Bakış farkı: Adamın biri, Muhammed Bin Vâsi nin bacağındaki yarayı görüp, "Sana acıyorum" dediğinde, ondan şu cevabı almış:
- Ben, aynı yaranın gözümde çıkmadığına şükrediyorum.
Başın sonu: Mevlânâ Câmi'ye ihtiyarlık hakkında fikrini sormuşlar. Şu cevabı vermiş:
- İhtiyarlık, gençliğin sonu ve neticesidir. Son ve netice ise, başa bağlıdır. Gençliğini iyi geçiren ihtiyar, derisinden bellidir.
Boş kalmaya gelmez: Uzun bir ömür süren ve hayatının her anını çalışıp eser vererek oldukça verimli geçiren Süheyl Ünver Hocaya, ileri bir yaşta iken bazı dostları lâtife kabilinden sormuşlar:
- Hocam, Azrail sizi unuttu mu yoksa?
Süheyl Ünver'in cevabı şöyle olmuş:
- Hayır, Azrail'le yakında görüştük. Bana dedi ki:
- Boş bulursam götürürüm.
Kalbime bağlamam: Biri İmam-ı Azam'a gelerek: "Ya İmam, ben namazlarımı huşu içerisinde kılamıyorum. Namazda iken develerimi otlatıyor, onlarla ilgileniyorum. Oysa siz benden daha zenginsiniz. Peki siz ibadet zevkine nasıl erişiyor, ibadetlerinizi huşu içerisinde nasıl yapıyorsunuz?" diye sormuş. İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri şöyle cevap vermişler: "Ben develerimi kalbime bağlamam ki, ahıra bağlarım..."
Dilememiştir: Elmalılı Hamdi Yazır'a:
- Allah dilediğine hidayet verebilir mi? Diye sormuşlar.
- Evet, verebilir demiş.
- O halde niçin vermemiş? dediklerinde ise şunları söylemiş:
- Vermediğine göre dilememiş, demektir.
Dünyaya nasıl yerleşmeli
Abdülaziz Bekkine Hazretleri, bir gün bir yakınına şöyle der:
- Oğlum, bu dünyaya kiracı gibi yerleş. Ev sahibi gibi yerleşirsen, gitmesi zor olur.
Edep dersi: Ahmet Rufaî Hazretleri, bir gün yolda iki çocuğa rastladı. Kavga ediyorlardı. Onları ayırdı ve içlerinden birine sordu.
- Sen, kimin oğlusun?
Çocuk şu karşılığı verdi:
- Sana lâzım olmayan şeyi ne edeceksin? Ahmet Rufaî oradan ayrılıp gitti. Fakat hep çocuğun cümlesini tekrar edip şöyle diyerek:
- Oğlum, Allah sana hayırlar versin... Bana, büyük bir edep dersi verdin.
En beceriksiz insan: Halid bin Safvan'a: "En aciz, en beceriksiz insan kimdir? diye sormuşlar. O da bu soruya şu cevabı vermiş: "En aciz, en beceriksiz insan; dost aramayandır. Ondan daha acizi, daha beceriksizi ise bulduğu dostu kaybedendir."
Eşsiz muhabbet: Hz. Ebû Bekir’in cömertlikte de bir eşi yoktu. Bir defasında cihat için yardım istendi... Bütün sahabeler koşuştular. Kimi malının yarısını, kimi dörtte birini getirmişti. Hz. Ebu Bekir’in getirdiği ise, malının tamamıydı.
Resulûllah (a.s.v.) kendisine sordu:
- Ailene ne bıraktın?
Hz. Ebubekir, cevap verdi.
- Allah ve Resûlü nün muhabbetini!..
Gönderilen habercidir: Dahi kumandan Halid Bin Velid Hazretlerinden, Efendimizi (s.a.v.) anlatmasını istemişler.
- Bu hususta son derece acizim demiş.
Israr etmişler.
- Gönderilen, gönderenin şanına lâyık olur, buyurmuş. Onu gönderen Allah (c.c.) olduğuna göre, gerisini anlayın artık.
Güzel insanlar: Sahabelerden biri, Hz. Ebûbekir’in yanına gelerek:
- Çok günahkarım, der. Benim için dua eder misiniz?
Hz. Ebûbekir:
- Yâ Rabbi, der. Bir günahkar, bir diğerinden dua istiyor. İkisini de affeyle.
Hangisi için iyi: Zengin bir adam, İslâm büyüklerinden birine:
- "Bin altınım var, size versem ne dersiniz?" diye sorduğunda, şu cevabı almış:
- Verirseniz sizin için iyi olur. Vermezseniz de benim için.
Her koyun: Harun Reşit, kendisini sık sık ikaz eden Behlül Dânâ Hazretlerine:
- Sen kendi işine bak, dermiş. Her koyun kendi bacağından asılır.
Bir gün sarayı pis bir koku kaplamış. Sebebini araştırdıklarında, üst kattaki bir odada bacağından asılı bir koyun bulmuşlar. Bu işi yapanı da keşfetmişler tabi ki: Behlül. Halife, kendisini sıkıştırdığında:
- Gördüğünüz gibi, her koyun kendi bacağından asılır efendim, demiş. Fakat etrafı kokuttuğu için, herkesi rahatsız eder.
Herkes yanındakini verir
Herkes yanındakini verir: Kendisine hakaret edilen Hz. İsa ya (a.s.): - "Niçin karşılık vermediniz?" diye sorduklarında:
- Herkes yanındakini verir, demiş. Onda olan, benim yanımda yoktu.
İki yönüyle bakmak: Hz. Lokman a:
- "Edebi kimden öğrendin?" diye sormuşlar. Şu cevabı vermiş:
- Edepsizlerden.
Huzur: Zeynel Abidin Hazretleri abdest alırken sapsarı kesilirdi. Sebebini sorduklarında şu cevabı verdi.
- Kimin huzurunda durduğumu düşünürseniz, sebebini anlarsınız...
Kabe’de dua: Mehmed Kırkıncı Hoca'ya, "Kabe'yi ilk defa görenin yapacağı dua mutlaka kabul olacağı için nasıl dua edelim?" diye sorduklarında şu cevabı vermiş:
- "Ya Rabbi, burada edeceğim bütün duaları kabul eyle" diye dua edin.
Kabristan: Hz. Ali, mezarlığa neden sık gittiğini soranlara şu cevabı vermiş:
- İki sebebi var. Anlattıklarıma itiraz etmiyorlar ve arkamdan gıybetimi yapmıyorlar.
Malın nerede?: Hasan el-Basrî, "Ben ölümden korkuyor ve onu sevmiyorum" diyen birine şu cevabı vermiştir:
- Malını geride bıraktığın için ölümü sevmiyorsun. Eğer malını ileriye (ahirete) gönderseydin, peşinden gitmek isteyecektin.
Mezar taşı yazısı: Behlül Dânâ ya biri sorar:
- Oğlum öldü. Mezar taşına ne yazdırayım? Behlül Dânâ şu cevabı verir:
- Şunu yazdır: "Dün altında olan çimenler bugün üstünde yeşerdi. Ey yolcu anla ki, şu toprak günahtan gayri her şeyi örter."
Peygamber hanesi: Hz. Mevlânâ, evlerinde yiyecek olarak hiçbir şey kalmadığını söyleyen hanımına tekrar tekrar sormuş:
- Gerçekten hiçbir şey kalmadı mı?
- Evet, demiş eşi. Hiç yiyeceğimiz kalmadı. O yoklukta tükenmez hazinelerin sahibini bulan Mevlânâ, ellerini kaldırıp:
- Allah’ım sana hamd-ü senâlar olsun, diye şükretmiş. Evim, Peygamber hanesine benzedi.
Riyakar cevap: Adamın biri, Hz. Ali yi gıyabında yani ardından kötülediği halde yüzüne karşı övmeye başlayınca, ondan şu karşılığı almıştır:
- Söylediklerinden daha aşağı, fakat içinden geçirdiklerinden daha üstünüm.
Ruhlar nereye gider?
İbn-i Abbas hazretlerine "Ruhlar cesetlerinden ayrılınca nereye giderler?" diye sorduklarında, o yüce insandan şu cevabı almışlar:
- Yağı biten kandillerin ışığı nereye gidiyorsa, oraya...
AKIL
İmam-ı Azam hazretleri, üzerine doğru gelmekte olan bir hayvana yol vererek kenara çekildiğinde, yanındakiler neden böyle yaptığını sormuşlar.
Hazret, düşünmeden cevap vermiş
--Onun boynuzları var, benim ise aklım.
Alışverişe geldik
İbn-i Muhayrız isimli din alimi, elbise almak için bir mağazaya girdiğinde, içerdekilerden birisi onu tanıdı ve dükkan sahibine:
- Bu zât, İbn-i Muhayrız'dır, dedi.
İbn-i Muhayrız kendisine özel bir muamele yapılmaması için hemen dışarı çıkarken:
- Biz paramızla bir şeyler almaya geldik, dedi. Dinimizle değil.
Allah’a sığın
İzzet Molla'yı, Razaman'da bir iftara davet ederler. Davetlilerden birisi de hocadır. Sofraya billur tabak içinde elmasiye denilen bir yemek getirilir.
Hoca büyük bir iştahla yemeğe yumulur. Yemek, hocanın tabağın kenarına bastırmasıyla İzzet Molla'nın kucağına fırlar. Şair, yemeğe bakar ve:
- Hoca'nın elinden bana sığınacağına Allah'a sığın, der.
AT NALI
Kadıköy Camiinde vaaz vermekte olan O. Demirci Hocaya:
- Hocam, diye sormuşlar. At nalını evimizin kapısına asarsak uğur getirir mi?
Demirci hoca: - Zannetmiyorum, diye cevap vermiş. Onlardan her atta dört tane var ama bütün gün kamçı yiyip duruyorlar.
Atlıya cevap
Hz. Muhammet (s.a.v.) sahabelerine bir ikram sırasında hizmette bulunurken, uzaklardan gelen bir atlı yanlarına yaklaşarak,
- Bu kavmin efendisi kim? diye sordu O nu arıyorum. Efendimiz (s.a.v.) bu soruya, gurur olur endişesiyle "benim" diye cevap vermedi. Ve o anda sahabelerine hizmet etmekte olduğundan, asırlar boyunca yankılanan ve aynı zamanda atlı adama cevap niteliği taşıyan şu sözlerle mukabele etti:
- Bir kavmin efendisi, ona hizmet edendir.
Bahtiyarlık
Hazreti Ali, yaşlı bir katır üzerinde giderken, devrin dalkavuklarından birisi önüne çıkar:
- Sen ki Allah'ın Aslanısın... Böyle bir katıra binmek sana yakışır mı?
Hz. Ali şu cevabı verir:
- Hücum edenden kaçmayacak kadar cesur, kaçana hücum etmeyecek kadar âlicenâb, bana sahip olmadığım meziyetlerle hitap edecek kadar dalkavuk ruhlu olmadıktan sonra, insana böyle bir katır yeter
28 Temmuz 2008 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder