Gıybet yapmak, leş yemek gibidir. Köpeğin yediği leş gibi değildir. Köpek, ölmüş bir hayvanın etini yerken, gıybetçi kişi yaşayan insanın etini yemiş gibi günah kazanır.
Rabbimiz buyurur: “… Bazınız bazınıza gıybet etmesin. Sizden biriniz ölmüş kardeşinin etini yemeyi sever mi? Siz bundan iğrendiniz. Allah’tan sakının. Şüphesiz Allah tevbeleri kabul edendir, merhamet edendir.” (Hucurat 12)
İnsanların arasını açmak için laf taşıyan Nemamlar, sözlü sataşmalar yapan Lemmazlar, kaş göz, jest ve mimikleriyle karşı tarafı yaralamaya çalışan Hemmazlar, olmadık şeyi olmuş gibi yayan müfteriler, bütün bunlar yanlız başına bu ölü etini yiyemezler.
Gıybeti, yalanı, iftirayı, dinleyenler de aynı derecede günaha girerler.
Dinleyiciler, kendi kulaklarını gıybetçinin kanalizasyonu haline getirdiği için kendini kirlettiğinden hesaba çekilecektir.
Efendimiz, “Gıybetten sakının. Çünkü gıybet, zina yapmaktan daha kötüdür.
Zina eden kişi Allah’tan af diler, Allah da afveder. Gıybet yapan ise gıybet ettiği kişi onu afvetmedikçe af olunmaz.” buyurmuş.
Öyle ise gıybet nedir? Sorusuna efendimiz cevap vermiş: “Kardeşinin hoşlanmadığı şekilde ondan bahsetmendir.” (Müslim, Sahih)
Kişinin vücudundaki bir kusurun söylenmesi onu rahatsız ediyorsa o kusur söylememelidir.Hz. Aişe validemiz, Safiye validemizin boyu hakkında söylediği sözü duyunca sevgili peygamberimiz, “Aişe, öyle bir söz söyledin ki, o söz denize karışsa denizi bulandırır, kokutur” buyurmuş. (Ebu Davud, Tirmizi)
Bedeni kusurlarla gıybetin bir tarafı Allah’a dokunduğundan daha da günahtır.
Ancak o kusurlu kişi o sözden üzülmüyorsa, ve onunla tanınıyorsa o zaman günah değildir. Hani “Topal Osman, Kara Fatma” demek gibi.
Gıybetçi diliyle sizin kulağınız kanalıyla sizin içinize kir akıtıyor.
İbni Mübarek, “Gıybet etmek zorunda kalsam annemle babamın gıybetini yaparım. Çünkü sevaplarım onlara gider ve onların günahları azalır.
Gıybet eden aslında kendisi hakkında kendi iç dünyasını eleverirmiş.
Bir bahçeye giren bülbül oranın güllerinden dem vururken, aynı bahçeye giren köpek de orada ölmüş bir hayvan leşinden bahsedermiş.
Hz. İsa yolculuk esnasında köpek ölüsü gördüklerinde yanındakiler “Çok pis kokuyor” dediklerinde Hz. İsa “Ne güzel dişleri var” deyivermiş.
Gıybet, sevapları her tarafa atma aletidir.
Elle, dille, kaşla, gözle ve kalple gıybet yapılır.
Kişinin hoşlanmayacağı şekilde resmini, karikatürünü yapmak elle gıybettir.
Dille aşağılamak gıybettir.
Kaş-göz işaretleriyle kişinin şahsiyetini yıpratmak, onun etini yemek gibidir.
İnsanlar hakkında sui zanda bulunmak kalbin gıybetidir.
Bazen bir insanı savunuyormuş edasıyla onun yanlışları yayılıyorsa bu da gıybettir.
Üzülerek bir adamın yapmadığı şeyleri yaptı diyerek yayıyor ve bunu da üzüldüğü için söylüyorsa hem iftira hem gıybetten yargılanır.
Gıybet etmenin verdiği tat, serçe eti yemek gibi tatlıdır.
Gıybet edeni dinlemek ve hayretle karşılamak gıybetçinin serçesini mangal üzerinde çevirivermek gibi gıybete katılmaktır.
Nice vejeteryan vardır ki, et yemez ama gıybet yoluyla insan eti yer.
Köpeğin leşe daldığı gibi kardeşinin ciğerlerine saldırır.
Bu hastalıklar içerisinde en kötüsü, hatta kanserden daha zararlısı Nemmam/laf taşıyıcılıktır.
Çünkü o bozgunculuk merkezidir veya bozgunculuk merkezlerinin ajanıdır.
Laf bulamazsa üretir, iftiracı olur. Veya duyduğu bir yanlışı nakleder gıybetçi olur.
Günümüzde bu işi art niyetli, bozgunculuk merkezleriyle ilişkili gazeteciler yaparlar.
Aynı ülkenin hükümeti ile muhalefeti, birbirleri hakkında kötü haber duyduklarında “Hayır, bu kadarını da yapmaz” diyerek arabozanı aradan çıkarıp bizzat kendisiyle gizlice görüşerek durumu açığa çıkarmalıdır.
Ömer bin Abdülaziz, devlet başkanı iken kendisine kötü haber getirene “Araştırırım eğer yanlış çıkarsan Hucurat suresinde haber verilen Fasık olursun. Eğer doğru çıkarsan Kalem suresindeki Nemam/Laf taşıyıcı olursun. Yok af edilmek istiyorsan seni afvedeyim” der ve afveder.
dundaki bir kusurun söylenmesi onu rahatsız ediyorsa o kusur söylememelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder