24 Aralık 2008 Çarşamba

GENÇ ERKEK VE BAYANIN ÖZELLİKLERİ

Peygamber Efendimiz; "Allah, gayr-i meşrû şehvet peşinde olmayan genci pek beğenir" buyuruyor. Genç olmak birçok nimetiyle güzel, birçok nimetiyle tehlikeli bir durumdur. Gençliğin paha biçilmez kıymeti, ahlaki faziletlerle nefsanî hevesler arasındadır. Genç adam, hangi tercihi yapmalıdır? Bütün milletlerin geleceği olan gençlik nasıl bir şuurda olmalıdır? Allah’ın memnun olduğu, Peygamberimizin alnından öptüğü genç adam kimdir, nasıl yaşar? İşte Prof. Dr. Osman Öztürk Hocanın kaleminden ‘Genç adam kimdir?’ sorusunun cevabı;
“Sözü senettir, riayetsizlik ihanettir”
1) "Genç", hayırlı bir iş teklif edildiğinde tereddüt etmeden "İnşallah yaparım" diyen fedakâr kişidir. Yaşına bakılmaz.
2) Dininin gereklerini yapan, tarihini bilen, şahsiyetli, şuurlu kişiye "adam" denir. Adamlığı, erkeklik ya da dişilik belli etmez.
3) Genç adamın başucu kitabı KUR’AN’ dır. (Onsuz yaşayamaz) Hadislerle haşir neşirdir. Dinini ve dünyasını ilgilendiren kitapları okur. Yaşamak ve uygulamak için okur.
4) Genç adam, ibadetlerine düşkündür. Namaz ve oruç hayatının rengidir.
5) Genç adam, harama karşı uyanık olduğu gibi mekruhlardan da kaçınır.
6) Genç adam, Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. Dünyadan sorumludur. Vazifesi ağır, vakti azdır.
7) Genç adam hayırları destekler, kötülüklere karşıdır ve kötülükleri engellemeye çalışır. "Adam aldırma da geç git" demez, aldırır, hakkı tutar kaldırır.
8) Genç adam yaptığı işlerde heyecanlıdır. Dinini tebliğ ederken kalbi coşkun hislerle doludur.
9) Genç adam mimlenmekten korkmaz. Allah’a ibadet ettiğini, Müslüman olduğunu göğsü açık bir şekilde söyler. Namazı, orucu, tesettürü, kız - erkek arkadaşının olmaması onun meziyetidir. (Asla bunlardan utanmaz, yapanları da ayıplar).
10) Genç adam insanlarla haşir neşirdir. Gülümseyen yüzüne herkes güvenle bakar, selamlaşmayı ihmal etmez. Kimseye yük değildir.
11) Genç adam yaptığı her işte en iyiye taliptir. Ahirette en kârlı çıkmaya bakar.
12) Dünyayı adaletle yönetmeye talip genç adam, dünya dillerini bilir. Bir dille yetinmez, muhatabının ümmet olduğunu unutmaz.
13) Genç adam kibardır. Fakat naziklik olsun diye hakikatleri örtbas etmez. Sözgelimi, saçma sapan fikirler için "düşüncenize saygı duyuyorum" demez. Bayan eli sıkmadığında mazeret aramaz. Bunu dininden dolayı yaptığını belli eder. İmanının icabını yapmak onun için en büyük mutluluktur.
14) Genç adam Allah’a vermiş olduğu söz başta olmak üzere her sözüne sadıktır. "Sözü senettir, riayetsizlik ihanettir"
15) Başarının yolu manevi bir azme bağlıdır. Azimli genç adam tuttuğunu koparır. Bununla beraber sabırlıdır. Sabır, ne zaman, nerede ve ne kadar bekleyeceğini bilerek yapılırsa sabır olur.
16) Kendi hak ve özgürlüklerine sahip çıktığı gibi diğer insanların da haklarını savunur. Bu çağda özgürlüklerin güzellikle değil, ancak mücadeleyle alınabileceğini bilir.
“Elbiseni temiz tut”
17) Genç adam bugünün işini yarına bırakmaz. Hayır işlerinde acelecidir.
18) Genç adam için dünya istirahat mekânı değildir. Bilakis çaba, zahmet ve sa’y mekânıdır. Özlemini çektiği cennet ise asıl mutluluk yuvasıdır.
19) Genç adam küçüğünü küçük, büyüğünü büyük bilir. Allah’a karşı vazifelerini ve kul hakkını gözetir.
20) Edep, hayâ, nezaket, kibarlık, efendilik ve hanımefendilik genç adamın yüzünde görülebilen sıfatlardır.
21) Genç adam sevdiğini Allah için sever. Sevgisinin ölçüsü Kur’an ve sünnettir.
22) "Elbiseni temiz tut" emrine uyan genç adamın, elbiseleri temiz ve ütülü, ayakkabıları boyalıdır. Diş, kulak ve tırnak temizliğini muntazaman yapar.
23) Sağlığını emanet bilen genç adam yeme - içmesine dikkat eder.
24) Kendisiyle barışık olan genç adam dost yanlısıdır. Başına gelen sıkıntılara "vardır bir hayır" der, geçer.
25) Müslümanlara karşı müşfik ve alçak gönüllü olan genç adam, kâfirlere karşı şiddetli ve gaddardır.
“İnşallah yaparım”
"ŞART-I ÜLFET, TERK-I KÜLFETTIR"

23 Aralık 2008 Salı

ŞEYTAN KENDİNİ VE HİLELERİNİ YÖNTEMLERİNİ ANLATIYOR

Peygamber Efendimizin şeytanla konuşması
Muaz bin Cebel (ra) rivayet ediyor: Bir gün Resulullah (sav) ile beraberdik. Ensar’dan birinin evinde toplanmıştık... Tam sohbete dalmışken, dışarıdan bir ses geldi: "Ev sahibi... İçindekiler... Eve girmem için bana izin verir misiniz? Benim sizden bir dileğim var, görülecek bir işim var."
Bunun üzerine, herkes Resulullah (sav) efendimizin yüzüne bakmaya başladı. Orada ve her zaman büyük efendimizdi... İzin ondan çıkacaktı. Resulullah duruma vakıf oldu ve "Bu seslenen kimdir, bilir misiniz" buyurdu. Biz hep birden söyledik: "En iyi bilen Allah ve Resulü’dür." Bunun üzerine Resulullah (sav) efendimiz: "O, lâin İblistir. Allah’ın laneti onun üzerine olsun" buyurunca, Hz. Ömer "Ya Resulullah, bana izin veriniz onu öldüreyim" dedi. Resulullah efendimiz bu izni vermedi, şöyle buyurdu: "Dur ya Ömer, biliyor musun ki, ona belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir. Öldürmeyi bırak..." Sonra da şöyle buyurdu: "Kapıyı ona açın gelsin. O, buraya gelmek için emir almıştır. Diyeceklerini anlamaya çalısınız, size anlatacaklarını dinleyiniz."
Bundan sonrasını ondan dinleyelim; yani raviden. Şöyle anlattı: "Kapıyı ona açtılar. İçeri girdi ve bize göründü. Bir de baktık ki şekli su: Bir ihtiyar, şaşı, aynı zamanda köse, çenesinde altı ya da yedi kadar kıl sallanıyor, at kılı gibi. Gözleri yukarı açılmış. Kafası büyük bir fil kafası gibi. Dudakları da bir manda dudağına benziyordu. Sonra söyle bir selam verdi: "Selam sana Muhammed; selam size ey cemaat-i Müslimin."
Onun bu selamı üzerine Peygamber efendimiz şu mukabelede bulundu: "Selam Allah’ındır ya lâin." Sonra ona şöyle buyurdu: "Bir iş için geldiğini duydum. Nedir o iş?"
Şeytan şöyle anlattı: "Benim buraya gelişim kendi arzumla olmadı, mecburen geldim."
Resulullah Efendimiz: "Nedir o mecburiyet” diye sordu. Şeytan anlattı: "İzzet sahibi Rabbin katından bana bir melek geldi. Ve dedi ki: "Allah Teâlâ sana emir veriyor; Muhammed’e gideceksin. Ama düşük ve zelil bir halde. Tevazu ile. Ona gideceksin ve âdemoğullarını nasıl kandırdığını anlatacaksın. Onları nasıl aldattığını bir bir söyleyeceksin ona. Sonra o; ne sorarsa doğrusunu diyeceksin. Sonra... Allah Teâlâ buyurdu ki; "Söylediklerine bir yalan katarsan, doğruyu söylemezsen... Seni kül ederim; rüzgâr savurur. Düşmanların önünde seni rüsvam ederim." İşte böyle ya Muhammed, o emir üzerine sana geldim. Arzu ettiğini bana sor. Şayet bana sorduklarına doğru cevap vermezsem; düşmanlarım benimle eğlenecek. Şu muhakkak ki, düşmanlarımın eğlencesi olmaktan daha zor bir şey yoktur."
