25 Nisan 2008 Cuma

İYLİKLER KARŞILIKSIZ KALMAZ

Rabbimiz zülcelâl ve tekaddes hazretleri yaptığımız hiçbir iyiliği karşılıksız bırakmaz. Zamanı gelince iyiliklerimizi değerlendirir.

Bu konu ile ilgili Peygamberimiz Efendimizin önümüzü aydınlatan hadislerinden birini nakledeceğim. Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:

“Sizden önce yaşayanlardan üç kişi bir yolculuğa çıktılar. Akşam olunca dinlenmek üzere bir mağaraya girdiler. Onlar orada iken yukarıdan bir taş yuvarlandı, mağaranın ağzını kapattı. Oradan çıkmalarının çaresi yoktu.

İçlerinden biri:

– Yaptığımız iyilikleri anlatarak Allah’a duâ etmekten başka bizi buradan kimse kurtaramaz, dedi. Diğer ikisi de onu tasdik ettiler.

İçlerinden biri söze başladı:

“- Allah’ım! Benim yaşlı bir anam ile babam vardı. Onlara yemeklerini yedirmeden evde kimseye bir şey yedirmezdim.

Birgün hayvanlara yiyecek temin etmek için araziye çıktım. Geç vakit geldim. Geldiğimde hayvanların sütünü sağıp anam ile babama götürdüm. Yanlarına vardığımda baktım ki ikisi de uyumuşlar. Onları uyandırmadım. Uyanıp karınlarını doyuruncaya kadar da evdekilere bir şey yedirmedim. Elimde süt kabı seher vaktine kadar başlarında bekledim. Uyandılar. Sütlerini içirdim. Sonra evdekiler yemeklerini yediler.

Ya Rabbî! Eğer ben bunu senin rızanı kazanmak için yaptımsa, şu kaya sıkıntısını başımızdan al...” diye yalvardı. Kaya biraz aralandı. Fakat çıkılacak gibi değildi.

Bir diğeri ellerini açıp şöyle duâ etti:

- “Allah’ım! Benim amcamın bir kızı vardı. Onu delicesine seviyordum. Kendisiyle evlenmek istedim fakat o arzu etmedi.

Bir yıl kıtlık olmuştu. O çok çaresiz kalmıştı. Kendisini bana teslim etmek şartıyla ona 120 altın verdim. Çaresizliğinden kabul etti. Onunla ilişkide bulunacağım sırada bana dedi ki:

Ey amcamoğlu Allah’tan kork! Dinin uygun görmediği bir yolla beni elde etme...

En çok sevip arzu ettiğim o olduğu hâlde arzumdan vazgeçtim. Verdiğim altınları da geri almadım.

Ya Rabbî! Eğer bu davranışımla senin rızanı kazanmışsam, başımızdaki şu sıkıntıyı uzaklaştır...” diye yalvardı. Kaya biraz daha açıldı. Ancak çıkılacak gibi değildi.

Üçüncü adam yalvarmaya başladı:

“- Allah’ım! Vaktiyle benimle benim işimde çalışan çok işçilerim vardı. Ücretlerini tam verdim. Ancak biri aniden ücretini de almadan gitti. Onun hakettiği ücreti de ayırdım; veremediğim parasını çalıştırdım. Bu paradan büyük bir servet oluştu.

Bir gün bu alacaklı adam çıkageldi. Benden alamadan gittiği ücretini istedi. Kendisine:

Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunlar senin almadan gittiğin ücretinden oluştu, dedim.

Benimle alay etme, dedi.

Alay etmediğimi, ciddi olduğumu söyleyince gösterdiğim hayvanları önüne kattı, hiçbir şey bırakmadan alıp götürdü.

Ya Rabbî! Bu yaptığımı Senin rızanı kazmak için yapmışsam, içinde bulunduğumuz sıkıntıdan bizi kurtar...” diye yalvardı.

Mağaranın ağzını tıkayan kaya iyice açıldı. Onlar da çıkıp gittiler... (Buhari, Büyû 98, İcâre 12, Hars ve’l-müzâraa 13, Enbiyâ’ 53, Edeb 5; Müslim, Zikir 100.)

Muhterem cemaat!

Bu hadis-i şerif bize ne anlatıyor? Neleri telkin ediyor? Burası çok önemli.

Efendimiz bize diyor ki:

• Anne-babaya herkesten çok itaat ve hürmet ediniz. Onlara hürmette ve hizmette kusur etmeyiniz. Onları bütün sevdiklerinize tercih ediniz.

• Nefsinizin arzu ettiği şeyleri yapabilecek imkânı ele geçirdiğinizde, sırf Allah’ın azabından korkarak ve O’nun rızasını kazanmak için isteklerden vazgeçmek insana büyük fazilet ve imkânlar kazandırır.

• Sosyal ve beşeri münasebetlerde dürüst, anlayışlı ve fedakâr davranmak, emânete riâyet etmek Allah’ı memnun eder. O’nun rızasını kazandırır.

• Rabb’imiz yaptığımız hiçbir iyiliğimizi zâyi etmez. Zamanı gelince karşılığını ikram eder.

