberlenmesinin kolay olması sebebiyle, bir işe başlarken yapmamız gerekenden tutun da nasıl yatacağımıza ve ne yapmamız gerektiğine kadar geniş olan konularda efendimizin hadislerini topladık. Özellikle, gençlerle ilgili hadis-i şeriflere dikkat etmenizi tavsiye ederek, sizleri efendimizin on nasihatini okumaya ve yaşamaya davet ediyoruz.
1) Besmele
Resulullah (sav) buyurdular:
"Besmelesiz başlanan her iş, hiçbir netice vermez"
"Herhangi bir müşkül ve güçlüğe rastlarsan Allah’ın ismini an, besmele çek; "Bismillahirrahmanirrahim ve lâhavle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyilâzîm" cümlesini tekrarla. Allah, seni her musibetten ve belâdan kurtarır"
2) Hamd ve şükür
Resulullah (sav) buyurdular:
"Elhamdülillah: Allah'a hamdolsun" demek, en büyük teşekkürdür. Bunu söylemeyen şükretmemiş olur.
3) Salâvat-ı şerife
Resulullah (sav) buyurdular:
"İsteklerin olmasını isteyen bana çokça salât ve selam göndersin"
4) İman - ibadet
Resulullah (sav) buyurdular:
"Allah, ibadetsiz imanı, imansız ibadeti ve işi kabul etmez"
5) Namaz
Resulullah (sav) buyurdular:
"Namaz; küfür ile insanlık arasında bir perdedir. Onu terk edenler küfre yaklaşmış olurlar.
"iman sahibi ile imansız arasında bir fark vardır ki o da namazdır. Namazını terk eden bir iman sahibi diğerinden farksız olur"
6) Kur’an okumak
Resulullah (sav) buyurdular:
"Sizden birisi Allah ile konuşmayı ve ona yakin olmayı seviyorsa, tam bir kalp sükûneti içinde Kur'an okusun"
"Ümmetimin en makbul ibadeti bakarak Kur'an okumaktır"
7) İhlâs suresi
Resulullah (sav) buyurdular:
"Bin kere "İhlâs" okuyan bir iman sahibi kendini cehennem ateşinden kurtarmış olur"
8) Yasin-i Şerif
Resulullah (sav) buyurdular:
"Her gece "Yasin" okumaya devam eden bir kimse şehit olarak ölür"
"Bir kimse ana ve babasının yahut onlardan bir tanesinin cuma günü kabrini ziyaret edip ‘Yasin’ okusa büyük günahları affolunur"
9) Yatağa yatarken
Resulullah (sav) buyurdular:
"Yatağa yatarken önce "Bir Fatiha" sonra "Üç İhlâs" surelerini okuyan bir kimse uykusunda ölümden başka her musibetten korunmuş olur"
10) Gençler
Resulullah (sav) buyurdular:
"Allah, genç tevbekarları sever"
"Gençliğini taat ve ibadet yolunda harcayanları Hak Teâlâ çok sever"
"Gençliğinde ibadet edenlerin; ihtiyarlığında ibadete başlayanlar üzerindeki üstünlüğü; halka nazaran peygamberlerin üstünlüğü derecesindedir"
"Allah; genç yaslarında ibadet edenleri meleklerine göstererek sevincini ilan eyler"
"Cenab-ı Hakk’ın indinde tevbekar gençlerden sevgili bir şey yoktur"

22 Aralık 2008 Pazartesi

ÇOCUK EĞİTİMİ

İstanbul’u fetheden komutan dünkü çocuktu;

Hepimiz çocuktuk

Çocuk eğitimi; üzerine herkesin konuştuğu ama konuşan herkesin, her nasılsa asıl ‘mesele’yi belirtmediği zorlu bir uğraş, bir imtihan. Müslüman anne – babalar, çocuklarının ‘adam’ olmasını mı yoksa zengin olmasını mı istiyor? Önceliğimiz, büyüdüklerinde çocuklarımızın da hayat anlayışı oluyor. Çocuğunu dershaneye kaydettirmek için, günlerce araştırma yaptığı halde, onu peygamber ahlakıyla yetiştirmek uğruna hiçbir şey yapmayan anne babalar için, Nurettin Yıldız hocamızın derslerinden derlenen çocuk yetiştirme rehberi sayılabilecek bu önemli uyarıları dikkatle okumanızı tavsiye ediyoruz.
Çocuğu büyük yapmak, ona bakan gözlerin bakışıyla başlayan bir eğitimdir. Kendi doğurduğunu küçük görenin verebileceği eğitim, oluşturabileceği örneklik ne olur ki?
Her doğan çocuk fıtrat üzere doğduğuna göre her çocuk orijinaldir. Kıymet verilmeye, korunup kollanmaya müstahaktır. Ebeveynin, eğitimcinin hor gördüğü ya da gözünde büyüttüğü bir iki çocukluk hatası, bir duvarın gölgesinde kaldığı için meyve veremeyen ağaç gibi, çocuğun adam olmasına engeldir. Ebeveynin, eğitimcinin bakışlarındaki horlama, kullanabileceği sopasından daha sindirici ve daha ezicidir. Çocukları hangi okula yazdıracağımızdan ve çocuğu hangi hocaya talebe yapacağımızdan daha önemlisi, ona nasıl baktığımızdır. Allah’ın rahmetiyle, ona bakışımız ileride onun bakış tarzını oluşturacaktır. Ebeveynin çocuğuna derin bakışı da yeterli olmayabilir. Ebeveyn kadar, yakın ve uzak çevrenin de çocuk üzerinde kalıcı etkisi söz konusudur.
Çocuğun çevresinde bir nedenle bulunan akrabalar ve diğer şahısların çocuğa yaptıkları şakalara varıncaya kadar, çocuk muhakkak kontrol altında olmalıdır. Bulaşıcı bir hastalığa karşı gösterilen titizliğin bir benzeri hatta daha da önemlisi çocuğun kim tarafından nasıl yönlendirilebileceği üzerinde gösterilmelidir.
Çocuk, anne babaya emanettir
"Çocuk ebeveynine emanettir. Çocuğun tertemiz mücevher kalbi, bütün izlerden ve etkilerden arınmış durumdadır. Her turlu isleme yapılmaya da müsaittir. Nereye yönlendirilirse oraya yönlenmeye hazırdır. Ona hayır öğretilir ve alıştırılırsa öyle yetişir; dünyada ve ahirette mesut olur. Babası ve onun yetişmesine katkıda bulunan öğretmeni ve eğitimcisi de sevabına ortak olur. Şerre alıştırılır ve hayvan gibi salınırsa asi ve kötü olur. Günahı da ondan sorumlu olana ve velisine olur.
Allah Teâlâ: ‘Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun’ buyurmuştur. Çocuğun eğitimi onu, dünyadaki ateşten koruduğu gibi, ahiret ateşinden de korumalıdır. Ahlakına, eğitimine, güzel huylar edinmesine ve kötü arkadaş edinmekten korunmasına önem vermelidir.
Çocukları, çocuk yerine koymayın
Selahaddin önce kucakta taşınan bir bebekti. Çocuk oldu. Nureddin Zengi’nin himayesini gördü. Kudüs askı beynine nakşedildi. Öğretildi, eğitildi. Kafası Kur’an ve hadislerle süslendi.
Sonra büyüdü. Büyük Selahaddin oldu. Kudüs’ü ve gönülleri fethetti. Umuttu, hasret oldu. O küçükken de Selahaddin idi. Ama kim olduğu büyüyünce anlaşıldı.
Fatih Sultan Mehmet de küçüktü. Bebekti. Dadıları, hizmetçileri onu babasının gözüne iyi görünmek için allayıp pulluyorlardı. Bebek olarak doğdu, çocuk olarak bakıldı. Büyüdü. Büyüyünce Fatih oldu. Açtığını açtı, kapattığını kapattı. O küçükken de Mehmet olarak doğmuştu. Büyümeden kimse onun kimliğini bilemedi.
Çocuklar büyüyor da, büyükler diye birileri biliniyor. Büyümüş doğan yok. Doğanlar hep küçük doğuyor. Küçük diye bir kenara bırakılan öyle küçük kalırken, büyütülen büyüyor ve tarih yazıyor, adını, sanını gök kubbeye nakşediyor. Küçüğü küçük görmek büyüğü bilmemektendir. İnsanın kendisini bilmemesidir. Herkes, sonradan büyümüş bebeklerdir. Hatta yokken sonradan yaratılmışlardır. Küçük yok, büyüğün küçük hali var.
Çocuk eğitimi, anne seçimiyle başlar
Annenin hamilelik dönemi çocuğu, salih mümin olarak yetiştirmenin en önemli dönemidir. Eğer anne seçimi yapılmış ise, yetiştirmeye başlanmış demektir. Bu da insan yetiştirmenin yaşının sıfırdan önce başladığını gösterir. İyi bir anne, henüz çocuğu karnında iken dikkat eder. Yediği içtiğinin yüzde yüz helal olması, kulağına giren seslerin kötülükten olmaması, çocuğuna duyuracak şekilde Allah’ın zikri ile meşgul olması yapması veya dikkat etmesi gerekenlerdendir. Sadece kadın için değil, erkek için de böyledir. Çocuk eğitimi, eş seçimiyle başlar.
Bizim hikâyemiz var
Çocuğun yetişip adam olmasında dinlediği hikâyelerin etkisi yüksektir. Önce hikâye olarak kulağından giren şeyler, daha sonra onun yükseleceği merdivenlerine basamak olmaktadır. Hikâye yoluyla, akidemizi, ilmihal bilgimizi, hayattaki maksadımızı, pek çok vermek istediğimiz şeyi verebiliriz. Hikâye, ebeveynin ve muallimin isini kolaylaştırır. Şu kadar ki algılama çocukta her yasta farklıdır. Üç yaşında anlatılabilecek hikâyeler, beş yaşında anlatılabileceklerden farklıdır. Ama muhakkak ‘bize ait hikâyeler’ bizim çocuklarımız tarafından öncelikli olarak bilinmelidir.
Yaramazlık ve haşerelik kötülük değildir
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Çocuğun küçükken yaptığı yaramazlık, büyükken aklının artmasıdır" [Kenzu’l-Ummal]
Çocuk yalan söyleyebilir, eşyaya zarar verebilir, inatlaşabilir, olayları ve kendisiyle ilgili kararları takdir edemeyebilir, bencilleşip sadece kendisini düşünebilir, kardeşlerine ve yakınlarına düşmanca tavırlar gösterebilir, sabırsızlık - tahammülsüzlük gösterebilir, Ödevleriyle, dersiyle ilgilenmeyebilir. Bunların hiçbiri çocuğun işinin bittiğini göstermez.
Zaten ebeveynin ve eğitimcinin görevi de böyle durumlarda ortaya çıkmaktadır. Çocuğu makine gibi kurup, her sabah kalkarak, kendisine verilen talimatları yapmasını bekleyemeyiz. Böyle bir görev, tenekeden ve vidalardan, kablolardan oluşan bir robottan beklenebilir. Etten ve kemikten oluşan, kendine göre istekleri ve zevkleri bulunan, yorulup bıkan bir insandan robotluk beklemek yanlıştır.
Çocuk eğitiminin en geçerli ilk kuralı; haram lokmadan sakınmaktır
Doğumla beraber farklı bir düzeyde eğitim de devam eder. Her dönemin en önemli kuralı, çocuğun kursağından haram geçmemesidir. Bu dönemde çocuğa hayvan sütü verilmemesini tavsiye eden âlimler bile olmuştur. İlk günlerinde iliklerine hayvan sütü girmesinin, hayvan mizacından etkilenmesine yol açabileceğini uyarmışlardır.
Yaşının küçük olması, kendisinin de küçük olduğunu göstermez
İlk günden itibaren, her gün bir fırsattır. Yapılacak isler farklı; ama hedef aynıdır. Bos geçirilen her günü bir zayiat olarak görmek gerekir. Bilhassa annelerin çocuklarını ‘henüz küçük’ görmeleri, müşfik davranacağım diye çocuğun geleceğini, adamlığını ezmesi hatadır. ‘Henüz küçük’ olup olmadığına, ehli ile istişare edip karar vermelidir. Çocuğun yaşının küçük olması kendisinin de küçük olduğunu göstermez.
Çocuğa, yedi yaşında namazı emredin!
Şunu bir prensip edinmeliyiz: Çocuğun gecen her gününün asla tekrarı yoktur. Her doğan güneş yeni bir gün getirmektedir. Bugün yapacağımız is, dunun yerini doldurmayacaktır. Yedi yaş, çocuğun ciddi bir şekilde muhatap tutulup, kendisine emirler verilmesinin uygun olduğu yaştır. On yaşı ise çocuğun muhasebe edilebileceği yastır. Namazı yedi yasında iken emreden, on yaşından itibaren de muhasebesini yapmayı buyuran hadisten bu tavsiye acık bir şekilde anlaşılmaktadır. (Bu hadis Tirmizi, Ebu Davud ve Ahmed’in rivayet ettiği meşhur bir hadistir.)
Kızların Sevabı Başka!
Allah neyi nasıl yaratırsa o öyle güzeldir. Ancak kız çocuğu büyütmeye vaat edilen sevap daha fazladır. Bu da gösteriyor ki kız çocuğu yetiştirmek erkeğe göre daha zordur; sevabı da ona göre fazladır.
Resulullah (sav) buyurdular ki:
“Kim şu kız çocuklarıyla imtihan olur da onlara sabredip yetiştirirse, o kızlar ona cehenneme karşı kalkan olur" (Tirmizi) "Kimin bir kız çocuğu olur da onu gömmez, ihmal etmez ve erkek çocuğa ezdirmezse o çocuk sayesinde cennete girer" (Ebu Davud) Her Müslüman bilir ki: Resulullah (sav)’ın bu müjdesi, doğurmaya ve büyütmeye değildir. Ümmete insan yetiştirecek anne adayı için bu vaatler yapılmıştır. Aranan, kız cinsi değildir. Doğurup adamlaştıran, ilk öğretmen, ilk eğitmen ve ilk kütüphane, ilk takva örneği, en güçlü haram filtresi, fedakâr, cefakâr, çevresinden etkilenmeyen anne adayları yetiştirenlere bu övgüler yapılmıştır.
Endişeye Gerek Yok!
Hemen hemen her çocuk, hareketlidir, yerinde duramaz, çok oynar, taklitçidir, hoşlandığı işin ehli olmak ister, inattır, yarışçıdır, bakar kördür, çabuk kızar-küser, çabuk barışır, çok soru sorar, lüzumsuzu sorar, lüzumluyu sormaz, yersiz hayaller kurar, bozup sökmekten hoşlanır. Çocukta görülen bu olumsuzluklara karsı, ‘Ne kadar da yaramaz!’ diyecek yerde, ‘Şimdi yapmazsa ne zaman yapacak ki?’ diye düşünmek gerekir. Ebeveyn, muallim kendi yaşı basına göre düşünmemelidir. Çocuğun yasına ve şartlarına göre düşünmeye çalışmalıdır.