Bundan sonra, Resulullah (sav) efendimiz şöyle sordu: "Mademki sözlerinde doğru olacaksın. O halde bana anlat; halk arasında en çok sevmediğin kimdir?”
Şeytan şu cevabı verdi: "Sensin ya Muhammed. Allah’ın yarattıkları arasında senden daha çok sevemediğim kimse yoktur. Sonra, senin gibi kim olabilir ki?"
Resulullah Efendimiz sordu: "Benden sonra en çok kimlere buğuzlusun ve sevmezsin?"
Şeytan anlattı: "Muttaki bir gence ki... Varlığını Allah yoluna vermiştir."
Bundan sonra soru cevap aşağıdaki şekilde devam etti. Resulü Ekrem efendimiz sordu, şeytan anlattı:
- Sonra kimi sevmezsin?
- Kendisini sabırlı bildiğim, şüpheli işlerden sakınan âlimi...
- Sonra?
- Sabırlı olan fakiri ki; ihtiyacını hiç kimseye anlatmaz. Halinden şikâyet etmez.
- Sonra kim?
- Şükreden zengin.
Resulullah (sav) Efendimiz bu defa konuyu değiştirdi ve ona başka bir sual sordu:
- Peki, ümmetim namaza kalkınca, senin halin nice olur?
- Ya Muhammed, beni bir sıtma tutar. Titrerim.
- Neden böyle olursun ya lâin?
- Çünkü bir kul, Allah için secde edince bir derece yükselir.
- Peki, ya oruç tuttukları zaman nasıl olursun?
- O zaman da bağlanırım. Ta onlar iftar edinceye kadar.
- Peki, ya hac yaptıkları zaman nasıl olursun?
- O zaman da çıldırırım.
- Peki, ya Kur’an okudukları zaman nasıl olursun?
- O zaman da eririm. Tıpkı ateşte eriyen bir kurşun gibi eririm.
- Peki, ya sadaka verdikleri zaman halin nasıldır?
İste o zaman halim pek yaman olur. Sanki sadaka veren, bir testere alır eline ve beni ikiye böler.
Resulullah (sav) efendimiz sebebini sordu: “Neden öyle testere ile ikiye biçilirsin, ya Ebamürre?”
Bunun üzerine İblis: “Onu da anlatayım, dedikten sonra anlatmaya başladı: Çünkü sadakada dört güzellik vardır. Şöyle ki: 1- Allah Teâlâ, sadaka verenin malına bereket ihsan eyler. 2- O, sadaka veren kimseyi halkına sevdirir. 3- Allah Teâlâ, onun verdiği sadakayı, cehennemle arasında bir perde yapar. 4- Allah Teâlâ, belayı, sıkıntıyı ve ahları ondan defeder.”
Bundan sonra Resulullah (sav) efendimiz ashabı hakkında ona bazı sorular sordu: “Ebu Bekir için ne dersin?”
İblis buna su cevabi verdi: “O bana, cahiliyle devrinde bile itaat etmedi. İslam’a girdikten sonra nasıl bana itaat eder?”
- Peki, Ömer b. Hattab için ne dersin?
İblis buna su cevabi verdi: “Allah’a yemin ederim ki; her gördüğüm yerde ondan kaçtım.”
- Peki, Osman b. Affan için ne dersin?
- Ondan utanırım. Hem de çok... Nasıl ki, Rahman’ın melekleri de ondan utanırlar...
- Peki, Ali b. Ebu Talib için ne dersin?
- Ah, onun elinden bir kurtulsam... O, kendi başına kalsa, ben de kendi başıma kalsam... O, beni bıraksa... Ben de onu bıraksam... Ben onu bırakırım ama o beni bırakmaz.
Resulullah (sav) efendimiz yukarıdaki soruları sorduktan ve şeytanın verdiği cevaplar da kısmen bittikten sonra, şöyle buyurdu: “Ümmetime saadet ihsan eden; seni de ta, belli bir vakte kadar saki kılan Allah’a hamdolsun.”
