28 Temmuz 2008 Pazartesi

ÖZLÜ SÖZLER(DÜŞÜN VE ANLA!)

Bakış farkı: Adamın biri, Muhammed Bin Vâsi nin bacağındaki yarayı görüp, "Sana acıyorum" dediğinde, ondan şu cevabı almış:
- Ben, aynı yaranın gözümde çıkmadığına şükrediyorum.
Başın sonu: Mevlânâ Câmi'ye ihtiyarlık hakkında fikrini sormuşlar. Şu cevabı vermiş:
- İhtiyarlık, gençliğin sonu ve neticesidir. Son ve netice ise, başa bağlıdır. Gençliğini iyi geçiren ihtiyar, derisinden bellidir.
Boş kalmaya gelmez: Uzun bir ömür süren ve hayatının her anını çalışıp eser vererek oldukça verimli geçiren Süheyl Ünver Hocaya, ileri bir yaşta iken bazı dostları lâtife kabilinden sormuşlar:
- Hocam, Azrail sizi unuttu mu yoksa?
Süheyl Ünver'in cevabı şöyle olmuş:
- Hayır, Azrail'le yakında görüştük. Bana dedi ki:
- Boş bulursam götürürüm.
Kalbime bağlamam: Biri İmam-ı Azam'a gelerek: "Ya İmam, ben namazlarımı huşu içerisinde kılamıyorum. Namazda iken develerimi otlatıyor, onlarla ilgileniyorum. Oysa siz benden daha zenginsiniz. Peki siz ibadet zevkine nasıl erişiyor, ibadetlerinizi huşu içerisinde nasıl yapıyorsunuz?" diye sormuş. İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri şöyle cevap vermişler: "Ben develerimi kalbime bağlamam ki, ahıra bağlarım..."
Dilememiştir: Elmalılı Hamdi Yazır'a:
- Allah dilediğine hidayet verebilir mi? Diye sormuşlar.
- Evet, verebilir demiş.
- O halde niçin vermemiş? dediklerinde ise şunları söylemiş:
- Vermediğine göre dilememiş, demektir.
Dünyaya nasıl yerleşmeli
Abdülaziz Bekkine Hazretleri, bir gün bir yakınına şöyle der:
- Oğlum, bu dünyaya kiracı gibi yerleş. Ev sahibi gibi yerleşirsen, gitmesi zor olur.
Edep dersi: Ahmet Rufaî Hazretleri, bir gün yolda iki çocuğa rastladı. Kavga ediyorlardı. Onları ayırdı ve içlerinden birine sordu.
- Sen, kimin oğlusun?
Çocuk şu karşılığı verdi:
- Sana lâzım olmayan şeyi ne edeceksin? Ahmet Rufaî oradan ayrılıp gitti. Fakat hep çocuğun cümlesini tekrar edip şöyle diyerek:
- Oğlum, Allah sana hayırlar versin... Bana, büyük bir edep dersi verdin.
En beceriksiz insan: Halid bin Safvan'a: "En aciz, en beceriksiz insan kimdir? diye sormuşlar. O da bu soruya şu cevabı vermiş: "En aciz, en beceriksiz insan; dost aramayandır. Ondan daha acizi, daha beceriksizi ise bulduğu dostu kaybedendir."
Eşsiz muhabbet: Hz. Ebû Bekir’in cömertlikte de bir eşi yoktu. Bir defasında cihat için yardım istendi... Bütün sahabeler koşuştular. Kimi malının yarısını, kimi dörtte birini getirmişti. Hz. Ebu Bekir’in getirdiği ise, malının tamamıydı.
Resulûllah (a.s.v.) kendisine sordu:
- Ailene ne bıraktın?
Hz. Ebubekir, cevap verdi.
- Allah ve Resûlü nün muhabbetini!..
Gönderilen habercidir: Dahi kumandan Halid Bin Velid Hazretlerinden, Efendimizi (s.a.v.) anlatmasını istemişler.
- Bu hususta son derece acizim demiş.
Israr etmişler.
