29 Eylül 2008 Pazartesi

KENDİNİZİ TANIYOR MUSUNUZ?

Her insan kendini tanıdığını söyler.Ama şunu bimez ki insan bir labirenttir.Şimdi bu yazı okuyanlar bakalım kendinizi tanıyor musunuz?Yazıdakileri uygulayın.Sonunda da kendinizi tanıyıp tanımadığınıza siz karar verin.

Kişi kendisini tanımakla mükelleftir. Bizler her daim kendimizi tanıma adına bir mücadele içerisinde olmalıyız ki Rabbimizi bilebilelim. Aksi halde yaradılış gayemize uygun yaşamamış oluruz.
Sorular
1. Arkadaş veya aile çevresinde konuşkan bir kişi misiniz?
a) Düşünce ve tecrübelerime güvendiğim için onları her fırsatta çevremdekilere aktarmam gerektiğini düşünür ve sonuçta bir toplulukta en çok konuşan kişi ben olurum.
b) Beni dinleyen kimselerle konuşmaktan hoşlanırım fakat konuştuğum kadar dinlemeye de önem veririm.
c) Moralim düzgünse insanlarla sohbet etmekten çok hoşlanırım. Fakat sıkıntılıysam ağzımı bıçak açmaz.
d) Başkalarının fikirlerine kendiminkinden daha çok önem verdiğim için konuşmaktan çok dinlemeyi tercih ederim.

2. Konuşurken veya dinlerken karşınızdaki kimsenin gözlerine bakabilir misiniz?
a) Konuşurken karşımdakinin gözlerinin içine bakar ve karşımdaki de aynı şekilde davranmazsa çok sinirlenirim.
b) Karşımdakine sevgiyle ve gülümseyerek bakarak dinlediğimi belli etmeye çalışırım.
c) kendimi iyi hissetmiyorsam dikkatimi dağınık olur ne kadar istesem de karşımdakini ilgiyle dinleyemem bu da bakışlarımdan belli olur.
d) Ben konuşurken karşımdakine pek fazla bakamam fakat karşımdakini dinlerken bakmaya çalışırım.

3. Arkadaşınızla bir yerde buluşacaksınız, fakat arkadaşınız söz verdiği saatte gelmedi. Tepkiniz nasıl olur?
a) Böyle bir hususta mazeret kabul etmez yeteri kadar önem vermediği için geç geldiğini düşünür ve kızgınlığımı sözle de ifade ederim.
b) Önce arkadaşlarımın konuşmasını bekler geç kalma sebebine göre davranırım.
c) Genellikle fazla mesele etmem fakat sıkıntılıysam böyle bir davranışında ilk anda kızgınlığımı belli ederim.
d) Sebep ne olursa olsun karşımdakinin üzülmesini istemem ve onu teselli ederim.

4. Çalıştığınız yerdeki iş arkadaşımız o gün oldukça durgun.
a) Davranışlarının bana karşı alınmış bir tavır olabileceğini düşünür fakat fazla üzerinde durmam.
b) Arkadaşımla uygun bir ortamda yalnız olarak konuşup bir sıkıntısının olup olmadığını öğrenmeye çalışırım.
c) Çevremdekilerin durgun veya neşeli olup olmadıklarını pek fark etmem.
d) Arkadaşımı üzecek bir şey yapıp yapmadığını düşünmek beni çok etkiler. Bunu doğrudan da soramaz öğrenmek için değişik yollar denerim.

5. Komşunuzdan uygunsuz bir saate gürültü geliyorsa aşağıdakilerden hangisini yaparsınız?
a) Hemen kapısına gider bu davranışın adab-ı muaşeret kurallarına hiç uymadığını söylerim.
b) Gürültü çok aşırı değilse o gün tahammül eder daha sonra komşumla görüştüğümüzde sohbet arasında rahatsız olduğumu uygun bir dille anlatmaya çalışırım.
c) Genellikle başım çok ağrır ve gürültüye tahammül edemem. Bunun için de kapısına gider ve kibar bir dille rahatsız olduğumu söylerim.
d) Komşumu üzmek istemediğimden gürültüden rahatsız olduğumu belli etmem.