Resulullah Efendimizin bu cümlesini duyan lâin İblis söyle dedi: “Heyhat, heyhat... Ümmetin saadeti nerede? Ben, o belli vakte kadar diri kaldıkça, sen ümmetin için nasıl ferah duyarsın? Ben, onların kan mecralarına girerim. Etlerine karışırım. Ama onlar, benim bu halimi görmez ve bilmezler. Beni yaratan ve kıyamet gününe kadar bana mühlet veren Allah’a yemin ederim ki; onların tümünü azdırırım. Cahillerini ve âlimlerini... Ümmilerini ve okumuşlarını... Facirlerini ve âbidlerini... Hâsılı, bunların hiçbiri elimden kurtulamaz. Fakat... Allah’ın halis kullarını... Evet, bunları azdıramam.”
Bunun üzerine Resulullah (sav) Efendimiz sordu: "Sana göre ihlâs sahibi olan muhlis kullar kimlerdir?"
Bilmez misin? Ya Muhammed, bir kimse ki, dirhemini ve dinarını sever. O Allah için bir ihlâsa sahip değildir. Bir kimseyi görsem ki; dirhemini ve dinarını sevmez; övülmekten hoşlanmaz; bilirim ki o ihlâs sahibidir. Hemen onu bırakır, kaçarım. Bir kul, malı ve övülmeyi sevdiği sürece; kalbi de dünyaya bağlı kaldığı müddetçe, o size vasfını yaptığım kimseler arasında bana en çok itaat edendir. Bilmez misin ki, mal sevgisi, büyük günahların en büyükleri arasındadır. Bilmez misin ki, ya Muhammed, baş olma sevgisi yine büyük günahların en büyükleri arasındadır.”
İblis anlatmaya devam etti: “Ya Muhammed, bilmez misin? Benim yetmiş bin tane çocuğum var. Bunların her birini bir başka yere tayin etmişimdir. Sonra... O her çocuğumla birlikte yine yetmiş bin tane şeytan vardır. Onların bir kısmini ulemaya gönderdim. Bir kısmini gençlere yolladım. Bir kısmını da, evliyalara saldım. Bir kısmını da, ihtiyar kadınlara musallat ettim. Gençlere gelince; aramızda hiçbir anlaşmazlık yoktur. Onlarla gayet iyi geçiniriz. Çocuklara gelince... Onlarla da, bizimkiler istedikleri gibi birlikte oynarlar. Bizimkilerin bir kısmını da âbidlerin başına dert ettim. Bir kısmını da zahitlerin… Onlar, bunların yanına girer, halden hale sokarlar. Bir tepeden öbürüne, hep dolaşıp dururlar. Öyle bir hal alırlar ki, baslarla, sebeplerden herhangi birine sövmeye...
İşte böylece, onlardan ihlâsı alırım. Onlar, bu halleri ile yaptıkları ibadeti, ihlâssız yaparlar gayri. Ama asla bu hallerinin farkında olamazlar.

PEYGAMBERİMİZDEN ON NASİHAT

Kim Peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse (bilsin ki) biz seni onlara bekçi göndermedik. (Nisa Suresi-80)
Alemlerin Rabbi olan Allah, Al-i İmran Suresi, 31. ayette şöyle buyuruyor: "(Resulüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir" Hem dünya hem de ahiret saadetine ulaşmak için, O’nun hayatının her saniyesini ve aldığı her nefesi iyi bilmek zorundayız. İnsanlığın tek kurtuluş ışığı, önderimiz ve rehberimiz Peygamberimiz (sav)’in hayatında bizim için çok güzel örnekler var şüphesiz. Efendimizin tavsiyeleri, elbette on maddeyle sınırlandırılamaz. Ancak akılda kalması ve ezberlenmesinin kolay olması sebebiyle, bir işe başlarken yapmamız gerekenden tutun da nasıl yatacağımıza ve ne yapmamız gerektiğine kadar geniş olan konularda efendimizin hadislerini topladık. Özellikle, gençlerle ilgili hadis-i şeriflere dikkat etmenizi tavsiye ederek, sizleri efendimizin on nasihatini okumaya ve yaşamaya davet ediyoruz.