- Gönderilen, gönderenin şanına lâyık olur, buyurmuş. Onu gönderen Allah (c.c.) olduğuna göre, gerisini anlayın artık.
Güzel insanlar: Sahabelerden biri, Hz. Ebûbekir’in yanına gelerek:
- Çok günahkarım, der. Benim için dua eder misiniz?
Hz. Ebûbekir:
- Yâ Rabbi, der. Bir günahkar, bir diğerinden dua istiyor. İkisini de affeyle.
Hangisi için iyi: Zengin bir adam, İslâm büyüklerinden birine:
- "Bin altınım var, size versem ne dersiniz?" diye sorduğunda, şu cevabı almış:
- Verirseniz sizin için iyi olur. Vermezseniz de benim için.
Her koyun: Harun Reşit, kendisini sık sık ikaz eden Behlül Dânâ Hazretlerine:
- Sen kendi işine bak, dermiş. Her koyun kendi bacağından asılır.
Bir gün sarayı pis bir koku kaplamış. Sebebini araştırdıklarında, üst kattaki bir odada bacağından asılı bir koyun bulmuşlar. Bu işi yapanı da keşfetmişler tabi ki: Behlül. Halife, kendisini sıkıştırdığında:
- Gördüğünüz gibi, her koyun kendi bacağından asılır efendim, demiş. Fakat etrafı kokuttuğu için, herkesi rahatsız eder.
Herkes yanındakini verir
Herkes yanındakini verir: Kendisine hakaret edilen Hz. İsa ya (a.s.): - "Niçin karşılık vermediniz?" diye sorduklarında:
- Herkes yanındakini verir, demiş. Onda olan, benim yanımda yoktu.
İki yönüyle bakmak: Hz. Lokman a:
- "Edebi kimden öğrendin?" diye sormuşlar. Şu cevabı vermiş:
- Edepsizlerden.
Huzur: Zeynel Abidin Hazretleri abdest alırken sapsarı kesilirdi. Sebebini sorduklarında şu cevabı verdi.
- Kimin huzurunda durduğumu düşünürseniz, sebebini anlarsınız...
Kabe’de dua: Mehmed Kırkıncı Hoca'ya, "Kabe'yi ilk defa görenin yapacağı dua mutlaka kabul olacağı için nasıl dua edelim?" diye sorduklarında şu cevabı vermiş:
- "Ya Rabbi, burada edeceğim bütün duaları kabul eyle" diye dua edin.
Kabristan: Hz. Ali, mezarlığa neden sık gittiğini soranlara şu cevabı vermiş:
- İki sebebi var. Anlattıklarıma itiraz etmiyorlar ve arkamdan gıybetimi yapmıyorlar.
Malın nerede?: Hasan el-Basrî, "Ben ölümden korkuyor ve onu sevmiyorum" diyen birine şu cevabı vermiştir:
- Malını geride bıraktığın için ölümü sevmiyorsun. Eğer malını ileriye (ahirete) gönderseydin, peşinden gitmek isteyecektin.
Mezar taşı yazısı: Behlül Dânâ ya biri sorar:
- Oğlum öldü. Mezar taşına ne yazdırayım? Behlül Dânâ şu cevabı verir:
- Şunu yazdır: "Dün altında olan çimenler bugün üstünde yeşerdi. Ey yolcu anla ki, şu toprak günahtan gayri her şeyi örter."
Peygamber hanesi: Hz. Mevlânâ, evlerinde yiyecek olarak hiçbir şey kalmadığını söyleyen hanımına tekrar tekrar sormuş:
- Gerçekten hiçbir şey kalmadı mı?
- Evet, demiş eşi. Hiç yiyeceğimiz kalmadı. O yoklukta tükenmez hazinelerin sahibini bulan Mevlânâ, ellerini kaldırıp:
- Allah’ım sana hamd-ü senâlar olsun, diye şükretmiş. Evim, Peygamber hanesine benzedi.