21 Aralık 2008 Pazar

DUADA YALNIZCA ALLAH(cc)'TAN İSTE!

Hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim; Âlemlerin Rabbi olan Allah’a nasıl dua edeceğimizi de öğretiyor. Tarih boyunca indirilen peygamberler, Rablerine nasıl dua ettiler? Onların dualarıyla, istenecek tek makamdan, nasıl isteneceğini de öğreniyoruz.
Hz. Zekeriyya (as)Hani o Rabbine gizli bir sesle yalvarmıştı. Şöyle demişti: “Rabbim! Şüphesiz kemiklerim gevşedi. Saçım sakalım ağardı. Sana yaptığım dualarda (cevapsız bırakılarak) hiç mahrum olmadım. Gerçek şu ki ben, benden sonra gelecek akrabalarım(ın isyankâr olmaların)dan korkuyorum. Karım ise kısırdır. Bana kendi tarafından; bana ve Yakup hanedanına varis olacak bir çocuk bağışla ve onu hoşnutluğuna ulaşmış bir kimse kıl!” (Meryem Suresi, 3-6)
***
Orada Zekeriya Rabbine dua etti: “Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin” dedi. (Al-i İmran Suresi, 38)
***
Zekeriya’yı da hatırla. Hani o, Rabbine, “Rabbim! Beni tek başıma bırakma. Sen varislerin en hayırlısısın” diye dua etmişti. (Enbiya Suresi, 89)Hz. Musa (as)“Mûsâ, “Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmettim. Beni affet” dedi. Allah da onu affetti. Şüphesiz o, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Rabbim! Bana verdiğin nimetle asla suçlulara arka çıkmayacağım” dedi. (Kasas Suresi, 16-17)
***
Mûsâ korku içinde etrafı gözetleyerek şehirden çıktı ve “Ey Rabbim! Beni bu zalim kavimden kurtar” dedi. (Kasas Suresi, 21)
***
“Mûsâ; Ey Rabbim! Dileseydin onları da beni de bundan önce helak ederdin. Şimdi içimizden bir takım beyinsizlerin işledikleri günah sebebiyle bizi helak mi edeceksin? Bu sırf Senin bir imtihanındır. Onunla dilediğin kimseyi saptırırsın, dilediğini de doğruya iletirsin. Sen bizim velimizsin. Artık bizi bağışla ve bize acı. Sen bağışlayanların en hayırlısısın, dedi. Bizim için bu dünyada da bir iyilik yaz, ahirette de. Çünkü biz Sana varan doğru yola yöneldik” Allah şöyle dedi: “Azabım var ya, dilediğim kimseyi ona uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kapsamıştır. Onu, Bana karşı gelmekten sakınanlara, zekâtı verenlere ve ayetlerimize inananlara yazacağım” (Araf Suresi, 155-156)Hz. Şuayb (as)“Allah bizi sizin dininizden kurtardıktan sonra eğer ona dönersek mutlaka Allah’a karşı yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah’ın dilemesi olmadıkça sizin dininize dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimiz her şeyi ilmiyle kuşatmıştır. Biz yalnız Allah’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında gerçekle hükmet. Çünkü Sen hükmedenlerin en hayırlısısın” (A'raf Suresi, 89)Hz. İbrahim (as)“Hani İbrahim, İsmail ile birlikte evin (Kâbe’nin) temellerini yükseltiyor, “Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz Sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” diyorlardı.".(Bakara Suresi, 127) H H H“Rabbimiz! Bizi Sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da Sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü Sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın” (Bakara Suresi, 128) Hz. Süleyman (as)Süleyman, onun bu sözüne tebessüm ile gülerek dedi ki: “Ey Rabbim! Beni; bana ve ana-babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat!” (Neml Suresi, 19)
***
Rabbim, beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasib olmayan bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz Sen, karşılıksız armağan edensin. (Sad Suresi, 35) Hz. Nuh (as)Sonunda Rabbine dua etti: "Gerçekten ben, yenik düşmüş durumdayım. Artık Sen (bu kâfir toplumdan) intikam al." (Kamer Suresi, 10)
***
Hz Nuh: "Rabbim, yeryüzünde kâfirlerden yurt edinen hiç kimseyi bırakma." dedi. "Çünkü Sen onları bırakacak olursan, Senin kullarını şaşırtıp-saptırırlar ve onlar, kötülükte sınırı aşan (facirden) kâfirden başkasını doğurmazlar. Rabbim, beni, annemi, babamı, mümin olarak evime gireni, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlere yıkımdan başkasını arttırma." (Nuh Suresi, 26-28)
***
Hz Nuh Rabbine seslendi: Dedi ki: “Rabbim, şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve Senin vaadin de doğrusu haktır. Sen hâkimler hâkimisin.” Dedi ki: “Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden değildir. Çünkü o, Salih olmayan bir iş(yapmıştır). Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme. Gerçekten ben, cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum.” (Hud Suresi, 45-46)

Hz. Yusuf (as)“Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada ve ahirette Sen benim velimsin. Benim canımı müslüman olarak al ve beni iyilere kat” (Yusuf Suresi, 101)

Hz. Yunus (as)“Yunus’u da hatırla. Hani öfkelenerek (halkından ayrılıp) gitmişti de kendisini asla sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Derken karanlıklar içinde, “Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmedenlerden oldum” diye dua etti. (Enbiya Suresi, 87)

Hz. Eyyüp (as)“Eyyûb’u da hatırla. Hani o Rabbine, “Şüphesiz ki ben derde uğradım, Sen ise merhametlilerin en merhametlisisin” diye niyaz etmişti. Biz de onun duasını kabul edip kendisinde dert namına ne varsa gidermiştik. Tarafımızdan bir rahmet ve kullukta bulunanlar için de bir ibret olmak üzere ona ailesini ve onlarla beraber bir mislini daha vermiştik” (Enbiya Suresi, 83-84)
Son peygamber Hz. Muhammed (sav)De ki: “Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır Senin elindedir. Şüphesiz Sen her şeye hakkıyla gücü yetensin” (Al-i İmran Suresi, 26)De ki: “Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden Sana sığınırım. Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım” (Müminin Suresi97-98)
***
“De ki: Rabbim! Bağışla, merhamet et. Çünkü Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın!” (Müminin Suresi 118)