1) Besmele
Resulullah (sav) buyurdular:
"Besmelesiz başlanan her iş, hiçbir netice vermez"
"Herhangi bir müşkül ve güçlüğe rastlarsan Allah’ın ismini an, besmele çek; "Bismillahirrahmanirrahim ve lâhavle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyilâzîm" cümlesini tekrarla. Allah, seni her musibetten ve belâdan kurtarır"
2) Hamd ve şükür
Resulullah (sav) buyurdular:
"Elhamdülillah: Allah'a hamdolsun" demek, en büyük teşekkürdür. Bunu söylemeyen şükretmemiş olur.
3) Salâvat-ı şerife
Resulullah (sav) buyurdular:
"İsteklerin olmasını isteyen bana çokça salât ve selam göndersin"
4) İman - ibadet
Resulullah (sav) buyurdular:
"Allah, ibadetsiz imanı, imansız ibadeti ve işi kabul etmez"
5) Namaz
Resulullah (sav) buyurdular:
"Namaz; küfür ile insanlık arasında bir perdedir. Onu terk edenler küfre yaklaşmış olurlar.
"iman sahibi ile imansız arasında bir fark vardır ki o da namazdır. Namazını terk eden bir iman sahibi diğerinden farksız olur"
6) Kur’an okumak
Resulullah (sav) buyurdular:
"Sizden birisi Allah ile konuşmayı ve ona yakin olmayı seviyorsa, tam bir kalp sükûneti içinde Kur'an okusun"
"Ümmetimin en makbul ibadeti bakarak Kur'an okumaktır"
7) İhlâs suresi
Resulullah (sav) buyurdular:
"Bin kere "İhlâs" okuyan bir iman sahibi kendini cehennem ateşinden kurtarmış olur"
8) Yasin-i Şerif
Resulullah (sav) buyurdular:
"Her gece "Yasin" okumaya devam eden bir kimse şehit olarak ölür"
"Bir kimse ana ve babasının yahut onlardan bir tanesinin cuma günü kabrini ziyaret edip ‘Yasin’ okusa büyük günahları affolunur"
9) Yatağa yatarken
Resulullah (sav) buyurdular:
"Yatağa yatarken önce "Bir Fatiha" sonra "Üç İhlâs" surelerini okuyan bir kimse uykusunda ölümden başka her musibetten korunmuş olur"
10) Gençler
Resulullah (sav) buyurdular:
"Allah, genç tevbekarları sever"
"Gençliğini taat ve ibadet yolunda harcayanları Hak Teâlâ çok sever"
"Gençliğinde ibadet edenlerin; ihtiyarlığında ibadete başlayanlar üzerindeki üstünlüğü; halka nazaran peygamberlerin üstünlüğü derecesindedir"
"Allah; genç yaslarında ibadet edenleri meleklerine göstererek sevincini ilan eyler"
"Cenab-ı Hakk’ın indinde tevbekar gençlerden sevgili bir şey yoktur"

22 Aralık 2008 Pazartesi

ÇOCUK EĞİTİMİ

İstanbul’u fetheden komutan dünkü çocuktu;

Hepimiz çocuktuk

Çocuk eğitimi; üzerine herkesin konuştuğu ama konuşan herkesin, her nasılsa asıl ‘mesele’yi belirtmediği zorlu bir uğraş, bir imtihan. Müslüman anne – babalar, çocuklarının ‘adam’ olmasını mı yoksa zengin olmasını mı istiyor? Önceliğimiz, büyüdüklerinde çocuklarımızın da hayat anlayışı oluyor. Çocuğunu dershaneye kaydettirmek için, günlerce araştırma yaptığı halde, onu peygamber ahlakıyla yetiştirmek uğruna hiçbir şey yapmayan anne babalar için, Nurettin Yıldız hocamızın derslerinden derlenen çocuk yetiştirme rehberi sayılabilecek bu önemli uyarıları dikkatle okumanızı tavsiye ediyoruz.
Çocuğu büyük yapmak, ona bakan gözlerin bakışıyla başlayan bir eğitimdir. Kendi doğurduğunu küçük görenin verebileceği eğitim, oluşturabileceği örneklik ne olur ki?