Riyakar cevap: Adamın biri, Hz. Ali yi gıyabında yani ardından kötülediği halde yüzüne karşı övmeye başlayınca, ondan şu karşılığı almıştır:
- Söylediklerinden daha aşağı, fakat içinden geçirdiklerinden daha üstünüm.
Ruhlar nereye gider?
İbn-i Abbas hazretlerine "Ruhlar cesetlerinden ayrılınca nereye giderler?" diye sorduklarında, o yüce insandan şu cevabı almışlar:
- Yağı biten kandillerin ışığı nereye gidiyorsa, oraya...
AKIL
İmam-ı Azam hazretleri, üzerine doğru gelmekte olan bir hayvana yol vererek kenara çekildiğinde, yanındakiler neden böyle yaptığını sormuşlar.
Hazret, düşünmeden cevap vermiş
--Onun boynuzları var, benim ise aklım.
Alışverişe geldik
İbn-i Muhayrız isimli din alimi, elbise almak için bir mağazaya girdiğinde, içerdekilerden birisi onu tanıdı ve dükkan sahibine:
- Bu zât, İbn-i Muhayrız'dır, dedi.
İbn-i Muhayrız kendisine özel bir muamele yapılmaması için hemen dışarı çıkarken:
- Biz paramızla bir şeyler almaya geldik, dedi. Dinimizle değil.
Allah’a sığın
İzzet Molla'yı, Razaman'da bir iftara davet ederler. Davetlilerden birisi de hocadır. Sofraya billur tabak içinde elmasiye denilen bir yemek getirilir.
Hoca büyük bir iştahla yemeğe yumulur. Yemek, hocanın tabağın kenarına bastırmasıyla İzzet Molla'nın kucağına fırlar. Şair, yemeğe bakar ve:
- Hoca'nın elinden bana sığınacağına Allah'a sığın, der.
AT NALI
Kadıköy Camiinde vaaz vermekte olan O. Demirci Hocaya:
- Hocam, diye sormuşlar. At nalını evimizin kapısına asarsak uğur getirir mi?
Demirci hoca: - Zannetmiyorum, diye cevap vermiş. Onlardan her atta dört tane var ama bütün gün kamçı yiyip duruyorlar.
Atlıya cevap
Hz. Muhammet (s.a.v.) sahabelerine bir ikram sırasında hizmette bulunurken, uzaklardan gelen bir atlı yanlarına yaklaşarak,
- Bu kavmin efendisi kim? diye sordu O nu arıyorum. Efendimiz (s.a.v.) bu soruya, gurur olur endişesiyle "benim" diye cevap vermedi. Ve o anda sahabelerine hizmet etmekte olduğundan, asırlar boyunca yankılanan ve aynı zamanda atlı adama cevap niteliği taşıyan şu sözlerle mukabele etti:
- Bir kavmin efendisi, ona hizmet edendir.
Bahtiyarlık
Hazreti Ali, yaşlı bir katır üzerinde giderken, devrin dalkavuklarından birisi önüne çıkar:
- Sen ki Allah'ın Aslanısın... Böyle bir katıra binmek sana yakışır mı?
Hz. Ali şu cevabı verir:
- Hücum edenden kaçmayacak kadar cesur, kaçana hücum etmeyecek kadar âlicenâb, bana sahip olmadığım meziyetlerle hitap edecek kadar dalkavuk ruhlu olmadıktan sonra, insana böyle bir katır yeter

12 Temmuz 2008 Cumartesi

GÖRGÜ KURALLARINA UYUYOR MUYUZ?

Her sabah kalkınca şunları yapmalıdır
1- Kalkar kalkmaz Allah-u Teâlâ’yı anmalı.
2- Durumuna uygun şekilde giyinmeli.
3- Abdest almalı. Hep abdestli durmaya çalışmalı.
4- Namazı vaktinde ve noksansız kılmalı.
5- Rızkı Allah-u Teâlâ’nın verdiğine inanıp helalden talep etmeli.
6- Allah-u Teâlâ’nın taksimatına razı olmalı, verdiklerine kanaat etmeli.
7- Allah-u Teâlâ’ya tam tevekkül etmek.
8- Allah-u Teâlâ’nın takdirine razı olarak sabretmeli.
9- Onun verdiği bütün nimetlere şükretmeli. En büyük nimet Müslüman olmaktır.
10- Helalinden kazanıp helalinden yemelidir. (T. Gafilin)
Her sabah; "Kendimin, aile efradımın rızkını helalden kazanıp, kimseye muhtaç olmamak, ibadetlerimi uygun yapabilmek ve insanlığa hizmet edebilmek için işime gidiyorum." diye niyet etmelidir.
Sokakta: Sokağa tükürmek, çöp atmak, geliş geçişe mâni olmak, tiksindirici çirkin şeyler bırakmak, görgüsüzlüktür. İhtiyar, kadın ve hastalara her zaman öncelik verilir. İhtiyaçları varsa yardımcı olunur.
Yürürken: Pek yavaş veya pek hızlı ve büyüklenerek yürümemelidir. Kur’an-ı kerimde, Böbürlenerek yürümek nehyedildi. Yolda, büyük bir zat veya bir âlim ile beraber giden kimse, onun önünden ve solundan değil, sağından yürünür.
Taşıma araçlarında: İnip binerken itişmek, sıra olan yerlerde sırasını beklememek çirkin davranıştır. Gençler; yaşlılara ve hastalara yer verir. Peygamber Efendimiz; Büyüklerini saymayan bizden değildir, buyuruyor. Ecdada layık torunlar olmaya çalışmalıyız.
Alışverişte: İzin almadan satıcının malına dokunulmaz. Malın görünüşünü, kalitesini bozacak şekilde ellenilmez ve bakılmaz. Fiyat konusunda fazla ısrar edilmez. Alınsa da alınmasa da teşekkür edilir. Satıcı müşterisinin memnun olacağı hal ve harekette bulunur. Malını almayanlara kızmaz, darılmaz, aleyhlerine olacak bir sözü arkalarından da söylemez. Alışverişte her iki taraf birbirlerini aldatmaktan uzak durur.
Toplu yerlerde: Düğün, cenaze ve bayramda daha hassas, nazik ve kibar olunur. Yere ve zamana göre uygun tavır takınılır. Cenazede, cenaze sahiplerinin üzüntüsünü paylaşılır, maddî ve mânevî üzerine düşen yardım yapılır, tesellî edici söz ve davranışlarda bulunulur. Yakınlarını kaybedenlere daha yakın davranılır. Düğün ve bayramlarda her zamankinden daha fazla güler yüzlü, neşeli, nazik, ikram edici olmak, büyüklere ve küçüklere uygun hediyeler vermek, gönüllerini ve dualarını almak, görgülerimiz arasındadır. Görgüde, eliyle ve diliyle başkalarını incitmemek esastır.
Komşulukta: İyi geçim, karşılıklı yardımlaşma, dert ve sevinçlerine iştirâk, her karşılaştıklarında selâmlaşma, hal hatır sorma, birbirinden isteklerini imkan ölçüsünde temin etme önemli görgü kurallarındandır. Gürültü, çöp, pislik, rahatsız edici koku ve benzeri şeylerle komşuları rahatsız etmek hiç hoş karşılanmaz. Komşu kadın ve çocuklarına ayrı bir îtinâ, hürmet ve şefkat gösterilir.
Hasta ziyaretinde: Ziyarete yeni elbise ile değil, her gün giydiği elbise ile gitmelidir. Giderken meyve veya çiçek gibi bir hediye götürmek iyi olur. Hastaya bakmayıp, sağa sola veya önüne bakmak uygun olmadığı gibi, devamlı olarak hastanın yüzüne bakmak da uygun değildir. Hastanın yanında asık suratlı durmamalı, güzel şeylerden bahsetmeli, iyileşmesi için duâ etmelidir.