16 Aralık 2008 Salı

KİTAP OKUMAK ÖMRÜ UZATIR

"İki günü eşit olan aldanmıştır" diye buyurur, sevgili peygamberimiz. Okumak mükemmel insan olmanın en önemli adımıdır. İdeal olana ulaşabilmek, ilim öğrenmekle mümkündür. Bizim kültürümüz, okumanın gayesini ‘kendini bilmek’ olarak yorumlar; "İlim okumaktan garaz, kendi özün bilmektir" der, Türkçe’nin süt dişleri Yunus Emre.Okuyarak olayların ve gelişmelerin iç yüzünü öğrenen, gerçek hakikati bilen bir kişi öncelikle kendisine olan güvenini artırır. Bu yönüyle okumayı; özgüveni artırmanın etkili bir yöntemi sayabiliriz. Okumak aynı zamanda düşünce ufkunu genişletmesiyle, geniş bir görüş açısı sağlayarak, insanlara olayları inceleme yeteneği kazandırır.Ayrıca okuyan kişiler çok okumanın beraberinde getirdiği zengin kelime dağarcığına sahip oldukları için, hikmetli ve etkileyici konuşarak hitap ettikleri kişilerde etki de uyandırırlar. Bu etki ise insanlarla ilişkileri güçlendirmekte, kişiye daha sosyal bir karakter kazandırmaktadır. Dahası, geniş kelime dağarcığı, insanın daha fazla kavramla düşünebilmesini de sağlar. Yani düşünce kapasitesini ve kültür düzeyini artırır. Boş zamanlarını, çoğu zaman hiçbir gerekli bilgi aktarmayan televizyon karşısında geçirmek yerine kitap okuyarak değerlendiren kişiler; edindikleri faydalı bilgi ve kültür sonucunda toplum içinde saygın ve etkili bir kişiliğe sahip olurlar. Tüm bu özellikler, kişilerin öncelikle kendileri için okumaları gerektiğinin çok önemli bir göstergesidir. Okuyarak kendini geliştiren kişiler ise elbette çevrelerinde gelişen olaylara da hâkim olacak ve toplum içinde eğitim seviyesinde zamanla bir ilerleme sağlanacaktır.Okuyarak zaman kazanınGenellikle iş sonrası veya evde televizyon karşısında amaçsızca, kanal kanal dolaşarak boşa geçirilen zamanlar, kitap okuyarak geçirilebilecek en verimli zamanlardır. Bunun yanı sıra otobüs, tren, taksi ve uçak gibi ulaşım araçlarında seyahat ederken zorunlu olarak geçen boş zamanlar da kitap okuyarak değerlendirilebilecek anlardır. Özellikle bekleme yapılan yerlerde kitap okumak, geçirilen zamanı hem zevkli hale getirecek hem de kişinin yeni bir şey daha öğrenmesine vesile olacaktır.Her gün bir saatinizi kitap okumaya ayırınAile içerisinde yapılan ufak bir sözleşme ile her günün belirli bir saati kitap okumak için ayrılabilir. Her gün bir saatlik okuma sonucunda bir yıl boyunca toplam 120 kitap bitirebilirsiniz. Ya da sadece bir ay boyunca dört ya da beş ciltlik bir tefsir külliyatını bitirebilirsiniz. Aslında ne kadar az zamanla ne kadar çok şey yapabildiğimizin farkına varmak gerekiyor.Aile üyelerinin tamamının hazır bulunduğu ortamlarda çok defa herkes televizyona bakarak zaman öldürüyor. Televizyonu tamamen kapatmanız daha faydalıdır ama bunu söylemiyoruz, sadece bir saat daha az televizyon diyoruz.Okuyarak ömrümü nasıl uzatabilirim?Kabaca şöyle hesap etmek mümkün; İnsanoğlu ömrünün çok ciddi bir kısmını uyuyarak geçiriyor. 60 yıl yaşayan biri, bu altmış yılın ortalama olarak yirmi yıla yakınını uyuyarak geçiriyor. Altmıştan yirmiyi çıkardığımızda kırk kalıyor. Demek ki, 60 yıl yaşayan biri aslında 40 yıl yaşamış demektir. Televizyon karşısında geçirdiğimiz yılları da boşa giden yıllar olarak düşünürsek televizyondan başımızı çevirip okuduğumuz her satır, yaşamımızı uzatıyor demektir. Kitaplara âşık olun!Aşk, bir şeye karşı duyulan şiddetli arzu ve istek olarak adlandırılır. Her sağlıklı Mümin’in de kitaplara âşık olması gerektiğini söylemeliyiz. "İlim Çin’de dahi olsa gidip alınız" diyen bir peygambere inananlar kitaba âşık olmaz da ne yapar?Kitaplara âşık olmak; hayatı anlamaya giden yola dâhil olmak demektir. Çünkü her kitap, her biri ayrı bir âlem olan farklı yazarların kendilerine ait sırlarını keşfetmek demektir. Kendi âlemimizi genişletmenin yolu da, her biri farklı bir âlemin kaleminden çıkan kitapları okumaktır. Peygamber efendimizin "İki günü eşit olan aldanmıştır" hadis-i şerifini ilim ve öğrenme konusuyla birlikte düşündüğümüzde, okumanın ve her gün yeni bir şeyler öğrenmenin ehemmiyeti de ortaya çıkmış olur.Şiir, hikâye, roman, deneme, evliya menkıbeleri, kıssalar… Türü ne olursa olsun daima çantamızda, ellimizin altında bir kitap bulunmalıdır. En az ayda bir kitap okumak zorundayız. İlk emri "oku" olan bir dinin müminleri olarak, okumayla olan ilişkimizi düzeltmek zorundayız. Evlerindeki kitapları, vitrinlere ve bir sürü gereksiz eşyaya yer açmak için evden gönderen anne-babalar, çocuklarının ‘hayırlı’ olmasını değil ‘zengin’ olmasını istemiş olurlar. Ayrıca, annesini ya da babasını kitap okurken göremeyen çocuk, kitap okuma alışkanlığını kazanamaz. Kitap okumak zorundayız. Erdemli bir insan, sağlıklı bir Mümin, vefalı bir arkadaş, anlayışlı bir eş, müşfik bir anne olmak için okumak zorundayız. Kısacası, daha huzurlu bir hayat için kitaplarla ilişkimizi güçlendirmeliyiz.Çok tekrarlanan sorunlarYalanlamak ve reddetmek için okuma! İnanmak ve her şeyi kullanmak için okuma! Konuşmak ve nutuk atmak için de okuma! Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku!Francis BaconOkuyamıyorum, hemen sıkılıyorum: Sizin için ilk etapta roman okumayı tavsiye ediyoruz. Uzun metinleri ya da kalın kitapları okurken sıkılıyorsanız ilk yapmanız gereken, elinize güzel bir roman almaktır. İkinci olarak yapmanız gereken ise, kitabın dışındaki dünyayı okuma sırasında kafanızdan silmeye çalışmaktır. Kendinizi kitaba ve içinde anlatılana vermeye bakın.Anlamıyorum: Yeni bir kitap okurusunuz. Bu güne kadar kitaplarla bir işiniz olmadı. Ama artık okumak istiyorsunuz. Sizin için kısa hikâyeler tavsiye ediyoruz. Dili yalın ifadeleri kolay, anlatımı basit olan kısa hikâye kitaplarıyla okuma yolculuğuna başlamalısınız.Okumak istemiyorumOkumak istemiyorsunuz çünkü okumaya değer vermiyorsunuz. Dünyada elde etmeye çalıştığınız şeyleri, okumakla elde edemeyeceğinizi düşünüyorsunuz. Okumaya ihtiyacınız olmadığını, okumadan da istediğinizi yapabileceğinizi zannediyorsunuz. Ama fena halde yanılıyorsunuz. Okumanın dışında kurduğunuz dünya yalandır. Vefa ve sadakatin olmadığı bir dünyadır orası. Çünkü en basit haliyle, insan cennete gitmek için bile ‘okumak’ zorundadır. Allah’ın emirlerini ve peygamberin hayatını nasıl öğrenebiliriz?Kitapla ilgili söylenenlerKalem kılıçtan üstündür. Zira berikisi, yakından tesir ettiği halde ötekisi çok uzaktan tesir eder. İmam KastalaniBana kitaplarını göster, sana çocuklarının ne ruhta olduğunu söyleyeyim.W. StakelBir ülkede okumaya karşı istek artmadıkça, gaflet ve gafletten doğacak felaket azalmaz.B. FranklinÖmrünün dörtte üçünü okumakla geçiren muhakkak namuslu olur.Diderot Genç insanları yaşlarına göre olgunlaştıran ve ihtiyarları gençleştiren şey samimiyetle söylemeliyim ki, okumaya karşı gösterdikleri derin sevgidir.W. MurdochSize en çok yardım eden kitaplar sizi en çok düşündüren kitaplardır.T. Walker

5 Aralık 2008 Cuma

UNUTKANLIĞIN İLACI

Hafıza-i beşer nisyan ile maluldur.İnsanın hafızası unutkanlıkla iletlidir.Unutur.Bunun için neler yapabiliriz.
Unutkanlığın çözümü nedir?
Çözüm olarak düzenli ve sağlıklı bir yaşam, beyin işlevlerimizin daha etkili olmasını sağlayacaktır. Düzenli uyku, beslenme, egzersiz ve spor, temiz hava aktiviteleri fazlasıyla önem taşıyor. Alkol, sigara, aşırı çay ve kahve gibi besinler ve aşırı gerginlik, genel sağlığımız gibi düşünce sağlığımızı da etkilemektedir. Bunun dışında sürekli beyin işlevlerini canlı tutmak için okumak, bulmaca çözmek gibi zihin aktivitelerinde bulunmak son derece önemlidir. Unutkanlığı ortadan kaldırmak için beynimizin beslenmeye ihtiyacı var. Yediğimiz her şeyin besin değeri kan yoluyla tüm vücuda yayılmadan önce ilk olarak beyne ulaşır. Son araştırmalarda gıdaların türü kadar miktar ve kalitesinin de zihinsel performansı ve İnsanın davranışlarını etkilediği ortaya çıkmıştır. Beynin performansı söz konusu olunca en önemli öğün kahvaltıdır. Her gün düzenli olarak kahvaltı yapan kişilerin diğerlerine oranla daha başarılı ve verimli oldukları görülmüştür. (Burada ailenin önemi ortaya çıkıyor) Yoğun bir güne başlarken; peynir, süt, yumurta gibi protein içeren besinlerden oluşan bir kahvaltı, şekerli çay ve simitten oluşan bir kahvaltıya kıyasla çok daha iyi sonuç alınmasını sağlar. Beyni yalnızca kahvaltı etkilemiyor tabii ki. Diğer öğünlerde yenen bazı gıdaların da beyin üzerinde etkisi var. Proteinli gıdalarda bulunan bir amino asit (tirozin) hızlı düşünme, enerjik olma ve motivasyon gibi katkılarla daha verimli çalışmayı sağlıyor. Karbonhidratlı besinler, beynin enerji kaynağı olan glikozu temin ediyor. Bunun yanı sıra pek çok vitamin ve mineraller beynin normal gelişimi ve çalışması için gerekli.
Unutkanlığa yol açan diğer sebepler
1) Yoğun stresli bir hayat.
2) Hafızanın gereksiz birçok bilgi ile kirletilmesi.
3) Gereksiz ve faydasız bilgilerin hafızaya alınması.
4) Algı dağınıklığı (Gazete okurken TV izlemek gibi)
5) Dikkati yoğunlaştırmayı azaltan etkenler.
6) Yapılan işe gereken önemi vermeme.
Yapılan araştırmalara göre uzmanlar, hafızayı güçlendirmenin en etkili 10 yolunu şöyle sıralıyorlar
Soya: Soyadaki doğal östrojen hafızayı hem kuvvetlendiriyor hem kıvraklaştırıyor.
Hafıza mineralleri: Vücutta demir ve çinko azlığı, belleği zayıflatıyor, çünkü azalan hemoglobin nedeniyle beyne yeterince oksijen taşınmıyor.
Kahve: Kafein zihin performansını, hafıza ve konsantrasyonu artırıyor.
Zihin egzersizi: Zihnini aktif tutanlarda bellek daha kuvvetli oluyor. [Kitap okumanın bir faydası daha]
Vücut egzersizi: Haftada üç kez yarım saatlik egzersiz, hafızayı zayıflatan stresi azaltıyor.
Sakız çiğnemek: Sakız çiğnerken beynin ‘hippocampus’ bölümü daha iyi çalışıyor.
Biloba: Biloba adlı ağaçtan elde edilen madde, damarları açıp beyne daha fazla oksijen taşıyor.
Yağlı balık eti: Haftada üç kez yağlı balık hafızayı güçlendirecek ‘Omega 3’ yağ asitlerini almanız için yeterli.
Adaçayı: Zihin yorgunluğu için en iyi çare. Adaçayı familyasından limonun yağından elde edilen esansın da konsantrasyonu arttırdığı keşfedilmiş.
B vitamini: Beyni serbest radikallerden koruyup beyne daha fazla oksijen gelmesini sağladığı için B vitamini bellek için çok önemli. (B vitaminini; Tahıllar, yağsız et, yer fıstığı, tavuk, ceviz ve yumurta gibi gıdalarda bulabilirsiniz.)
Bu yiyecekler alzheimer riskini azaltıyor
Beynin sürekli aktif olması dikkat ve konsantrasyon açısından zengin olması yediğimiz yiyeceklere bağlı. Kısaca özetlemek gerekirse protein, karbonhidrat, vitamin ve minerallerden oluşan bir beslenme programı ile beynin performansını artırmak mümkün.
Balık, yeşil yapraklı sebzeler, lahanagiller ve tahıl içerikli bir diyetle günümüzde hayli yaygınlaşan unutkanlık sorununu çözebilirsiniz. Genç yaşlarda başlayan, pek önemsemediğimiz hafif unutkanlıklar ileride karşımıza hafıza kaybı hastalığı olarak bilinen Alzheimer'i çıkartabilir.