Her doğan çocuk fıtrat üzere doğduğuna göre her çocuk orijinaldir. Kıymet verilmeye, korunup kollanmaya müstahaktır. Ebeveynin, eğitimcinin hor gördüğü ya da gözünde büyüttüğü bir iki çocukluk hatası, bir duvarın gölgesinde kaldığı için meyve veremeyen ağaç gibi, çocuğun adam olmasına engeldir. Ebeveynin, eğitimcinin bakışlarındaki horlama, kullanabileceği sopasından daha sindirici ve daha ezicidir. Çocukları hangi okula yazdıracağımızdan ve çocuğu hangi hocaya talebe yapacağımızdan daha önemlisi, ona nasıl baktığımızdır. Allah’ın rahmetiyle, ona bakışımız ileride onun bakış tarzını oluşturacaktır. Ebeveynin çocuğuna derin bakışı da yeterli olmayabilir. Ebeveyn kadar, yakın ve uzak çevrenin de çocuk üzerinde kalıcı etkisi söz konusudur.
Çocuğun çevresinde bir nedenle bulunan akrabalar ve diğer şahısların çocuğa yaptıkları şakalara varıncaya kadar, çocuk muhakkak kontrol altında olmalıdır. Bulaşıcı bir hastalığa karşı gösterilen titizliğin bir benzeri hatta daha da önemlisi çocuğun kim tarafından nasıl yönlendirilebileceği üzerinde gösterilmelidir.
Çocuk, anne babaya emanettir
"Çocuk ebeveynine emanettir. Çocuğun tertemiz mücevher kalbi, bütün izlerden ve etkilerden arınmış durumdadır. Her turlu isleme yapılmaya da müsaittir. Nereye yönlendirilirse oraya yönlenmeye hazırdır. Ona hayır öğretilir ve alıştırılırsa öyle yetişir; dünyada ve ahirette mesut olur. Babası ve onun yetişmesine katkıda bulunan öğretmeni ve eğitimcisi de sevabına ortak olur. Şerre alıştırılır ve hayvan gibi salınırsa asi ve kötü olur. Günahı da ondan sorumlu olana ve velisine olur.
Allah Teâlâ: ‘Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun’ buyurmuştur. Çocuğun eğitimi onu, dünyadaki ateşten koruduğu gibi, ahiret ateşinden de korumalıdır. Ahlakına, eğitimine, güzel huylar edinmesine ve kötü arkadaş edinmekten korunmasına önem vermelidir.
Çocukları, çocuk yerine koymayın
Selahaddin önce kucakta taşınan bir bebekti. Çocuk oldu. Nureddin Zengi’nin himayesini gördü. Kudüs askı beynine nakşedildi. Öğretildi, eğitildi. Kafası Kur’an ve hadislerle süslendi.
Sonra büyüdü. Büyük Selahaddin oldu. Kudüs’ü ve gönülleri fethetti. Umuttu, hasret oldu. O küçükken de Selahaddin idi. Ama kim olduğu büyüyünce anlaşıldı.
Fatih Sultan Mehmet de küçüktü. Bebekti. Dadıları, hizmetçileri onu babasının gözüne iyi görünmek için allayıp pulluyorlardı. Bebek olarak doğdu, çocuk olarak bakıldı. Büyüdü. Büyüyünce Fatih oldu. Açtığını açtı, kapattığını kapattı. O küçükken de Mehmet olarak doğmuştu. Büyümeden kimse onun kimliğini bilemedi.
Çocuklar büyüyor da, büyükler diye birileri biliniyor. Büyümüş doğan yok. Doğanlar hep küçük doğuyor. Küçük diye bir kenara bırakılan öyle küçük kalırken, büyütülen büyüyor ve tarih yazıyor, adını, sanını gök kubbeye nakşediyor. Küçüğü küçük görmek büyüğü bilmemektendir. İnsanın kendisini bilmemesidir. Herkes, sonradan büyümüş bebeklerdir. Hatta yokken sonradan yaratılmışlardır. Küçük yok, büyüğün küçük hali var.
Çocuk eğitimi, anne seçimiyle başlar
Annenin hamilelik dönemi çocuğu, salih mümin olarak yetiştirmenin en önemli dönemidir. Eğer anne seçimi yapılmış ise, yetiştirmeye başlanmış demektir. Bu da insan yetiştirmenin yaşının sıfırdan önce başladığını gösterir. İyi bir anne, henüz çocuğu karnında iken dikkat eder. Yediği içtiğinin yüzde yüz helal olması, kulağına giren seslerin kötülükten olmaması, çocuğuna duyuracak şekilde Allah’ın zikri ile meşgul olması yapması veya dikkat etmesi gerekenlerdendir. Sadece kadın için değil, erkek için de böyledir. Çocuk eğitimi, eş seçimiyle başlar.