6. Arkadaşınız sizi bir hususta eleştirdi. Nasıl davranırsınız?
a) İnsanlar beni genellikle haksız yere eleştirirler. Bu beni çok öfkelendirir. Ne yapalım meyveli ağaç taşlanır.
b) Önce arkadaşlarımın haklı olup olmadığını düşünürüm. Yerinde eleştiriyse haklı olduğunu söyler o davranışımı değiştirmeye çalışırım.
c) Bana yöneltilen eleştirilere göre tepkim değişir.
d) Arkadaşımın eleştirisinde haklı olduğunu düşünürüm. Yerinde eleştiriyse haklı olduğunu söyler o davranışımı istenilen şekilde değiştirmeye çalışırım.

7. Sevdiğiniz bir arkadaşınızda veya yakınınıza karşı olan sevginizi ona söyler misiniz?
a) söylemeye tercih ederim.
b) Fırsat bulduğumda sevdiğimi söylemekten hoşlanırım.
c) Bazen söylerim.
d) İstesem de söyleyemem.

8. Bir tartışma esnasında karşınızdakine karşı kırıcı söyler misiniz?
a) Ben neysem oyum, gerektiği zaman gerekeni söylerim.
b) Kırıcı konuşmaya özen gösteririm.
c) Kırıcı konuşmak istemem fakat genellikle kendimi tutamam.
d) Kesinlikle kırıcı konuşmam.

9. Sıkıntılı zamanınızda bunu çevrenizdekilerle nasıl paylaşırsınız?
a) Sıkıntımı içimde saklayamam arkadaşlarıma rahatlıkla açılırım.
b) Çözüm bulabileceğine inandığım ve sır tutabilecek yakın arkadaşlarımla paylaşırım.
c) Ancak ısrar edildiğinde sıkıntılarımı söyleyebilirim.
d) Başkalarının başını ağrıtmak yerine sıkıntılarımı içimde saklamayı yeğlerim.

10. Uzun zamandır görmediğiniz bir arkadaşınıza bir toplantıda rastladınız, ne yaparsınız?
a) Hiç dost dostu bu kadar uzun zamandır aramaz mı? diye sitem ederim.
b) Sevgiyle kucaklar onu ne kadar çok özlemiş olduğumu söylerim.
c) Tepkim karşımdaki kişiye göre değişir.
d) Uzun zamandır onu arayamadığımı düşünüp mahcup olur mazeretlerimi sıralamaya başlarım.
Değerlendirme
a şıkkı çoğunlukta ise
İnsanlarla ilişkilerinizde hep kendi dediğinizin olmasını istiyorsunuz. Sizin düşünce ve davranışlarınızın daima başkalarınkinden üstün olduğunu düşünüyor ve bunu sürekli çevrenizdekilere kabul ettirmeye çalışıyorsunuz. Sayılı kişiler dışında çevrenizdekileri küçümser şekilde konuşmanız, onlardan mükemmel şekilde hareket etmelerini beklemeniz çevrenizdekileri sizden uzaklaştırıyor ve yalnız kalıyorsunuz. Daha hoşgörülü olursanız inanın daha mutlu olacaksınız.
b şıkkı çoğunlukta ise
Siz çevrenizdekilere değer veren bir kimsesiniz. Çevrenizdekilere sıkıntılı zamanlarında yardımcı oluyor ve onlardan da gerektiğinde yardım alabiliyorsunuz. Eğer karşınızdaki de sizin gibi davranırsa insanlarla ilişkilerinizin olumsuz gitmesi için ortada bir neden görülmüyor. İnsanlarla iletişim kurarken beden dilinizden maksimum derecede yararlanıyorsunuz. Size karşı yanlış bir hareket yapıldığında bunun yanlış anlaşılmadan kaynaklanabileceğini düşünüyor ve düzelme yoluna gidiyorsunuz. İnsanların davranışlarının temelinde yatan sebepleri göz önüne almayı ihtimal etmiyorsunuz. İnsanlara karşı önyargılı davranmamaya gayret ediyorsunuz.
c şıkkı çoğunlukta ise
Siz oldukça değişken yapıya sahip bir kimsesiniz. Sizin insanlarla iletişiminiz tamamen ruh halinize bağlı. Eğer bir gün sıkıntılıysanız veya sizi üzen bir olay olmuşsa bunu yüz hatlarınız ve hareketlerinizle o kadar çok ortaya koyuyorsunuz ki çevrenizdekiler sizi üzecek bir şey yapıp yapmadıklarını düşünüp duruyor ve huzursuz oluyorlar. Neşeli olduğunuzda da aynı şekilde çevrenizdekilerle iletişiminize bunu yansıtıyorsunuz.
d şıkkı çoğunlukta ise
İnsanlarla iletişiminizde fedakarlığı o kadar çok ön planda tutuyorsunuz ki bunda aşırıya varıp kendi duygu, düşünce ve isteklerinizden çok fazla taviz veriyorsunuz. Halbuki hem insanlarla iyi geçinip, hem de doğru bildiğiniz şekilde davranmak mümkündür. Yeter ki siz kendinizin ifade etmeye gayret edin.
Haydi, kendimizi bilelim!
“Nefsini bilen Rabbini bilir" hadisini İbn Arabi (r.a.) şöyle yorumlar: 'Her insanda bir İlahi İsim daha fazla mütecellidir. İnsan, ancak bu İsmin tecellisi kadarınca nefsini bilecektir.' Yani bu İlahi İsmin tezahürü oranında Rabbini bilecektir. Rabbin Zat'ı bilinmez. Zat'ın tefekkürü yasaklanmıştır. İnsan idraki zaten Zat'ı fikretmekten acizdir..
Nefs, klasik Arapça'da ruh anlamında kullanılmıştır. Günümüzdeki kullanımı daha çok, 'ruh'tan farklı, özerk bir olgu biçimindedir. Nefsin düzeylerinden Kur’an'da söz edilmektedir. Sufiler, insanoğlunun yeryüzüne nüzulünü bir alçalma, asli doğasından uzaklaşma olarak yorumlarlar. Dolayısıyla insan, dünyaya inerken, bir irtifa kaybı yaşamıştır ve nefsi hastadır.
1. aşama: Nefs-i emmare, kin, düşmanlık, yalancılık, nifak, isyan ve küfür üzeredir. İnsanın manevi bir seyr-ü seyahat yaşaması, nefsin, Kuran'da belirtilen aşamaları gerçekleştirmesi anlamına gelecektir.
2. aşama: Nefs, levvamedir, yani kötülüklerden kaçınma yönünde bir duyarlık kazanmıştır.
3. aşama: Ardından doygunluğa ermiş, Rabbi'yle doymuş mutmain nefs düzeyi gelir,
4. aşama: Nihayet rıza makamına ulaşmış nefs-i raziyye gelir ardından.
Netice itibariyle
Bu düzeyler, bize, nefsin, dünyaya inerken alabildiğine cahil ve münkir olduğunu, bu alçalıştan sonra, tekrar Rabbine dönmek için bir arınma yaşanması gerektiğini gösterir.