4 Aralık 2008 Perşembe

HASAN EL BENNA'DAN GEÇLERE TAVSİYELER

1-Şartlar ne olursa olsun ezanı duyduğunuz zaman namaza kalkın.
2-Kur'an'ı Kerim'i okuyun, inceleyin veya dinleyin. Azıcık zamanınızı bile yararsız işlere ayırmayın.
3-Dilinizi düzgün konuşmaya çalışın. Çünkü bu Müslüman olmanın belirtisidir. Arapça’yı öğrenin, çünkü Kur'an en güzel şekilde Arapça ile anlaşılır.
4-Hiç bir konuda aşırı tartışmayın. Zira gösteriş hiç bir zaman yarar sağlamaz.
5-Fazlaca gülmeyin. Çünkü Allah'a bağlı olan gönül, sakin ve vakarlı olur.
6-Maskaralık yapmayın. Çünkü mücahid bir millet, ciddiyetten başka bir şey tanımaz.
7-Dinleyicinin işiteceğinden fazla sesinizi yükseltmeyin. Çünkü bu bencillik ve eziyet vermektir.
8-Kişileri çekiştirmek ve tavırları küçümsemekten sakının. Hayırdan başka bir şey konuşmayın.
9-Karşılaştığınız kardeşlerinizle sizden istemese bile tanışmaya bakın.
10-Görevler vakitlerden fazladır. Vakitten yararlanmak için başkasına yardımınızı esirgemeyin. Yapacak bir göreviniz varsa onu en kısa yoldan en güzel şekilde bitirmeye çalışın.
11-Her hususta temizliğe önem verin. Evinizde, elbiselerinizde, vücudunuzda, iş yerinizde. Çünkü bu din, temizlik üzerine kurulmuştur.
12-Ahdinize, sözünüze ve vadinize vefa gösterin. Şartlar ne olursa olsun bunlara muhalefet etmeyin.
13-Okuma ve yazmanızı sağlamlaştırın. Müslümanların gazete ve dergilerini çokça mütalaa edin. Küçük de olsa kendinize ait bir kütüphaneniz olsun. İhtisas sahibi iseniz branşınızda derinleşin.
14-Hükümet vazifelerine düşkün olmayın ve onları rızkın en dar kapısı olarak bilin. Ama size verildiği zaman da reddetmeyin. Davanın vecibeleri ile tamamen çatışmadığı müddetçe bu vazifelerden ayrılmayın.
15- Malınızın bir kısmı ile davaya katılın, üzerinize farz olan zekâtı cemaate verin. Geliriniz ne kadar az olursa olsun, ondan fakir ve yoksullara bir hak ayırın.
16- Az da olsa malınızın bir kısmını beklenmedik hadiseler için ayırın ve katiyen lüks eşyaya kapılmayın.
17- Durmadan tevbe ve istiğfar edin. Uyumadan evvel birkaç dakikanızı nefsinizi muhasebeye ayırın. Şüpheli şeylerden kaçının ki harama düşmeyesiniz.
18- Eğlence yerlerine yaklaşmak şöyle dursun, onlara karşı bir savaşa girişmelisiniz. Bütün konfor ve rehavet görüntülerinden uzaklaşın.
19- Her yerde davanızı yaymaya çalışın. Nefsinizle şiddetli bir şekilde mücadele edin ki, onun yularını ele alasınız; gözünüzü haramdan ayırın, duygularınıza hâkim olun.
20- Sürekli cemaatle ruhen ve amelen bağlantılı olun ve kendinizi daima kışlasında emir bekleyen bir asker gibi kabul edin.

27 Kasım 2008 Perşembe

DERSİMİZ SEVGİ (SEVGİYE BİR DEBÖYLE BAKIN)

HABER YENİKüçük oğlan annesine geldi ve ona elindeki kağıdı verdi.Annesi elini kuruladıktan sonra kağıdı okumaya başladı:

Çimleri biçtiğim için: 5 milyon

Bu hafta odamı temizlediğim için : 1 milyon

Alışverişe gittiğim için: 500 bin

Küçük kardeşime baktığım için : 250 bin

Çöpü döktüğüm için : 1 milyon

İyi bir karne getirdiğim için : 5 milyon

Bahçeyi temizlediğim için : 2 milyon

Toplam borç: 14milyon 750 bin lira…

Annesi umutla kendisini süzen oğluna baktı.eline bir kalem aldı,kağıdın arka yüzünü çevirdi ve şunları yazdı:

Seni 9 ay karnımda taşıdım : Bedava

Hasta olduğunda başında bekledim : Bedava

Senin için dua ettim : Bedeva

Bazen değişik nedenlerle senin için gözyaşı döktüm : Bedava

Geceler boyu senin içi kaygı duyupu ykusuz kaldım : Bedava

Oyuncaklarını topladım,yemeğini hazırladım giysilerini yıkayıp ütüledim:Bedava

Ve oğlum şunların hepsini topladığın zaman gerçek sevginin bedelinin olmadığını görürsün.Bedavadır çünkü.

Oğlu annesinin yazdıklarını okuyunca gözleri doldu.Annesine baktı ve “anneciğim, seni seviyorum.”dedi.

Sonra annesinin elinden kalemi aldı ve kağıda büyük harflerle şunları yazdı:

HEPSİ ÖDENMİŞTİR”


25 Kasım 2008 Salı

İLETİŞİMİ ENGELSİZ YAŞAYALIM

Etkin dinleme kullanan anne babalar, çocuklarının kodlayarak gönderdikleri iletilerinden uzaklaştıkları ve gerçek sorunları üzerinde yoğunlaştıklarını gözlemlemişlerdir. Bu yöntemi kullanmayan anne babalar gerçek sorunun kodlandığından habersiz olarak emir, gözdağı, öneri ve çözüm getirme gibi yanlışları ve iletişim engelleri ile çocuğun sorunlarını çözmeye çalışırlar. İletişim engellerini kullanma alışkanlığını değiştirmenin zor olduğu kadar, anne babaların bu engelleri başka nedenlerle de kullandıkları da bir gerçek.
Engellerin temel özellikleri
İletişim engellerine bir kez daha göz atalım. Bazıları öbürlerinden daha saklı olsa da, her biri ağır "Sen- dili" yüklüdür:
"Yapma şunu"
"Neden böyle yapmıyorsun?"
"Bunu yapmamalısın"
"Kötüsün"
"Çocuk gibi davranıyorsun"
"Dikkat çekmek istiyorsun"
"Neden uslu durmuyorsun?"
"Daha çok çalışmalısın"
Böyle iletilere "Sen- iletileri" diyoruz. Sen iletilerinin çocuk üzerindeki etkileri önceden kestirilemez. Aşağıda ki etkilerden birini ya da daha çoğunu bırakma olasılığı vardır.
1. Çocuklar verilen emri yapmayınca tehdit edilirlerse, davranışlarını değiştirmeye karşı direnirler.
2. Öğüt veren, ahlak dersi sunan ana babalar çocuklarının canını sıkar.
3. Sen- iletileri, "Bana yardım edecek bir yol bulacağına güvenmiyorum" iletisini verir.
4. Sen- iletileri, anne babalarının gereksinimlerine kendi istekleri ile yanıt verme şansını çocukların ellerinden alır.
5. Ad takılan ve değerlendirilen çocuk kendini suçlu hisseder.
6. Eleştiren ve suçlayan iletiler çocuğun benlik saygısını azaltır.
7. Ne kadar kötü, aptal, düşüncesiz olduğunu bildiren iletileri duyan çocuklar, sevilmediklerini düşünürler.
8. Sen- iletileri, onları gönderen anne babaları aşağılayan karşı davranışlara neden olur. "Sen de hep yorgunsun", "Sen de elbiselerini dağıtıyorsun", "Hiçbir şeyden mutlu olmazsın", "Çok dırdırcısın" gibi..
Çocuğun davranışı elle tutulur biçimde olmasa da, anne babasının gereksinimlerini karşılamalarına engel oluyorsa, bu, anne babanın "sorunu" dur. Bu durumda anne/baba kendini hayal kırıklığına uğramış, üzgün, endişeli, yük altında gibi hisseder. Yaşadığı bu duyguları çocuğuna bildirmek için bir kod seçer. Bu, anne babanın gereksinimini çocuğa iletmeyen bir kodlamadır. Açık ve doğru kodlama hep Ben- iletisi ile olur. "Yorgunum", "Canım oynamak istemiyor", "Dinlenmek istiyorum".Bunlar anne babaların duygusunu iletir. Sen-iletileri anne babaya değil, çocuğa yöneliktir. Sen iletisini çocuk kendisinin bir değerlendirmesi olarak çözümler; ben iletisinde ise anne babasıyla ilgili gerçek bir bilgi elde eder.
İşte iletişim engelleri
1- Emir vermek, yönlendirmek: "Doğru odana git.", "Gürültüyü kes."
2- Uyarmak, gözdağı vermek: "Yemek yemezsen dayak yersin.", "Ayaklarımın altından çekilmezsen çok kızacağım."
3- Ahlak dersi vermek: "Birisi konuşurken sözü kesilmez.", "Her zaman teşekkür etmelisin."
4- Öğüt vermek, çözüm ve öneri getirmek: "Neden gelip arkadaşlarınla oynamıyorsun.", "Elbiselerini yerine koymalısın."
5- Öğretmek: "Bıçak sağ elle tutulur.", "Kitaplar fırlatılıp atılmak için değil, okumak içindir."
6- Yargılamak, eleştirmek, suçlamak: "Çok dikkatsizsin.", "Kötü çocuk oldun."
7- Övmek, aynı düşüncede olmak: "Arkadaşlarına hep iyi davranıyorsun.", "Haklısın nasıl istersen öyle olsun."
8- Ad takmak, alay etmek: "Ukalasın.", "Bu kadar yaramazlık yapmaya utanmıyor musun?"
9- Güven vermek, duygularını paylaşmak, desteklemek: "Benim için üzülme.", "Gürültüden rahatsız olmuyorum."
10- Soru sormak, sınamak: "Ne yaptığının farkında mısın?", "Bunu sana kim öğretti?"
11- Konuyu saptırmak, oyalamak: "TV’ deki o zırvaları izleyeceğine okusan daha iyi olmaz mı?", "Kulak zarını patlatmaktan hoşlanıyor musun?"
12- Yorumlamak, analiz etmek, tanı koymak: "Kardeşini biraz kıskanıyorsun.", "Yorgun olduğum zaman hep beni rahatsız etmek istiyorsun."
“Sen” mesajı iletişimi engeller
Sen mesajı, sen dilidir ve genellikle kızgınlık ifadesi için kullanılır. Sen mesajları, bizim hakkımızda bir ileti göndermez, odak hep karşımızdaki kişidir. "Ben" mesajı gönderen kişi, kendi hakkında yaptığı değerlendirmeyi karşısındaki kişiyle paylaşmak isteğindedir. "Ben" mesajları karşımızdaki kişiyi suçlayıcı ifadelerden arınmış ve tümüyle kendi duygu ve düşüncelerimizi içerdiğinden, iletişimin olumlu sürmesine yardımcı olabilirler. Kızgınlık hissettiğimiz durumlarda, bunu "ben" mesajı ile iletmemiz, karşımızdakinin savunmaya geçmesini, öfkeyle karşılık vermesini, kendini kıstırılmış hissetmesini, suçlanmasını ve konuşmaktan kaçınmasını engelleyebilir. Size sözle saldırılmadığı sürece, rahatsızlığını ve kızgınlığını dile getiren biriyle anlaşmak mümkündür. Ne dersiniz, var mısınız "ben" dilini kullanmaya?
“Sen” yerine “Ben” Mesajı
“Ben” dili, kişinin o anda karşılaştığı durum veya davranış karşısında, kişisel tepkisini duygu ve düşüncelerle açıklayan bir ifade tarzıdır. Duygu ve düşüncelerimizi içtenlikle ifade etmemizdir. Başkalarıyla ilgili değerlendirme ve yorumlarımızı değil, kendi duygu ve yaşantılarımızı açıklarlar. "Ben" mesajını duyan kişi, karşısındakine ne hissettirdiğini öğrenir ve eğer bu olumsuz bir duyguysa, kendi isteğiyle davranışını değiştirir ya da değiştirmez. Yani davranışının sorumluluğu tümüyle kendine aittir. Suçlama olmadığı için "ben" mesajı ile gönderilen iletiler, genellikle gönüllü bir farklı davranma çabasına zemin hazırlayabilir. "Ben" dilinin en önemli yararı ise, karşımızdaki kişiye "ben böyle hissediyorum ama bu davranışın herkese böyle hissettirmeyebilir" anlamını içeren bir ileti gönderildiğinden, onun suçlanmadan kendini gözden geçirmesine olanak tanımasıdır. Çünkü kesinlik içeren yargılamalar karşısında özellikle çocuklar, ne yapacaklarını bilemezler.
S: "Sen" mesajı yerine...
- Baba: Çok kabasın! Her zaman sözümü kesiyorsun!
B: "Ben" mesajı verin...
- Baba: Bir şey söylemeye başlayıp da bir türlü sonunu getiremediğim zaman çok rahatsız oluyorum.
S: "Sen" mesajı yerine...
- Anne: Kes şunu!! Çekiştirip durma kolumu!!
B: "Ben" mesajı verin...
- Anne: Kolumun çekiştirilmesinden hoşlanmıyorum.
S: "Sen" mesajı yerine...
- Baba: Her akşam aynı şey, tutturuyorsun oyun oynayalım diye! Benim yorgun olabileceğim hiç aklına gelmiyor değil mi? Yaramaz ve şımarık bir çocuk gibi davranıyorsun!
B: "Ben" mesajı verin...
- Baba: Bu akşam çok yorgun hissediyorum canım. İstersen oyun oynamayı başka bir akşama erteleyelim.