• Mü’min ihlâs ve iyi niyetinin karşılığını hem dünyâda hem de âhirette görür.

Bütün bunları kavramamız gerekiyor muhterem cemaat!
MEVLÜT ÖZCAN HOCAMIZDAN ALLAH(CC) RAZI OLSUN.

DENİZYILDIZI

DENİZYILDIZI
Bir adam okyanus sahilinde yürüyüş yaparken,denize telaşla bir şeyler atan birine rastlar.Biraz daha yaklaşınca bu kişinin,sahile vurmuş denizyıldızlarını denize attığını

fark eder ve“Niçin bu denizyıldızlarını denize atıyorsun ?” diye sorar.
Topladıklarını hızla denize atmaya devam eden kişi:
“Yaşamaları İçin” yanıtını verince,
adama şaşkınlıkla:“İyi ama burada binlerce denizyıldızı var. Hepsini atmanıza imkan yok. Sizin bunları denize atmanız neyi değiştirecek ki ?” der.
Yerden bir denizyıldızı daha alıp denizeatan kişi,“Bak onun için çok şey değişti,” karşılığını verir.
NE ANLADIĞINI BİR CÜMLEYLE YORUMLAR MISIN?

18 Nisan 2008 Cuma

ŞEYH EDEBALI'NIN OSMAN BEY'E NASİHATI

ŞEYH EDEBALI'NIN OSMAN BEY'E NASİHATI
Oğul,
İnsanlar vardır,şafak vaktinde doğar
Akşam ezanında ölürler.

Avun oğlum avun,
Güçlüsün,kuvvetlisin,akıllısın,kelamlısın
Ama,bunları nerede,nasıl kullanacağını bilmezsen
Öfken ve nefsin bir olup aklını yener,
Sabah rüzgârlarında savrulur gidersin.

Daima sabırlı,sebatlı ve iradene sahip olasın.
Dünya senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir.
Bütün fethedilmeyen gizemler,bilinmeyenler,
Görülmeyenler,
Ancak senin erdemlerinle
Gün ışığına çıkacaklar.

Ananı-atanı say.Bereket büyüklerle beraberdeir.
Bu dünya inancını kaybedersen
Yeşilken çorak olur,çöllere dönersin.
Açık sözlü ol.
Her sözü üstüne alma,gördün söyleme,bildin bilme.
Sevildiğin yere sık gidip gelme.
Kalkar itibarın, muhabbet olmaz.
Üç kişeye acı:
Cahiller arasındaki alime,
Zenginken fakir düşene,
Hatırlı iken itibarını kaybedene.
Unnutmaki! Yüksekte yer tutanlar
Aşağıdakiler kadar emniyette değildir.

Haklı olduğunda mücadeleden korkma.
Bilesin ki atın iyisine doru,
Yiğidin iyisine deli derler...

5 Nisan 2008 Cumartesi

AYNANI KIRMAYACAKSIN

Evinizde, dairenizde, işyerinizde bulunan aynanın karşısına geçiniz ve kendinize bakınız. Aynadakine gülümserseniz, aynadaki de size gülümser. Aynadakine kaş çatarsanız, aynadaki de size kaş çatar. Aynadakine sırt dönerseniz, aynadaki de size sırt döner. Aynadakinin yüzünde leke görseniz, elinize bir bez alıp günlerce aynayı silseniz, temizleyemezsiniz. Ama o bezle kendi yüzünüzü temizlerseniz aynadakinin yüzü de temizlenir.
Birisinin yüzüne gülümserseniz, bu gülümsemeniz karşınızdakinden size yansıyacaktır. Ona güzel bir şekilde hitab ederseniz güzel bir şekilde karşılık alacaksınız. Rabbimiz “İnsanlara güzel söyleyin” (K. Kerim el Bakara 2/83) buyurmuş. Allah her şeye güzel davranmayı emrettiğine göre tabiata yaklaşımımız da güzel olmalıdır.
Dağ yolunda giderken düşen bir çocuk, acıyla bağırır:
-Aaaahhhhhh
Uzaklardan:
-Aaaahhhhhh diye bir ses gelir.
Çocuk:
Sen Kimsin? diye bağırır.
Uzaktan gelen ses de:
-Sen kimsin? olur.
Çocuk:
-Benimle dalga geçme deyince
Uzaktan:
-Benimle dalga geçme sesi gelir.
Çocuk babasına döner ve bu sesi sorar.
Babası: “Seni seviyorum diye bağır” der.
Çocuk:
-Seni seviyorum.
Uzaktan:
-Seni seviyorum.
Çocuk:
-Sen çok güzelsin.
Uzaktan:
-Sen çok güzelsin.
Baba oğluna olayı açıklar;
-“Oğlum, hayat bir yansımadan ibarettir. Buna yankı derler. Seversen sevilirsin, sayarsan sayılırsın, satarsan satılırsın, üzersen üzülürsün, yerersen yerilirsin. Yani sen ettiğini bulursun, ektiğini biçersin” der.
Rabbimiz buyurur:
“İyilik yaparsanız kendinize iyilik yapmış olursunuz.” (K. Kerim el İsra 17/7)

KARDEŞİNİ KENDİN GİBİ BİLECEKSİN

Emekliliğini isteyen ustabaşına patron şöyle der:
-“Seninle yıllardır beraberiz. En iyi ustamsın. Çok sevdiğim bir dostuma ev yapma sözü verdim. Bu evi de yap ve emekliliğini iste” der.
Usta gönülsüz işe başlar. Çimento az ise üç gün sonra gelecek çimentoyu beklemez ve idare eder diyerek az çimento çok kumla betonu döker. İstediği demir yoksa geleceği beklemeden ince demirleri kullanır. Fırınlanmamış kereste yoksa beklemez ve yeni keresteden kapı pencere yaptırır. En kötü malzeme ile işi bitirir ve patrona tek katlı bahçeli evin anahtarını teslim eder. Patron, o anahtarı eline aldıktan sonra ustabaşına geri verir ve müessesemizin size hediyesidir” der.
Sevgili Peygamberimiz buyurur: “Sizden biri kendisi için arzu ettiğini kardeşi için de arzu etmedikçe (gerçekten) iman etmiş olmaz” buyurmuş. (Buhari, Sahih, İman, Müslim, İman, Ahmet, Müsned, 3/176, 272, 278)

4 Nisan 2008 Cuma

BALTAYI BİLEMEK

Bir ormanda iki kişi ağaç kesiyormuş. Birinci adam sabahları erkenden kalkıyor, ağaç kesmeye başlıyormuş, bir ağaç devrilirken hemen diğerine geçiyormuş. Gün boyu ne dinleniyor ne öğle yemeği için kendine vakit ayırıyormuş. Akşamları da arkadaşından bir kaç saat sonra ağaç kesmeyi bırakıyormuş.İkinci adam ise arada bir dinleniyor ve hava kararmaya başladığında eve dönüyormuş. Bir hafta boyunca bu tempoda çalıştıktan sonra ne kadar ağaç kestiklerini saymaya baslamışlar.
Sonuç: İkinci adam çok daha fazla ağaç kesmiş. Birinci adam öfkelenmiş: “Bu nasıl olabilir? Ben daha çok çalıştım. Senden daha erken işe başladım, senden daha geç bitirdim. Ama sen daha fazla ağaç kestin. Bu işin sırrı ne?”
İkinci adam yüzünde tebessümle yanıt vermiş: “
Ortada bir sır yok.. Sen durmaksızın çalışırken, ben arada bir dinlenip baltamı biliyordum. Keskin baltayla, daha az çabayla daha çok ağaç kesilir.
“Kendimizi geliştirmek, baltamızı bilemektir. Kendimize zaman ayırıp, yaşamımızı objektif bir bakışla gözden geçirmektir. Zayıf bulduğumuz alanlarımızı geliştirmek için çaba göstermektir. Bu, zihnimizin, ruhumuzun, karakterimizin güçlenmesi için olmazsa olmaz bir koşuldur. Delhi’deki ünlü tapınakta Sokrat’ın su sözü yer alır: “İnsan Kendini Tanı.” Kendini tanımak, şu anda olduğumuz noktayla olmak istediğimiz nokta arasındaki yoldur. Kendini tanımak, kendimizi nasıl gördüğümüz ile baskalarının bizi nasıl gördüğü arasında fark olmaması anlamına gelir. Bireysel ve iş yaşamımızda başarılı, mutlu ve doyumlu olmak istiyorsak, baltamızı bilemek için kendimize zaman ayırmalıyız.

BEYAZ AT VE HÜKÜMDAR

Hükümdarın birinin beyaz bir atı varmış. Hükümdar, bu atını çok severmiş. Bir gün bütün maiyetinin (”kendi adamlarının”) hazır bulunduğu bir sırada:
- Bu beyaz atımın ölüm haberini getirenin kafasını uçurabilirim. Çok dikkatli olun. Çünkü bu beyaz atı canım kadar seviyorum. Onun ölüm haberi bende kriz geçirtebilir, demiş.
Günün birinde, her şeyin eceli gibi beyaz atın da eceli gelir. Ve beyaz at ölür. Hükümdarın adamlarında bir telaştır kopar. Kimse cesaret edemez ki, beyaz atın ölümünü hükümdara haber versinler.
Seyis başı, düşünür taşınır, olacak gibi değil. Ben gidip hükümdara haber vereceğim. Öyle olsa da, böyle olsa da bizim kafa gidecek, der. Ve Seyis başı, hükümdarın huzuruna çıkar:
- Hükümdarım, der. Sizin beyaz at var ya!
- Evet der, Hükümdar.
Seyis başı:
- O, yatmış, ayaklarını dikmiş, gözlerini yummuş, karnı şişmiş, hiç nefes almıyor, der. Hükümdar :
- Seyis başı, seyis başı! Desene, bizim beyaz at öldü!..
Seyis başı:
- Aman hükümdarım! Ben demedim, siz dediniz hükümdarım, siz dediniz der ve kafayı kurtarır.
Söyleme şeklimiz bir çok şeyi değiştirir.