25 Eylül 2008 Perşembe

NECİP FAZIL KISAKÜREK


21 Eylül 2008 Pazar

2008 KPSS(ORTAÖĞRETİM) SORULARI VE CEVAPLARI

21.09.2008 Pazar günü sabah oturumunda ortaöğretim sınavı yapıldı.Sınav soruları Kpss Türkçe ,Kpss Matematik,Kpss Tarih, Kpss Coğrafya ve Anayasa soruları çok günceldi.Sorular daha resmi olarak açıklanmadı.Ama aşağıdaki sorular sınavda gözetmen olan arkadaşlarımdan derlediğim cevaplardır.
SORULAR İÇİN
http://turkceegitim.blogspot.com/ TIKLAYINIZ


ÖSYM'NİN YAYIMLADIĞI 2008 KPSS ORTAÖĞRETİM VE ÖNLİSANS SORULARINI HIZLI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

16 Eylül 2008 Salı

ÖZLÜ DUA

Allah'ım! Benim ismet perdesini yırtan günahlarımı bağışla.
Allah'ım! Bedbahtlıklara yol açan günahlarımı bağışla.
Allah'ım! Nimetleri değiştiren günahlarımı bağışla.
Allah'ım! Duanın icabetini önleyen günahlarımı bağışla.
Allah'ım! Belanın inmesine sebebiyet veren günahlarımı bağışla.
Allah'ım! İşlediğim bütün günahları ve yaptığım bütün hataları bağışla.
Allah'ım! Ben sana zikrinle yaklaşmak istiyorum ve Sen'inle Sen'den şefaat diliyorum ve cömertliğin hakkına beni kendine yaklaştırmanı ve şükrünü eda etmeyi bana nasip kılmanı ve zikrini bana ilham etmeni istiyorum Sen'den.
Merhamet et Allah’ım

12 Eylül 2008 Cuma

ÖZLÜ SÖZLER

Acelenin meyvesi yanlışlıktır.
Aç kalmak, alçalmaktan hayırlıdır.
Açık kalpli, mert düşman, içinden pazarlıklı dosttan iyidir.
Adalet için en büyük talihsizlik, devleti idare edenin zalimliğidir.
Adalet, halkın dirliği ve düzeni, idarecilerin ise süsü ve güzelliğidir.
Ahmak, her lafın başında yemin eder.
Akıllı kişi, tecrübelerden ibret alan kimsedir.
Akıllı, insanların en mutlusudur.
Akıllının dili kalbindedir, ahmağın dili ise ağzındadır.
Akıllının tahmini, cahilin kesin bilmesinden daha doğrudur.
Alçak gönüllülük, ilimin meyvesidir.
Alçak gönüllülük, en büyük şereftir.
Arkadaşın hayırlısı, sana doğru yolda iyi delil olandır.
Asıl yetimler, anadan ve babadan yoksun olanlar değil, akıldan yoksun olanlardır.
Az ilmi olup da onunla amel eden, çok ilmi olup da amel etmeyenden hayırlıdır.
Az yemek yemek sağlıktır.
Azla yetinen kimse zengindir.
Babana saygılı ol ki, oğlun da sana saygılı olsun.
Bağışlamak, büyüklüğün şanındandır.
Başa kakmak suretiyle iyiliğini boşa giderme.
Beceremeyeceğin bir iş için söz verme.
Bildiği halde susmak, bilmediği halde konuşmak kadar çirkindir.
Bilge insan çalışmasına, bilgisiz de boş hayallerine güvenir.
Bilgin bir söz ehli olamıyorsan, hiç olmazsa dikkatli bir dinleyici ol.
Bilgin kişinin rütbesi rütbelerin en üstünüdür.
Bilgin ölse de yaşar; cahil ise yaşarken de ölüdür.
Bilgisiz kişiyi bir işte, bir düşüncede ya pek ileri gitmiş görürsün, ya da pek geri kalmış.
Bilgiyi ehli olmayana veren, o bilgiye zulmetmiştir.
Bilmediğin şey hakkında konuşmayı ve üzerine düşmediği halde söz söylemeyi terk et.
Bin kapıdan, yüz bin kaleden içeri girebilirsin de küçücük bir gönülden içeri giremezsin.
Bir devletin başı, sahip olduğu iktidardan; bilgin, ilimden; iyiliksever, yaptığı iyiliklerden; ihtiyar da yaşından ötürü saygı görür.
Bir gerçeği savunurken ona önce kendiniz inanmalısınız, başkasını inandırmak sonra ki iş.
Bir insana başkaları yanında verilen öğüt, öğüt değil, hakarettir.
Birbirine aykırı olarak çağrılan iki yoldan biri mutlaka yanlıştır.
Borçların çokluğu, doğru adamı yalancı, şerefli adamı da yemininden dönmek yapar.
Cahil, ne kendi eksiğini görür, ne de öğütlere kulak asar.
Cahilden uzak kalmak, akıllıya yaklaşmakla eşittir.
Cahiller çoğalınca bilginler garip olurlar.
Can gözü kör olunca, gözle görüşün bir yararı yoktur.
Cehaleti ilimle geri çevirin.
Cimri, her zaman aşağılıktır, kıskanç olan her zaman işkencededir.
Cömertlik, istemeden önce vermektir. İstendikten sonra vermek utançtandır ve kötüdür.
Çok şakacı insanı ciddiye almazlar.
Dil, aklın tercümanıdır.
Dil, insanın terazisidir.
Dili tatlı olanın arkadaşı çok olur.
Dilsiz ol, yalancı olma.
Doğruluk en iyi yol, bilgi en iyi kılavuzdur.
Doğruluk, hakkın dilidir.
Dost, sen yokken dostluk şartını yerine getiren kimsedir.
Dostlukta aşırı gitme, kim bilir belki o dostun bir gün düşmanın olur, düşmanlıkta da aşırı gitme, kim bilir belki o düşmanın bir gün dostun olur.
Dostunun düşmanını, kendine dost seçme.
Dünyanın en değerli hazinesi öğüttür, ama ondan ucuzu da yoktur.
Düşmanlık, kalbi meşgul eder.
Düşünce akılların cilasıdır.
Düşünce ve prensiplerini kendi hayatlarında da uygulayan kimselerin bilgi ışıklarıyla aydınlanınız.
Düşünün, sonra konuşun, yanılmalardan kurtulacaksınız.
Edep, aklın suretidir.
Eğer ararsak kendimize kolayca düşman bulabiliriz, ama ne kadar ararsak dost bulmak kolay değil.
Eğlence ve zevke kapılan, akıldan kaybeder.
En akıllı insan, öğütleri dinlemekten vazgeçmeyen insandır.
Garip, dostu olmayan kimsedir.
Gerçek bilgin, bildiklerinin bilmedikleri yanında daha az olduğunu anlayandır.
Gerçek dost, sıkıntı zamanında imdada yetişendir.
İki şey vardır ki sonu bulunmaz; ilim, akıl.
İki şey vardır ki yitirmeden kadri bilinmez; gençlik ve afiyet.
İlmin bereketi güzel ameldir.
İlmini saklayan cahil gibidir.
İnsanın utanması, örtüsüdür.
İnsanların değerlerini ölçmek için değerli olmak gerek.
İnsanların en acizi insanlardan kardeş edinemeyenidir. Bundan daha acizi de kardeş edindikten sonra onu yitirendir.
Kıskançlık, ruhun hapsidir.
Kıskançlık, vücudu kemirir.
Malından vermeyeni zenginlerden sayma.
Mazideki esefli ve üzüntülü olaylarla kalbini doldurma, gelecekte uğraşmaya zaman bulamazsın.
Namus, güzelliğin sadakasıdır.
Nerede bir bilgin görürsen, hemen buyruğunu kabul edip hizmetine gir.
Nice kan vardır ki, onu dil döker.
Öfke korkunç ateştir. Onu bastıran, ateşi söndürür, yapamayan, içinde yanıp gider.
Öldükten sonra yaşamak isterseniz kalıcı bir eser bırakınız.
Ölüm ahiretin kapısıdır.
Ölümü unutmayan, güzel şeylere tutkun olur.
Ölümün belirtisi doğmaktır.
Parçalayıcı ve yiyici yırtıcı hayvan, zalim ve zorba bir validen iyidir.
Rezil kişilerin başa geçmesi, insanlara afettir.
Sabır en güzel huy, ilim de en şerefli süs eşyasıdır.
Sana cefa edeni utandırman için hoşça geçinmeye çalış.
Seni yalnız iyi günlerinde arayan, düşkün günlerinde senden kaçacaktır.
Seni, sende bulunmayan özellikler ve değerler icat ederek koltuklayan, bir gün gelir yapmadığın suçları da üstüne yığarak seni çekiştirmeye, çeliştirmeye kalkar.
Sırlarını ona buna açıyorsan, başına gelecek zilletlere razı ol.
Sızlanmak, sabırdan zordur.
Soruya verilen cevap çoğalınca doğru gizli kalır.
Söylemediğin sözün hakimi, söylediğin sözün mahkumusun.
Söz ilaçtır, azı yaşatır, çoğu öldürür.
Söz; ok ve mızraktan daha tesirlidir.
Sözün güzelliği, kısalığındadır.
Susmak, ağırbaşlılığı arttırır.
Şehvet bir kapıdan girer, akıl öbür kapıdan çıkar.
Şeref ve soyluluk, yüksek özellik ve niteliklerden gelir, ataların çürümüş kemiklerinden değil.
Terbiyesizlikle kendisini düşüreni, soydan gelme asalet yükseltemez.
Tövbe etmek elindeyken, ümidini kesene şaşarım.
Uygunsuz yerlere giren, kendini töhmete kaptırır.
Üç sınıf Allah sevgisinden uzak tutulmuştur: zalimler, onlara yardakçılık edenler ve zulmü hoş karşılayanlar.
Üç şey hayatı tatsızlaştırır: kin, kıskançlık ve kötü huyluluk.
Üç şey insana hayatı zindan eder: Ağırlaşan aile yükü, borçların baskısı ve bir hastalığın sürüp gitmesi.
Yakınlarına yardımı bırakan, düşmanlarına yardım etmiş olur.
Yoksullarla otur, şükrünü artırırsın.
Yumuşak ahlak, soyluluk ve büyüklüktendir.
Yumuşak konuş, sevilirsin.
Yükseklik taslamak alçaltır, alçak gönüllülük yükseltir.
Zaman uzasa, sonu gecikse bile sabreden mutlaka zafere ulaşır.
Zayıfları ziyaret etmek alçak gönüllüğündendir.
Zulme ve kötülüğe karşı çıkmayan daha belasına uğrar.