20 Kasım 2008 Perşembe

İŞÇİ,ZANAATKAR VE SANAKKAR HAKKINDA ÖZLÜ SÖZ

İşini sadece elleriyle yapan işçi,
Elleri ve beyniyle yapan zanaatkâr,
Elleri,beyni ve gönlüyle yapan ise sanatkârdır.

İletişim bir tür sanattır

İletişim bir mesajı alıp verme sanatıdır. Bu sanatı icra etmemizdeki gayemiz ise Rabbimizin rızasını kazanmak için iletişimi araç olarak kullanmaktır. İletişim amaç değil sadece araçtır. Biz çevremizdeki insanlarla ne kadar sağlıklı iletişim kurarsak o denli halka hizmet edebiliriz Hak için. İşte size iletişimin belli başlı kurallarını sunuyoruz.
- Zayıf yanlarınızı açıklayın.
- Sabırlı olun.
- Belirsizliklerden kaçının.
- Sizi dinleyenlerin anlayacağı sözcükler seçin.
- İnsanların gönlünü almaktan korkmayın.
- Sinirlerinize hakim olun.
- Şaka yapacağınız zaman iyi düşünün.
- İkna yoluna gidin.
- Konunuzu iyi bilin.
- Sorulara karşılık verin.
Duyarlı olmalısınız
- Ayrıntıları anımsamadan söze başlamayın.
- Karşınızdakilerin tepkilerine dikkat edin.
- Düşünmeden konuşmayın.
- İnsanlar duymak istediklerini duyarlar.
- İnsanların heveslerini kırmayın.
- Gereksiz eleştirilerden kaçının.
- Kaybetmeyi bilin.
- Makul olun. Duyarlı olun.
- Olumlu bir ton kullanın.
- Sürekli dert yanan biri olmayın.
- Görüşlerinizi başkalarına zorla kabul ettirmeye çalışmayın.
- Esnek olun.
Davranışlarınıza dikkat edin
- Gürültü yapmayın.
- Konuşmaya herkesi katın.
- Karşınızdakini bütün dikkatinizle dinleyin.
- Ayaklarınızı masaların üstüne koymayın.
- Sesinizi duyurun.
- Biri sizinle konuşurken işinizle meşgul olmayın.
- Yüz ifadenizi kontrol edin.
- Karşınızdakilerin sinirini bozmayın.
- Başkasının sözünü kesmenin pek çok yolu olduğunu unutmayın.
- Birisi konuşurken, başkalarıyla fısıldaşmayın.
- Yerinde, duramayan bir olmaktan kaçının.
- Duman makinesi olmayın, yani sigara içmeyin.
- Birisi konuşurken, önünüzdeki kağıtlara çiziktirmekten vazgeçin.
- Rahat oturun.
Telefon adabını öğrenelim
- Telefonda önce kendinizi tanıtın.
- Ahizenin içine doğru konuşun.
- Telefonda konuşurken bir şey yemeyin.
- Doğru numarayı çevirdiğinizden emin olun.
- Telefonda gürültü yapmayın.
- Karşınızdakinin sözünü kesmeyin.
- Düşünceli davranın.
- Telefona öncelik vermeyin.
- Arada bir şeyler söyleyerek dinlediğinizi belli edin.
- Çevrenizdekilerin konuşmanızı bölmelerine göz yummayın.
- Dikkatinizi dağıtmayın.
- Telefon hattının boş olup olmadığını kontrol edin.
- Kendinizi düşlere kaptırmayın.
- Karşınızdakilere konuşma fırsatı tanıyın.
- Telefon etme nedeninizi belirtin.
- Sesinizin tonu çok önemlidir.
Kelimeler ve çağrıştırdıkları
"Dost"
En vefalı, en hayırsız, en zor bulunan, en yanı başımızda, en acıtan, en sevdiğimiz ve hep özlenen, hep aranılan.
"Günaydın"
Bazen gün ağardığında gökyüzündeki güneşi alıp dudaklarınıza dokundurtan, bazen de karanlıklar basıncaya kadar söylenemeyen, esirgenen ya da unutulan.
"Anne"
Bazen yanı başındayken, hep seninle olacakmış kadar aşinalaşıp umarsızlaştığın, bazen de kıymetini, önemini, sevgisini ve şefkatini artık ağlayarak özlemiyle paylaştığın.
"Baba"
Bazen hiddetinden korktuğun, gücünü devleştirdiğin, her türlü sorumluluğu yükleyip de elinle ittiğin, bazen de arkadaş olup, gezdiğin, örnek aldığın, yüreğindeki sınırları sonsuza kadar açtığın.
"Ölüm"
Bazen "eninde sonunda sen benim olacaksın, bende senin" diyeceğin kadar keskin ve kesin, bazen de aradığın sonsuzluğa kavuşturacak kadar hem uzak hem de yakın ama senin.
"Hayat"
Bazen çok bilinmeyenli bir denklem içinde sürüklenip kaybolup gittiğin, bazen de basitliği karşısında afallayıp, alaya alıp, küçümsediğin, "es" geçtiğin.
"Ömür"
Bazen torpil de yapsan nafile, süresi başından kısaltılmış bir imtihan, bazen de bir bedende dokuz kez formatlanmış bir yaşam.
"Aşk"
Bazen saçlarına ak düşene kadar arayıp da bulamadığın en güzel hayal, en büyük armağan, en büyük düş, bazen de bolca bulup insafsızca harcadığın, laçkalaşmış, anlamı kaybolmuş, bir yok oluş bir düşüş.
"Sevgi"
Karnın her zaman tokken, sırtın pekken, gönlün hoşken dahi en büyük açlığın, fazla bulunca değerini bilemeyip, şımardığın, gıdım gıdım öldürüp de yok ettiğin, saçtığın.
"Saygı"
Bazen bir kerecik işitebilmek için hem kaçtığın hem kovaladığın, bazen de olur olmaz yerde söyleyip abartarak batırdığın, battığın.
"Evet"
Bazen değil her zaman bütün kişiliklerin boy aynası. Yansıdığın. Yansıttığın..
"Hayır"
Bazen acımasızca dudaklarından çıkmasına izin verdiğin insafsızlığın, bazen de söyleyip hem ezdirdiğin hem de altta kaldığın.
"Merhaba"
Bazen gün içersinde cömertçe sunabilecek kadar gönüllere ılık bir meltem, tatlı bir su olup aktığın, bazen de bir kerecik duyabilmek ve söyleyebilmek için seni kavuran yalnızlığa hüzünlerle daldığın.
"Allahaısmarladık"
Bazen seni sevdiğin her şeyden ayıracak korkusu ile duymamak için kulaklarını eze eze tıkadığın, bazen de sabahları karşılamak için, gecelere söyleyip, yıldızlarla allayıp pulladığın.
Biriktirilmeyen 2 şey
Biriktiği gözlenemeyen iki şey vardır:
Biri sevgi, diğeri emek
İletişimdeki bazı taktikler
- Aynı sözcükleri dilinize dolamaktan vazgeçin.
- Sözü başkalarının ağzından kapmayın.
- Çift anlamlı sözcüklerden kaçının.
- Ne zaman susmak gerektiğini bilin.
- Sözünüzü güçlü bir tonla bitirin.
- Kendi kendinizi baltalamayın.
- Başkalarını kötülemeyin.
- Açıklayıcı ibarelerden kaçının.
- Öğütlediğiniz şeyleri kendiniz de uygulayın.
- Sorunuzu sorduktan sonra, susun ve dinleyin.
- Karşınızdakilere zaman tanıyın.
- Herkesin anlayabileceği sözcükler kullanın.
- Konuşmadan önce düşünün.
- Sessizlik yararlı olabilir. Susmasını da öğrenin.
- İş konusunda öncelik verin.
- İnsanlara ne yapacaklarını öğretmek merakından vazgeçin.
Yazmanın da kuralları var
- Yazdıklarınız hemen unutulmaz.
- Tertipli olun.
- Ağdalı sözcükler kullanmayın.
- Kötü haberleri yumuşak dille iletin.
- Yazdığınızı hiç değilse bir kez okuyun.
- Alçakgönüllü olun.
- Gereksiz şeyler yazmaktan kaçının.
- Adları, unvanları ve baş harfleri doğru kullanmaya özen gösterin.
- Tembellik etmeyin, üşenmeyin.
- Sözcükleri süslemekten kaçının.
- Yazınızı okuyun, neden ve kimden söz ettiğinizi anlamasını sağlayın.
- Yazdığınız kişinin gözünü korkutmayın.
- Birine cevap yazarken, yeni sorulara yol açmayın.
- Yazınızı, olumlu, gönül alıcı bir cümleyle tamamlaya çalışın.Milli gazeteden alıntıdır.

19 Kasım 2008 Çarşamba

ZAMANIN ÖNEMİ

Zamanın önemiyele ilgili güzel söz:

Yıllar, aylar, haftalar, geçip giden anlar, bir kuş misali avucumuzdadır âdeta. Yitirdiğimizde, kuş uçup gittiğinde kıymetini idrak ederiz çoğu zaman:

“Bir yılın değerini öğrenmek istiyorsan, onu sınavda başarısız olmuş bir öğrenciye sor.

Bir ayın değerini öğrenmek istiyorsan, onu erken doğum yapmış bir anneye sor.

Bir haftanın değerini öğrenmek istiyorsan, onu haftalık bir gazetenin editörüne sor.

Bir saatin değerini öğrenmek istiyorsan, onu sevdiğini bekleyen bir âşığa sor.

Bir dakikanın değerini öğrenmek istiyorsan, onu treni kaçıran birine sor.

Bir saniyenin değerini öğrenmek istiyorsan, onu bir kazadan son anda kurtulmuş birine sor.

Bir salisenin değerini öğrenmek istiyorsan, onu Olimpiyatlar’da gümüş madalya kazanan bir sporcuya sor.”

18 Kasım 2008 Salı

HER ŞEYDE BİR HAYIR VARDIR

Hep daha fazlasını isteriz. Her şeyin en iyisi olmalıdır. Eksikliğe tahammülümüz yoktur. Her şeyi madde ile ölçer, manayı göz ardı ederiz. Kimi zaman dualara bile yansır bu durum. Halbuki, her şeyin hayırlısıdır istenmesi gereken. Aksi takdirde Keloğlan gibi, yediğimiz taam bile altın oluverir. Her şeye sahip olduğumuzu ama kimse tarafından sevilmediğimizi farz edelim. Neye yarar tüm bu servet. Neyi isteyeceğimizi, sonucunda elimize ne geçeceğini ve bu isteğimizin bizi nereye götüreceğini düşünmeden dua etmemeliyiz. Bize o an hayırlı gibi görünen bir şey, belki de musibetin ta kendisi olacaktır. Velhasıl-ı kelam; Ne istersek isteyelim, sonunda “Hayırlısıysa olsun” demeyi, kendi iyiliğimiz için ihmal etmemeliyiz.
Zamanın birinde bir padişah yaşarmış. Padişah avlanmayı çok severmiş sık sık avlanırmış.Padişahın aklı selim her şeyin hayırlısı her şeyde bir hayır vardır cümlesini dilinden düşürmeyen devamlı tekrarlayan bir de veziri varmış.Padişahın başına bir şey gelse vezir hep Padişahım üzülmeyin her şeyde bir hayır vardır hayırlısı olsun dermiş. Padişah da vezire bu yüzden çok kızarmış.
Yine bir gün padişah vezirine bugün ava nereye gidelim diye sormuş, vezir bir yer tarif etmiş.Oraya gitmişler vezir doldurup padişah sıkıyor fakat avlanırken padişah elinden yaralanmış, eli kanamış ve elinin yarasını sarmışlar.
Padişah vezirine kızmış, senin yüzünden oldu demiş.
Vezir yine aynı cevabı vermiş :
-Her işte bir hayır vardır padişahım hayırlısı olsun üzülmeyin demiş.
Bunun üzerine padişah vezire çok kızıp, benim elim kanıyor.Sen bana her işte bir hayır vardır hayırlısı olsun diyorsun deyip veziri zindana attırmış.
Vezir zindana giderken yine;
Her işte bir hayır vardır hayırlısı olsun deyip gitmiş.
Padişah yine öfkelenmiş, adamı zindana attırıyorum adam yine aynı şeyi söylüyor...
Başka bir vezir bulmuşlar. Padişah yine av yapmak için başka insan ayağı değmemiş bir yere gitmişler, avlanırken oranın yerlileri bunları faka bastırıp, esir etmişler.Yerliler her gün bir esiri kendi inançları gereği kurban ediyorlarmış, yani insan yiyorlarmış veziri padişahın gözü önünde afiyetle yemişler sıra padişaha gelmiş ama onu serbest bırakmışlar. Çünkü yerlilerin inancına göre sakat el veya ayak parmaklarından biri olmadı mı yemezlermiş Padişah düşünürken birinci veziri aklına gelmiş vezirini düşünüp ona hak vermiş. Hemen ülkesine dönüp vezirini serbest bıraktırmış.
Ama yine soruyu sormuş; “Akıllandın mı?” demiş. Hadi benim elimin kesilmesini anladık, beni yemediler peki senin zindana girmendeki hayır nedir demiş.Vezirde o veciz sözünü söylemiş; “Ben de zindana girmeyip sizinle gelseydim, yerliler şimdi diğer vezir gibi beni de kurban etmiş olacaklardı” demiş.