Okulda: İlme son derece büyük önem veren Müslüman, ilim yuvası olan okullardaki görgü üstünde de titizlikle durmuşlardır. Çok kıymetli bir varlık olan öğretmenin sözleri dikkatle dinlenir ve bir şey istediğinde, "Peki efendim" gibi sözlerle cevap verilir. Talebeler arasında birbirine saygısızlık yapılmaz. Kaba hareket yapılmaz. Tahta, sıra, harita gibi ders âletleri tahrip edilmez. Kimsenin bedenî ve rûhî kusurlarıyla alay edilmez, küçük görülmez, tahkir edilmez. Ders içinde ve dışında öğretmenle konuşmada saygılı hareket edilir. Dinimizde öğretmen (hoca) hakkı, ana baba hakkından önce gelir.
Telefonda: Telefon eden, karşı taraf ahizeyi kaldırınca, önce kendini tanıtmalıdır. Karşı tarafın müsait olup olmadığı sorulmalı, şayet müsait ise; Kısa ve öz konuşmalı, dakikalarca sohbet etmemelidir. Her yerde, her zaman, hep nazik ve kibar olmalıdır. Argo ve nahoş konuşmamalıdır.
Konuşurken: Konuşanın sözünü kesmek nezaketsizliktir. Hadis-i şerifte; Arkadaşı konuşurken susmak mürüvvettendir, buyruldu. Mürüvvet; insanlık, yiğitlik, iyilik cömertlik faydalı olmak gibi manalara gelir ki, hallerin en güzeline riayet etmek demektir.
Eve girerken: Evimizden ayrılırken Ayetel Kürsi okumalı, evimize Besmele ile ve İhlas suresini okuyarak girmeliyiz. Sağ ayakla içeriye girip, selam vermeliyiz. Her işe Besmele ile başlamaya alışmalıdır.
Birinin evine girerken, izin istemek gerekir. Kapının zilini çalarak veya seslenerek, izin istemelidir. İzin üç defa olur. Birincisinde ses verilmezse, bir dakika kadar sonra, ikinci defa da ses çıkmazsa, üçüncü defa zile basmalı, yine ses yoksa, dört rekat namaz kılacak kadar bekledikten sonra gitmelidir. Kapı aralanırsa, aradığını sormadan önce, kendini tanıtmalıdır.

4 Temmuz 2008 Cuma

ÇOK UYUYARAK BAKIN NELER KAYBEDİYORUZ.

Bazı insanlar vardır ki ömürlerini uykuda geçirir.Bazı insanlar da vardır ki uykuya fazla meyletmezler.Ama toplumumuzun ekseriyeti ömürlerini uykuda geçirenlerdendir.Uyanık olup da hayatımızı gafletle de geçirmemeliyiz.Hayatımızı dolu dolu yaşamak için kendimize çeki düzen vermeliyiz.Aşağıda uyku ile ilgili veciz sözler var.Düşünerek okuyalım. Evliyaliğa şu üç meziyetle girilir,sonra sayısız nimet verilir. Daima az ye,az uyu,çok konuşma,evliya olursan şaşma. Çok uyumak çok fazilet götürür,gaflet ve tembellik verir. Geceleri ne güneşler doğar,gafletle yatanı zulmet boğar. Uyanıklık huzuda edeptir,çok uyku pişmanlığa sebeptir. Seher ne kadar kutludur,o vakit uyanık olan çok mutludur. Seherde rahmet kapıları açılır,uyanıklara nimet saçılır. Sanma çok yemek kan olur,çok uyuyan unutkan olur. Az ört yorganları,çünkü uyku tembelleştirir organları. Midesi boş olana uyku,az uyuyana korku gelmez. Uyku öüme eşittir,gafletle uyuyanın sonu ateştir. Az ye kalbini pakla,çok uykuyu mezara sakla. Çok uyumak ayıptır,kıymetli vakitten kayıptır. Az uyku kalbe ciladır, çok uyku ise beladır. Fazla uykuyu at, seherde dağıtılır murat. Çok uyku eziyettir, az uyku meziyettir. Son söz olarak Erzurumlu Eşref Hoca'nın güzel bir sözü ile biterelim: "Saat on yatağına kon ,saat üç yatağından uç."