6 Eylül 2008 Cumartesi

GIYBET ETMEMEYE SÖZ VERMEYE NE DERSİNİZ?(2)

Zehebi’nin el Kebair isimli eserinde 160’ıncı sayfada bir Nemam/laf taşıyıcıdan bahseder:

Adamın biri köle almak için pazara gider. Kölesini satan adam "Bu kölenin bir ayıbı var, laf taşır" der.

Satın alan adam bunu ayıp kabul etmez ve satın alır.

Bir zaman sonra köle, efendisine gider ve "Efendim, eşiniz sizi aldatıyor. Bu gece gelecek siz uyurken usturayla boğazınızı kesecek" der.

Kadına da gider "Hanım efendim, eşiniz, sizin üzerinize kadın alacak. Boğazından bir kıl getirirseniz ben bu işi hallederim" der.

Adam gece tilki uykusunda iken kadın elinde usturayla gelir ve adamın boğazına yaklaşırken adam, kadının elinden tutar ve usturayı kadının boğazına götürür ve keser.

Kadının kardeşleri gelir adamı öldürür, adamın kardeşleri gelir karşı tarafa saldırır.

"Hasan’i Basri kendisinin gıybetini yapana bal gönderirmiş ve "Sen benim günahımı alarak hafifletiyorsun. Bunun karşılığı sana ikram gerekir" sözünü naklediverdim.