Kendimi bilerek Seni bileceğim

Yunus, “İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir / Sen kendini bilmezsen, / Ya bu nice emektir..!” derken bize “iyi” olmanın sırrını anlatır sanki. Öyle ise kaçınılmaz olan kendimizi bilmektir.
Rabbimiz, Hadis-i Kudsisinde Peygamber (s.a.v) Efendimiz için bir yandan “Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım” derken bir yanda da bütün canlıları kendisine ibadet etmek, kulluk yapmak için yarattığını haber veriyor.
Kendini bilen Rabbini bilir
Bu uyarıya uyan kişi şüphesiz Hakk’a ulaşır. Bu öyle bir yoldur ki, tersi de düzü de Hakk’a çıkar. Elbette kendini bilen Rabbini bilir. Ve elbette Rabbini bilen kendini bilir.
Hz. İbrahim kendini bildiği için Rabbini bildi.
O’nun önce yıldızlara, sonra aya, daha sonra da güneşe olan iltifatı kendini bilmesinin eseriydi. Bunun içindir ki, Rabbi’nin de yardımıyla batıp zail olanlardan yüz çevirmesini başardı da, “Beni ve bütün bu kainatı yaratan kudret sahibi yok ve zail olamaz” dedi.
Aczimizin farkındayız
Yine İbrahim aleyhisselam, bütün bir canlı bedenin ölüp ve nihayet toprak olmasından sonra nasıl tekrar bir araya getirileceğini merak ederken inancında zerre eğrilik yoktu. O, kendini bildiği için zaafının da farkındaydı. Bu yüzden Allah’ın (c.c) sorusuna, “İnanıyorum Rabbim! Lakin kalbim mutmain olsun istiyorum!” diye cevap vermişti.
Meyillerimizle belli oluruz
İbrahim Aleyhisselam’ın oğlunu kurban etme azmi de kendini bilmekten neşet etmiştir. O, Allah’dan (c.c) bir erkek evladı istemiş ve bunu vermesi halinde en sevdiği şeyi kurban edeceğini söylemişti. Allah (c.c) Ona istediğini vermiş fakat meylini de verdiği şeye çevirmişti. İbrahim (a.s) gördüğü rüyadan sonra fark ettiki, kurban edeceği şey en sevdiği şeydir; yani oğlu İbrahim’dir. O kendisini bilmeseydi Allah’a olan vaadinden dönerdi. Bunun için derdini çok meylettiği oğluyla paylaştı. Allah ta (c.c) oğlu vasıtasıyla O’nun kalbine cesareti ve sadakati koydu. O Rabbini bildi, Rabbi de bir koç göndererek O’na ikramda bulundu.
Kendini bilen kötü olmaz
Kendini bilmek insan olmanın özelliğidir. Yani fıtridir, doğuştan vardır. Bunun aksi arızidir ve sonradan, çevre ve eğitimle elde edilir.
Başta Peygamberler olmak üzere, Onları takip eden her insan mutlaka kendini bilir.
Kendini bilen fıtri özelliklerini bozmaz. Onlara sahip çıkar.
Kendini bilenin adaletten ayrılması söz konusu değildir. Çünkü adalet duygusu da kendini bilmek gibi, fıtridir. Fıtri olduğu için de eşitlik gibi pazarlıkla, güçle, rızay-ı taksimle elde edilmez. O fıtridir ve özünü Cenab-ı Hakk’ın “adl” sıfatından alır.
Kendini bilen bu sıfatı bilir ve asla adaletten şaşmaz.
Kendini bilen sadıktır aynı zamanda.
Bilir ki Allah aslâ vaadinden dönmez.
Allah’ın (c.c) bu sıfatının kendisinde tecelli etmesinin zorunluluğunu bilir ve o da aslâ vaadinden dönmez.
Yaratılışta Rabbine verdiği sözü O’na kavuşuncaya kadar aslâ terk etmez.
Sen bizim Rabbimizsin, biz de Senin kulunuz demeyi bir an bile hatırdan çıkartmaz.

Ve bir tavuk gibi ölmüş!

Bir zamanlar, büyük bir dağın tepesinde bir kartal yuva yapmış. Bir süre sonra kartalın, dört adet yumurtası olmuş. Yumurtalar henüz kuluçka dönemlerindeyken dağda bir deprem olmuş. Kartalın yuvasındaki dört yumurtadan biri, depremin şiddetiyle yuvadan düşüp, dağın tepesinden yuvarlana yuvarlana vadideki bir çiftliğe dek ulaşmış. Bu çiftlik, bir tavuk çiftliğiymiş. Çiftlikteki tavuklar, kendi yumurtalarına pek benzemeyen bu değişik ve biraz da büyük yumurtayı sahiplenmek istemişler. Yaşlı bir tavuk, yumurtayı koruması altına almış ve öteki yumurtalardan çıkacak yavrulardan ayırmaksızın büyütmeye karar vermiş.
Günü dolup, zaman geldiğinde yumurtanın içindeki kartal yavrusu kabuğunu kırmış ve dünyaya gelmiş.
Acaba ben kimim?!?!
Bir tavuk çiftliğinde bulunduğunu ve kendisinin de çevresindeki yüzlerce tavuğun arasında olduğunu görünce, kendini de tavuk sanmış ve çiftlikteki tavuklarla birlikte, oda bir tavuk gibi büyümeye başlamış. Yalnızca o, kendisini tavuk gibi görmekle kalmıyor, çiftlikteki tüm tavuklarda onu bir tavuk olarak görüyorlar ve ona bir tavuk muş gibi davranıyorlarmış. Zaman zaman içinden;
- “Ben çevremdeki tavuklara benzemiyorum... acaba ben kimim? “diye soruyormuş.
Ama, bu kuşkusunu bir türlü dile getiremiyormuş. Ne de olsa o da bir tavukmuş ve tavuk olduğunu da bilmeli, kabul etmeliymiş.
Bir gün çiftlikte öteki tavuklarla birlikte oyun oynarken, yukarılardan birkaç kartalın özgürce uçtuklarını görmüş.
Sen bir tavuksun!!!
Kendini tutamamış, yüreğinde bir anda oluşan coşkuyla haykırmış:
- “Aman Allah’ım, ne kadar güzel uçuyorlar. Bende onlar gibi uçmak istiyorum...”
Tavuklar, onun bu sözlerine hep birlikte gülmüşler.
- “Sen bir tavuksun ve şunu asla aklından çıkarma; tavuklar kartallar gibi uçamazlar.”
Küçük kartal, o günden sonra hemen her gün gökyüzüne bakıyor ve yukarılarda uçan kartal arıyormuş gözleriyle.... bir kartal gördüğünde ise çiftlikteki öteki tavukları unutuyor, gökteki kartal gözden kayboluncaya dek büyük bir hayranlıkla ve özlemle, onu izliyormuş
Sonra da tüm hayranlığını ve özlemini, kartal gördüğü her zaman olduğu gibi, hep aynı sözlerle dile getiriyormuş:
- “Ah Allah’ım, ne olur, ben de onlar gibi uçabilsem... bende onlar gibi özgürce kanat açabilsem göklerde...”
Düşünden vazgeçmiş ve tavuk gibi ölmüş!
O böyle konuştukça, bu kez çevresindeki tüm tavuklarda her zaman söyledikleri sözleri bir kez daha, bir kez daha yineliyorlarmış:
- “Vazgeç düşlerinden... sen tavuksun ve hep tavuk olarak kalacaksın...”
Küçük kartal, çevresindeki tavukların her gün birkaç kez yineledikleri bu sözlerinden öylesine etkilenmiş ki... Sonunda bir kartal gibi göklerde özgürce kanat açmak düşünden vazgeçmiş ve yaşamını bir tavuk gibi sürdürmeyi kabul etmiş. Ve bir tavuk gibi sürdürdüğü yaşamının sonunda bir tavuk gibi ölmüş.

12 Kasım 2008 Çarşamba

KANUNİ SULTAN SÜLEYMANIN BÜYÜKLÜĞÜ

Süleymaniye Cami’nin inşası sırasında bir ermeni usta, yanlış duvar yapması sonucu, Kanuni tarafından cezalandırılır. Ermeni usta, sultandan şikayetçi olur. Kadı, ikisini de huzuruna çağırır. Kanuni ve usta, kadının karşısında ayakta beklemektedirler. Karar açıklanır: "Kısas!" yani Kanuni de ayni şekilde cezalandırılacaktır. Ermeni usta, adalete hayret eder ve:
-"Madem dininiz bu kadar adil, hem davamdan vazgeçiyorum hem de Müslüman oluyorum"
Davadan sonra Kanuni, kadıya:
-"Eğer ben padişahım diye benim lehimde bir karar verseydin, seni bu kılıcımla öldürürdüm"
Kadı, oturduğu minderin altından bir hançer çıkarır ve :
-"Sultanım siz de eğer 'ben padişahım' diye kararıma itiraz etseydiniz ben de bu hançeri sizin kalbinize saplardım..."

SESSİZ GEMİ

Sessiz gemi
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden

Yahya Kemal Beyatlı

KRALI FAKA BASTIRAN PARADOKS

PARADOKS:Düşünceler arasında tartışmaya açık, kesin bir yargı içermeyen karşıtlık. Aykırı düşünce,Çelişki
Kral ülkenin yalancıları arasında bir yarışma açtı. "İşte bu yalan," diyebileceği bir yalan uydurana bir küp altın vaat etti. Yalancılar akın akın saraya gelip yalanlarını söylediler, fakat yalanlar ne kadar akıl almaz olursa olsun kral hep, "olabilir, niye olmasın ..." gibi cevaplar veriyordu. Böylece hem eğleniyor, hem de bir küp altından olmuyordu.
Derken kahramanımız elinde boş bir küple huzura çıktı ve konuştu:
"-Rahmetli dedeniz bir savaşa çıkacaktı, ancak o günlerde hazinede yeterli para yoktu. Dedeniz dedemden bu küple bir küp altın borç aldı ve 'bu borcumu torunum torununa ödeyecek,' diye söz verdi. Şimdi, dedenizin borcunu bana ödemeniz için buraya geldim."
Kral, "işte bu kuyruklu bir yalan!" deyince adam, "o halde ödülümü alayım," dedi.
Kral, "ımm şeyy doğru da olabilir" deyince adam, "o halde borcunuzu ödeyin" dedi.