Bugünden başlayarak, bir daha hiçbir kimsenin eksiğini, ayıbını konuşmayacağım, konuşanı dinlemeyeceğim diye bir karar verdikten sonra yaptıklarımız için Allah’tan af dilerken daha önce hakkında konuştuğumuz insanlardan helallık alalım.

5 Eylül 2008 Cuma

GIYBET ETMEMEYE SÖZ VERMEYE NE DERSİNİZ?(1)

Gıybet etmek toplumumuzda bugün çok yaygınlaşmıştır.Peygamberimiz Hz. Muhammed(SAV)bu konuda bizleri uyarmıştır.Bu tehlikeye düşmememizi istemiştir.

Gıybet yapmak, leş yemek gibidir. Köpeğin yediği leş gibi değildir. Köpek, ölmüş bir hayvanın etini yerken, gıybetçi kişi yaşayan insanın etini yemiş gibi günah kazanır.

Rabbimiz buyurur: “… Bazınız bazınıza gıybet etmesin. Sizden biriniz ölmüş kardeşinin etini yemeyi sever mi? Siz bundan iğrendiniz. Allah’tan sakının. Şüphesiz Allah tevbeleri kabul edendir, merhamet edendir.” (Hucurat 12)

İnsanların arasını açmak için laf taşıyan Nemamlar, sözlü sataşmalar yapan Lemmazlar, kaş göz, jest ve mimikleriyle karşı tarafı yaralamaya çalışan Hemmazlar, olmadık şeyi olmuş gibi yayan müfteriler, bütün bunlar yanlız başına bu ölü etini yiyemezler.

Gıybeti, yalanı, iftirayı, dinleyenler de aynı derecede günaha girerler.

Dinleyiciler, kendi kulaklarını gıybetçinin kanalizasyonu haline getirdiği için kendini kirlettiğinden hesaba çekilecektir.

Efendimiz, “Gıybetten sakının. Çünkü gıybet, zina yapmaktan daha kötüdür.

Zina eden kişi Allah’tan af diler, Allah da afveder. Gıybet yapan ise gıybet ettiği kişi onu afvetmedikçe af olunmaz.” buyurmuş.

Öyle ise gıybet nedir? Sorusuna efendimiz cevap vermiş: “Kardeşinin hoşlanmadığı şekilde ondan bahsetmendir.” (Müslim, Sahih)

Kişinin vücudundaki bir kusurun söylenmesi onu rahatsız ediyorsa o kusur söylememelidir.

Hz. Aişe validemiz, Safiye validemizin boyu hakkında söylediği sözü duyunca sevgili peygamberimiz, “Aişe, öyle bir söz söyledin ki, o söz denize karışsa denizi bulandırır, kokutur” buyurmuş. (Ebu Davud, Tirmizi)

Bedeni kusurlarla gıybetin bir tarafı Allah’a dokunduğundan daha da günahtır.

Ancak o kusurlu kişi o sözden üzülmüyorsa, ve onunla tanınıyorsa o zaman günah değildir. Hani “Topal Osman, Kara Fatma” demek gibi.

Gıybetçi diliyle sizin kulağınız kanalıyla sizin içinize kir akıtıyor.

İbni Mübarek, “Gıybet etmek zorunda kalsam annemle babamın gıybetini yaparım. Çünkü sevaplarım onlara gider ve onların günahları azalır.

Gıybet eden aslında kendisi hakkında kendi iç dünyasını eleverirmiş.

Bir bahçeye giren bülbül oranın güllerinden dem vururken, aynı bahçeye giren köpek de orada ölmüş bir hayvan leşinden bahsedermiş.

Hz. İsa yolculuk esnasında köpek ölüsü gördüklerinde yanındakiler “Çok pis kokuyor” dediklerinde Hz. İsa “Ne güzel dişleri var” deyivermiş.

Gıybet, sevapları her tarafa atma aletidir.

Elle, dille, kaşla, gözle ve kalple gıybet yapılır.

Kişinin hoşlanmayacağı şekilde resmini, karikatürünü yapmak elle gıybettir.

Dille aşağılamak gıybettir.

Kaş-göz işaretleriyle kişinin şahsiyetini yıpratmak, onun etini yemek gibidir.

İnsanlar hakkında sui zanda bulunmak kalbin gıybetidir.

Bazen bir insanı savunuyormuş edasıyla onun yanlışları yayılıyorsa bu da gıybettir.

Üzülerek bir adamın yapmadığı şeyleri yaptı diyerek yayıyor ve bunu da üzüldüğü için söylüyorsa hem iftira hem gıybetten yargılanır.

Gıybet etmenin verdiği tat, serçe eti yemek gibi tatlıdır.

Gıybet edeni dinlemek ve hayretle karşılamak gıybetçinin serçesini mangal üzerinde çevirivermek gibi gıybete katılmaktır.

Nice vejeteryan vardır ki, et yemez ama gıybet yoluyla insan eti yer.

Köpeğin leşe daldığı gibi kardeşinin ciğerlerine saldırır.

Bu hastalıklar içerisinde en kötüsü, hatta kanserden daha zararlısı Nemmam/laf taşıyıcılıktır.

Çünkü o bozgunculuk merkezidir veya bozgunculuk merkezlerinin ajanıdır.

Laf bulamazsa üretir, iftiracı olur. Veya duyduğu bir yanlışı nakleder gıybetçi olur.

Günümüzde bu işi art niyetli, bozgunculuk merkezleriyle ilişkili gazeteciler yaparlar.

Aynı ülkenin hükümeti ile muhalefeti, birbirleri hakkında kötü haber duyduklarında “Hayır, bu kadarını da yapmaz” diyerek arabozanı aradan çıkarıp bizzat kendisiyle gizlice görüşerek durumu açığa çıkarmalıdır.

Ömer bin Abdülaziz, devlet başkanı iken kendisine kötü haber getirene “Araştırırım eğer yanlış çıkarsan Hucurat suresinde haber verilen Fasık olursun. Eğer doğru çıkarsan Kalem suresindeki Nemam/Laf taşıyıcı olursun. Yok af edilmek istiyorsan seni afvedeyim” der ve afveder.

dundaki bir kusurun söylenmesi onu rahatsız ediyorsa o kusur söylememelidir.

4 Eylül 2008 Perşembe

HER NE EDERSEN KENDİNE EDERSİN(ATASÖZÜ HİKAYESİ)

Atasözlerimizin hikayeleri vardır.Bunlardan "Eden kendine eder."atasözünün hikayesini aktaracağım.Zaman zaman atasözü ve deyimlerimizin hikayelerini okumayı unutmayalım.

Köyde kötü bir olay olsa Hatice bacı "Eden kendine eder guzuuum" dermiş.

Köyde çok iyi bir iş meydana gelse yine "Eden kendine eder" dermiş.

Bunun bu sözünden gıcık kapan komşu kadın bu söze şaşar ve "Yahu bu adam öbürüne kötülük yaptı. Kendine yapmadı ki" dermiş.

Bir gün Hatice bacı ıstarda halı dokurken öbür kadın zehirli börek yapmış ve Hatice bacıya getirmiş ve "Börek yaptım, ümüğümden geçmedi, sana da getirdim" demiş ve oradan sıvışmış.

Hatice bacı da "Başa gelince yerim" derken köyün alt tarafından geçen kamyondan bir delikanlı iner.

Öbür kadının gurbetteki oğlu koşarak eve giderken Hatice bacıyı görür anasının evde olup olmadığını sorar. Hatice bacı da "Guzuum kime niyet kime kısmet. Annen börek getirmişti. Sıcacık yiyiver" der.

Aç olan delikanlı zehirli böreği yer ama annesini göremez.

O anne de "Eden kendine eder" demeye başlamış.