11 Kasım 2008 Salı

DİŞ TEMİZLİĞİ VE MİSVAK

1)Misvak, ağız için temizlik, Allah-u Teala`nın rızasına sebep ve gözlere de ciladır, (Ramuz el-Ehadis s. 214/10,)
2)Misvak ağız için temizliktir ve Aziz ve Celil olan Allah`ın rızasına sebeptir. (Ramuz el-Ehadis s. 214/7,)
3)Misvakta on hassa vardır: Ağzı sağlıklı eder, diş etlerim güçlendirir, göze cila verir, balgamı giderir, dişin çürümesini önler, sünnete uygun olur, melaikeyi sevindirir, Rabbi razı eder, hasenatı artırır, mideye sıhhat verir. (Ramuz el-Ehadis s. 325/1,)
4)Misvak kullanın. Zira misvak ağzı temizler ve Rabbin rızasını kazandırır. (Terğîb ve Terhîb tercümesi c. 1 s. 246/6,)
5)Misvak, erkeğin fesahatini artırır. (Ramuz el-Ehadis s. 214/8,) Fesahat, güzel konuşmak demektir.
6)Niçin sararmış dişleriniz ile huzuruma giriyorsunuz? Misvak kullanınız! (İhya c.1 s.354,)
7)Şu dört şey peygamberlerin sünnetlerindendir: Sünnet olmak, koku sürünmek, misvak kullanmak, evlenmek. (Tirmizi-tercümesi c.1, s.246/5,)
8)Misvak ve cuma guslü her Müslüman için gereklidir. (Ramuz el-Ehadis s. 214/9,)
9)Misvak kullanmadan uyumazlardı. (Ramuz el-Ehadis s.548/2)
10) Uyudukları zaman misvak başuçlarında bulunurdu. Uyandıkları zaman da ilk önce misvak kullanırlardı. (Ramuz el-Ehadis s. 548/3,)
11) Misvakı enlemesine kullanır, suyu emerek (süzerek) içerlerdi. Üç defa nefes alır ve derlerdi ki: Bu türlü içmek daha iyi, hazmı daha kolay ve sıhhate daha uygundur. (Ramuz el-Ehadis s. 554/14,)
12) Aişe (r.a.) şöyle demiştir: "Peygamber (s.a.v.) evine girdiği zaman ilk yaptığı iş, misvak ile dişlerini temizlemek olurdu" (Müslim tercümesi c.1 s. 327/44,)
13) Ebu Musa (r.a.) şöyle dedi "Ben Peygamber`in huzuruna girdim, misvakın bir ucu dilinin üzerinde bulunuyordu." (Müslim tercümesi c.1 s.327/45)
14) Resulullah (s.a.v.) hiçbir namaza misvak kullanmadan çıkmazdı. (Terğîb ve Terhîb tercümesi c.1 s. 246/8,)
15) Resulullah (s.a.v.) geceleyin teheccüd namazı kılmak için kalktığı zaman ağzını (dişlerini) misvak ile ovalardı. (Müslim tercümesi c.1 s. 328/46,)
16) Resulullah (s.a.v.) geceleri iki rekatta bir selam vererek teheccüd namazı kılar ve her selam verişinde misvak kullanırdı. (Terğîb ve Terhîb tercümesi c.1 s. 247/9, )
17) Abdullah ibni Abbas (r.a.), şöyle anlatmıştır: Bir gece Peygamber (s.a.v.) `in yanında kaldım. Peygamber gecenin sonuna doğru kalkıp dışarı çıktı, semaya baktı, sonra Al-i İmran süresinin şu ayetlerini okudu: "Hakikat, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbirleri ardınca gelişinde temiz akıl sahipleri için ibret verici deliller vardır. Onlar ayakta iken, oturur iken, yanları üstünde yatar iken hep Allah`ı hatırlayıp anarlar ve göklerin, yerin yaratılışı hakkında inceden inceye düşünürler. Şöyle derler: Ey Rabbimiz, sen bunları boşuna yaratmadın. Sen pak ve münezzehsin. Bizi ateşin azabından koru." Sonra eve döndü, misvaklandı ve abdest aldı. Sonra kalkıp namaz kıldı, sonra yattı. Sonra kalkıp tekrar dışarı çıktı ve semaya nazar etti. Yine bu ayetleri okudu. Sonra döndü, tekrar misvaklandı ve abdest aldı. Sonra kalkıp namaz kıldı. (Müslim tercümesi c.1 s.328/48,)
18) Ümmetimi meşakkate düşürmüyor olsaydım, onlara her namazın önünde misvakı emrederdim. (Tirmizi-tercümesi c.1, s.38/22,)
19) Ümmetime zorluk vermemiş olsaydım, her abdestte misvak kullanmalarım emrederdim. (Terğîb ve Terhîb tercümesi c.1 s. 244/2,)
20) Oruç tuttuğunuzda sabahleyin misvak kullanın, lakin akşama doğru kullanmayın. Akşam üzeri iki dudağı kurumuş oruçlu bir kimse için misvak uygun olmaz. Zira o kurumuş dudaklar kıyamet gününde gözü önünde bir nur olacaktır. (Ramuz el-Ehadis s.3/4,)
21) Sizin ağızlarınız Kur`an için yollardır. Onları misvakla temizleyin. (Ramuz el-Ehadis s.116/ 8,)
22) Misvak kullanınız. Zira misvak ağzı temizleyen ve Rabbi razı eden bir alettir. Cebrail her gelişinde bana misvak kullanmayı tavsiye etti. Öyle ki, bana ve ümmetime farz kılacağından korktum. Ümmetime zorluk vereceğinden korkmamış olsaydım misvak kullanmalarını emrederdim. Ben o kadar çok misvak kullanırdım ki, dudaklarıma iz yapmasından ve dişlerimin aşınacağından korkardım. (Terğîb ve Terhîb tercümesi c.1 s. 247/10, )
23) Bana misvak kullanmak o derece emredildi ki, bu konuda bana bir vahiy gönderileceğini sandım.() Terğîb ve Terhîb tercümesi c.1 s. 248/11,)
24) Ben, misvak kullanmakla o derece emredildim ki, üzerime farz kılınacağının sandım. (Terğîb ve Terhîb tercümesi c.1 s. 247/12, )
25) Cebrail misvak kullanmayı bana o kadar tavsiye etti ki, azı dişlerimden endişe ettim. (Terğîb ve Terhîb tercümesi c.1 s. 247/13, (26) Terğîb ve Terhîb tercümesi c.1 s. 250/16, )
26) Misvak kullanarak kılınan namazın fazileti, misvak kullanmadan kılınan namazdan yetmiş kat fazladır. (Terğîb ve Terhîb tercümesi c.1 s. 250/16,)
27) Misvak olmadığında, parmak misvak yerine geçer. (Ramuz el-Ehadis s.

9 Kasım 2008 Pazar

GÜNLÜK HAYATIMIZ NASIL OLMALI?

Bir bakıma Müslümanın günlüğü diyebileceğimiz şu hususların hassasiyetle yerine getirilmesi gerekiyor. Yapacağımız ve kaçacağımız hususlar:

* Müslüman kardeşim!

1- Sabah ezanından önce uykudan uyan.

2- Yatağından kalkarken Besmele çek.

3- Sabah namazını mümkün olduğunca câmide cemaatle kıl.

4- Evindeki aile efradını (varsa misafirlerini) sabah namazına kaldır.

5- Hergün en az üç ayet ve üç hadisi tefsir ve şerhleriyle beraber oku. Okuduklarını aile efradına dinletirsen evinde bereket hâsıl olur.

6- Yemeklerini her öğünde aile efradınla yemeye gayret et.

7- Sabahleyin işine giderken Allah’tan helâl rızık talep et.

8- Aile efradının tesettürlü olmasına özellikle özen göster.

9- Aile fertleri arasında kimseyi uyuntu uyuntu dolaştırma; herkesin bir meşgalesi olsun. Meşgalesizliğe göz yumma.

10- Yeme, içme, giyim ve para kazanmak hususlarında Allah’ın ve Rasulünün koyduğu ölçüleri çiğneme; helâk olursun.

11- Dua etmeyi ihmal etme. Bunun için eşref saatlerini kaçırma. Çünkü dua, mü’minin silâhıdır.

12- Bak organların yerli yerince hizmet hâlindeler. Bunun için sana bunları ihsan edene şükretmeyi ihmal etme, şükrünü edâ edemediğin nimetler olabilir ki, elinden alınır.

13- Beş vakit namazı câmide cemaatle kılma gayretinde ve azminde ol...

14- Namazlarını tadil-i erkân üzere kıl.

15- Bildiklerinle amel et. Eğer bunu yaparsan Allah (c.c.) sana bilmediklerini öğrenecek fırsatlar verir. Bu sayede Allah’ın rızasına erişmiş olursun...

16- İtikadı sağlam, ilmi olan, ameli de itikadına ve ilmine uygun olan ilim ehlinin meclislerinde bulun. Nasihatlarını dinle. Feyzinden istifade et. Bu sana dünyada itibar, ahirette cenneti kazandırır.

17- Yürüyen Kur’ân ol. Seni gören, dinleyen, seninle olan kişi Müslümanlığı senin yaşayışından öğrensin. Yürüyen Kur’ân olmak demek, Kur’ân’da emredilen şekilde yaşamak demektir.

18- Aykırı yaşantı içinde olanları yumuşak lisanla uyar. Olabildiğince kötülüklere engel ol.

19- Bulunduğun ortamı Müslümanlaştır.

20- Sözünde dur, ahde vefa göster.

21- Din kardeşlerinin cenazelerinde bulun. Cenaze yakınlarına başsağlığı dile.

22- Sıkıntılı gördüğün kişilere imkânların dahilinde yardımcı ol.

23- Akrabalarınla ilgini kesme.

24- Komşuluk haklarını ihmâl etme...

25- İbâdetlerini Allah’ı görüyor gibi yap. Sen O’nu görmüyorsan da O seni görüyor olduğunu bil.

26- Muvaffakıyetlerden biri de ihlâstır. Daima samimi ve ihlâslı ol.

27- Kesinlikle gıybet etme. Gıybet edenlerin yanında da bulunma.

28- Günah işlenen mekânlarda oturma.

29- Daima iktisatlı ol.

30- Hiçbir şeyi israf etme... Çünkü Allah (c.c.), müsrifleri sevmez.

31- Sevgi ve öfkede aşırıya gitme...

32- Ona buna sırrını söyleme.

33- Sevdiğini Allah için sev, yerdiğini de Allah için yer...

34- Tevbeyi dilinden düşürme.

35- Esma-i Hüsna’yı (Allah’ın 99 ismini) hergün birçok defalar tefekkürle, tezekkürle oku. Göreceksin bununla maddi-mânevi çok şeyler kazanırsın.

36- Hergün sesli-sessiz belli sahife miktarı kitap oku.

37- Susması fikir, konuşması zikir ve bakması ibret olan kişilikli Müslüman ol.

38- Hediyeleşmek muhabbeti artırır; din kardeşlerinle hediyeleş.

39- Biliyorsan konuş ibret alsınlar bilmiyorsan sus karakterli mü’min olduğunu bilsinler...

40- Yediklerini, içtiklerini oturarak ve besmele ile ye ve iç...

41- Herkesin gördüğü yemekleri yeme. Elâlemin göz hakkını yemiş olursun. Bu da seni ibâdet etmekten alıkoyar.

42- Gece namazlarını (teheccüt namazını) kıl. Ruhun dinç vücudun güzel olur.

Müslüman kardeşim! Sana hayatımızı hayat yapan Kur’ân ve Sünnet düsturlarından bazı hususları haplaştırıp arzettim. Uygularsan uygun Müslüman olursun. Allah (c.c.) seni hayırlı işlerinde muvaffak kılsın... Ömrün bereketli amellerin ibâdet olsun...

6 Kasım 2008 Perşembe

Allah’a harp sayılan faiz

Faiz alıp da zarar etmeyen görülmediği gibi faizle para alıp da zarar görmeyen de işitilmemiştir.

Faize para verenlerin bir kısmı, sömürdüğü kişilerin namlusunun ucunda can vermiştir.

Bir kısmı haram para yemesi nedeniyle insanlığını yitirdiğinden insan içine çıkamaz olmuş ve köşkü hayvanat bahçesine dönmüştür.

Hatta devlet bankaları bile faize verdiği paraları karşı tarafın hileli işleri nedeniyle parayı geri alamamış ve banka zararlarını milletin sırtına yüklemiştir.

Yüksek faiz vaadiyle para toplayan özel bankaların nasıl battığını/batırıldığını ve devletin nasıl el koyduğunu, faize para yatıran bazı insanların kendilerini nasıl yaktığını televizyonlardan seyrettik.

Dünyayı sarsan krizin arkasında sağında solunda önünde faiz olduğunu söylüyor ekonomi uzmanları.

Rabbimiz Bakara süresinin 275-279 nolu ayetlerinde faizin haram kılındığını, faizin malın bereketini, kişinin şerefini… eksilteceğini ve Allah’a ve Rasülüne harp sayılacağını haber vermiş.

Ayette “faiz yiyenler” diyor da yedirenler demiyor. Demek ki faizin mucidi para babaları ile onların seçtiği yöneticiler ve insanları faize zorlayanlardır.

Hadiste ise faizi yiyen, yediren, yazan ve şahid olan lanetlenmiştir.

“Faiz eksiltir, sadaka artırır” ifadesinde faiz malı eksiltir, şerefi, namusu, itibarı, eksiltir manaları da vardır.

Faizle uğraşan para babalarının hiçbiri canından, malından, çocuğundan emin değildir.

Kazandığı paraların bir kısmını kendisini koruyanlara harcamaktadır.

Sadaka malı eksiltir gibidir ama bu sadaka veriş üzüm çubuğunun dallarını baharda budamak gibidir.

Baharın budanan çubukta üzüm daha çok olur.

Günümüzde faizin zararını anlamayan kalmadı. Batıda binlerce ekonomist bu konuda kitap yazdı ama çıkış yolu bulamadıklarından faize devam dediler.

Ayette faiz yiyenlerin Allah’a ve Rasülüne harp ilan ettiklerini bildirerek işin çok tehlikeli olduğunu haber verir.

İçki, kumar, domuz eti, gibi haramları işleyenler hakkında bu ifade kullanılmamış. Çünkü diğer haramlar ferdidir. Kişinin kendine zarar verir. Faiz ise toplumsaldır. Bütün toplumu ilgilendirir.

Hakkı seven ve Hak için halkı seven bizler, aynı cinsten olan malların alım satımında, borç olarak verilmesinde fazlalığın faiz olduğunu bileceğiz.

Aids, verem, veba, çiçek… mikrobundan kaçar gibi değil daha fazla sakınacağız.

Mikroplar bu dünyamızda bize zarar verirler ama faiz iki dünyamızı da helak eder

29 Ekim 2008 Çarşamba

YÜZSUYUNU DÖKMEZ BİZİM İNSANIMIZ

Ömrü, borsanın levhalarına bakarak, hortumun çevresi ve uzunluğunun hesaplarını yaparak, kişi başına düşen rakamlara bakarak Türkiye’yi tanıyanların “Durum iyi, dünyada bilmem kaçıncı sıradayız” demesi normal.

Soğuğun iliklerine kadar işlediği adamın üşümesini üzerine atılan yedi yorgan durduramaz. 

Üşütmenin ne demek olduğunu bilmeyen biri hastanın alnına elini koyar ve ateşinin kırk derecelerde olduğunu görünce üşüdüğüne inanmazmış.

Gurbete gitmeyen, gidip de parasız pulsuz, tanıdıksız kalmayan biri de gurbet üzerine söylenen şiirleri anlaması mümkin değildir. 

Şair:

“Ölüm ile ayrılığı tartmışlar,

Elli dirhem ağır gelmiş ayrılık.” Demiş.

Arap şairi de:

“Kılıç yarasıyla ölmek, ayrılık yarasıyla ölmekten hafiftir. “Ölüm zordur” diyorlar. Vallahi vatandan ayrı kalmak daha da zordur.” (Mirkat, şerh-ü Mısbah-ül Mesabih 4/311)

Çocuk sorar, 

- Baba, fakir ne demek?

Baba cevap verir: Bu kelimeyi yıllar önce babamdan dinlemiştim. Fakir olduğunu, sonradan durumunun değiştiğini bana anlatmıştı. Getir şu lügati de bakalım.

Televizyonlardaki yarışma programlarında Amerika’nın dağlarını, taşlarını bilen nehirlerinin debisini söyleyen bir kısım insanların, bizim insanımızın bildiği şeyleri bilmediğini görünce şaşırıyoruz.

Karaçoban’ın dağda donduğu haberi gelmiş. Çobanın hanımı da şehir hamamında imiş. Komşular durumu bildirmişler. Kadın inanmamış ve “Bu havada adam mı donarmış, siz beni kandırıyorsunuz” diyerek sıcak suyu keyifle dökmeye başlamış.

“Yüzsüzler” kelimesini son günlerin soyguncularına kim yakıştırmışsa çok iyi isabet ettirmiş. 

Her güç sahibinin önünde takla atarken, herkese yüz suyu dökerken, suratında yüz kalmayanlar, sırıtarak, “Ülkede fakirlik var, kriz var” diyorlar. Lüks otomobiller, lokantalar, marketler ağzına kadar dolu” diyorlar ama ülkenin yetmiş milyon olduğunu unutuyorlar.

Bazen televizyon ekranında biri bağırıyor “Ne olsaydım yani, ben de ahlaksız mı olsaydım?” diye feryat ediyor. 

Sen ahlaksız olamazsın. Olmak istesen de olamazsın.

Şairine:

Geçme muhannet köprüsünden sel alsın seni

Sığınma çakal gölgesine aslan yesin seni” 

Dedirten bir kültürün mahsulüyüz biz.

Bizi Bozamazlar.

Arap şairi de:

Alçaklar seni susuz bıraksalar, kanaat seni hem doyurur, hem suya kandırır. Ayakların yerde sürünse de aldırma, arzuların yıldızlarda dolaşsın. Alçaklar önünde yüzüyün suyu döküleceğine, damarındaki kan dökülsün daha iyidir” demiş. (Şerh-u Cevherat-üt tevhid s, 7)

Ekmek parası için Amerika’ya gider ama İslami izzetinden, iffetinden fire vermeden kalmayı başarır bizim insanımız.
Kanını döker ama yüz suyunu dökmez bizim insanımız.
MAHMUT TOPTAŞ HOCAMIZDAN ALLAH(cc)RAZI OLSUN

KOMŞULUK HAKKI ÇOK ÖNEMLİDİR

Komşuluk hakkında birkaç atasözü:

Komşu komşunun külüne muhtaçtır.

Ev alma komşu al.

Komşu kimdir? Bu konuda meseleyi dar ve geniş tutanlar, iç içe değişik tariflerde bulunmuşlardır: En yakın kırk ev, her yönden kırk ev, bağırılınca sesin ulaşacağı kadar ev, sabah namazına aynı mescide gelenler, mescitteki ikamet sesini duyan evler... (Kurtubî V/185 vd.) diye belirleyenler olmuştur. Bunların bir kısmı hadislere dayanmakta olsa da anlaşılacağı üzere komşuluk sınırı zamana ve zemine göre esnek bırakılmıştır. Elbette şehirle köy, komşuluk sınırında aynı değildir. O halde bunda en güzel belirleyici örftür. Köy ve şehri ayrı ayrı düşünerek, adet olarak komşu denen evleri komşu diye bilmek, komşu tariflerinin ortalamasıdır.
“Bana ne?”ye hakkımız yok!
Kapısı en yakın olan komşu iyilikte bulunmaya, diğerlerinden daha lâyıktır"(Buhârî, edep 32, suf'a 3) 
"Allah’a ve kıyamete inanan, komşusuna iyilik etsin!" [Buhari]
"Komşusu aç iken tok yatan, [gerçek] mümin değildir." [Buhari]
"Güzel komşuluk et ki, hakiki mümin olasın." [Tirmizi]
"Namaz kılan, oruç tutan, sadaka veren, fakat dili ile komşularını inciten nice kimseler vardır ki, gidecekleri yer Cehennemdir." [Hakim]
"Komşusu kötülüğünden emin olmayan kimse, [kâmil] mümin değildir." [Buhari]
"Allah’a ve ahirete inanan, komşusunu incitmesin!" [Buhari]
"Kötü komşu, gördüğü iyiliği gizler, kötülüğü de yayar." [Taberani]
"Komşunun köpeğini döven, sahibini incitmiş olur." [İ. Gazali]
"Kendisinin iyi mi, kötü mü olduğunu anlamak isteyen kimse, salih komşularının kendisi hakkında ne dediklerini öğrensin! "iyi" diyorlarsa, Allah indinde iyi olduğunu anlasın!" [İbni Mace]
"Cebrail aleyhisselam, komşu hakkının öneminden o kadar bahsetti ki, komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim." [Buhari]
"Allah’a yemin ederim ki, bir kimse, kendisi için sevdiği şeyi, komşusu veya arkadaşı için sevmedikçe iman etmiş olmaz." [Müslim]
Komşunun hakkı nedir? 
Resulullah Efendimizin (s.a.v.) bunu detayıyla anlatan hadisleri vardır: "Ebû Zer! Çorba pişirdiğinde suyunu bol koy ve komşunu da gözet (Müslim, birr 142,143; Dârimî, at'ime 37 .) limler, bu hadisde fakire olduğu gibi, komşuyu düşünmekte cimriye de bir kolaylık sağlanmıştır, demişlerdir. Çünkü, yağını, etini bol kat değil de, suyunu bol kat denmiştir. (Kurtubî V/186) Yani yağından, etinden veremeyen cimriler de hiç olmazsa bolca koydukları suyundan versinler demektir. Aslında Resulullah Efendimiz komşuya çok basit şeylerin değil, vermeye değer şeylerin verilmesini tenbihlemiştir. (Müslim, birr 143) Ama alan açısından da "bir koyun bacağı bile olsa küçümsemeyin" (Buhârî, hibe 1, edep 30; Müslim, zekât 91; Tirmizî, velâ 6) buyurmuştur.
Ma’ün hakkı nedir?
Komşunun çok önemli haklarından biri de, "kevser" sûresinden önceki sûreye ad olan "Mâ'ün" hakkıdır. "Mâ'ûnu tefsirciler çok olmasa da farklı kapsamda açıklamalarına rağmen, hemen hemen birleşilen anlam: Evlerin günlük ihtiyaçlarında kullanılan iğneden baltaya kadar her türlü araç ve gereçlerdir. Bazılarına göre binek bile "Mâ'ûn" kapsamına girer. Allah (c.c.) "Mâ'ûn"u vermeyenleri lânetlediğine göre, komşunun geçici olarak istediği bu tür gereçleri vermemek de yasaklanmıştır.
Komşu ile konuşmamak olur mu?
resulullah Efendimiz: "Müslümanın kardeşiyle üç günden fazla konuşmaması helâl değildir" (Buhârî edep 57, 62, isti'zân 9; Müslim, birr, 23, 25, 26; Eb0 Dâvûd, edep 47; Tirmizî, birr 21, 24), buyurduğundan, Müslüman komşu, üç günden çok dargın terkedilmez. Ancak dîne ve ırza karşı kötü bir tavrı var ve sözle de bunu terketmiyorsa, kendisiyle konuşmamak da onu sıkıyor, yalnızlığa itiyor ve hatâsından caydırıcı bir özellik taşıyorsa, konuşmamakla ta'zir edilebilir. Bunu özellikle birçok kişinin yapması da etkili olur. Saadet asrından da Tebük seferinden geri kalan Kâ'b b. Malik'e bu tür bir boykot uygulanmış ve iyi sonuç âlınmıştır. (Aynî XXI/44; Ayrıca Kur'ân-ı Kerîm, Tevbe 9/120 âyetinin tefsirleri ) Aksi halde konuşmamak câiz görülemez.
Resulullah Efendimizin başka bir hadisleri komşuluk hukukunu oldukça geniş anlatır."Borç istediğinde verirsin, yardım istediğinde yardım edersin, muhtaç ise verirsin, hasta ise ziyaret edersin, ölürse cenazesine gidersin, bir nimete kavuşursa sevinirsin ve onu kutlarsın, bir musîbete uğrarsa üzülürsün ve ona taziyet edersin, tencerenin kokusuyla onu rahatsız etmezsin, ona pişirdiğinden verirsin, binanın üzerine çıkmazsın, onun izni olmadan ferahlatıcı rüzgârını kesmezsin, meyva aldığında ona da hediye edersin, hiç olmazsa evine getirirsin; çocuğun onun çocuğunun gıpta edeceği bir şeyle çıkmâz. Ne dediğimi anlıyor musunuz? Komşunun hakkını ancak Allah'ın çok az şanslı kulu gözetebilir." Bir defasında Efendimiz Aişe annemize hitaben: "kurban etini dağıtmaya önce komşumuz yahudiden başla" buyurmuşlardır. (Kurtubî V/188)