Bizim hikâyemiz var
Çocuğun yetişip adam olmasında dinlediği hikâyelerin etkisi yüksektir. Önce hikâye olarak kulağından giren şeyler, daha sonra onun yükseleceği merdivenlerine basamak olmaktadır. Hikâye yoluyla, akidemizi, ilmihal bilgimizi, hayattaki maksadımızı, pek çok vermek istediğimiz şeyi verebiliriz. Hikâye, ebeveynin ve muallimin isini kolaylaştırır. Şu kadar ki algılama çocukta her yasta farklıdır. Üç yaşında anlatılabilecek hikâyeler, beş yaşında anlatılabileceklerden farklıdır. Ama muhakkak ‘bize ait hikâyeler’ bizim çocuklarımız tarafından öncelikli olarak bilinmelidir.
Yaramazlık ve haşerelik kötülük değildir
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Çocuğun küçükken yaptığı yaramazlık, büyükken aklının artmasıdır" [Kenzu’l-Ummal]
Çocuk yalan söyleyebilir, eşyaya zarar verebilir, inatlaşabilir, olayları ve kendisiyle ilgili kararları takdir edemeyebilir, bencilleşip sadece kendisini düşünebilir, kardeşlerine ve yakınlarına düşmanca tavırlar gösterebilir, sabırsızlık - tahammülsüzlük gösterebilir, Ödevleriyle, dersiyle ilgilenmeyebilir. Bunların hiçbiri çocuğun işinin bittiğini göstermez.
Zaten ebeveynin ve eğitimcinin görevi de böyle durumlarda ortaya çıkmaktadır. Çocuğu makine gibi kurup, her sabah kalkarak, kendisine verilen talimatları yapmasını bekleyemeyiz. Böyle bir görev, tenekeden ve vidalardan, kablolardan oluşan bir robottan beklenebilir. Etten ve kemikten oluşan, kendine göre istekleri ve zevkleri bulunan, yorulup bıkan bir insandan robotluk beklemek yanlıştır.
Çocuk eğitiminin en geçerli ilk kuralı; haram lokmadan sakınmaktır
Doğumla beraber farklı bir düzeyde eğitim de devam eder. Her dönemin en önemli kuralı, çocuğun kursağından haram geçmemesidir. Bu dönemde çocuğa hayvan sütü verilmemesini tavsiye eden âlimler bile olmuştur. İlk günlerinde iliklerine hayvan sütü girmesinin, hayvan mizacından etkilenmesine yol açabileceğini uyarmışlardır.
Yaşının küçük olması, kendisinin de küçük olduğunu göstermez
İlk günden itibaren, her gün bir fırsattır. Yapılacak isler farklı; ama hedef aynıdır. Bos geçirilen her günü bir zayiat olarak görmek gerekir. Bilhassa annelerin çocuklarını ‘henüz küçük’ görmeleri, müşfik davranacağım diye çocuğun geleceğini, adamlığını ezmesi hatadır. ‘Henüz küçük’ olup olmadığına, ehli ile istişare edip karar vermelidir. Çocuğun yaşının küçük olması kendisinin de küçük olduğunu göstermez.
Çocuğa, yedi yaşında namazı emredin!
Şunu bir prensip edinmeliyiz: Çocuğun gecen her gününün asla tekrarı yoktur. Her doğan güneş yeni bir gün getirmektedir. Bugün yapacağımız is, dunun yerini doldurmayacaktır. Yedi yaş, çocuğun ciddi bir şekilde muhatap tutulup, kendisine emirler verilmesinin uygun olduğu yaştır. On yaşı ise çocuğun muhasebe edilebileceği yastır. Namazı yedi yasında iken emreden, on yaşından itibaren de muhasebesini yapmayı buyuran hadisten bu tavsiye acık bir şekilde anlaşılmaktadır. (Bu hadis Tirmizi, Ebu Davud ve Ahmed’in rivayet ettiği meşhur bir hadistir.)
Kızların Sevabı Başka!
Allah neyi nasıl yaratırsa o öyle güzeldir. Ancak kız çocuğu büyütmeye vaat edilen sevap daha fazladır. Bu da gösteriyor ki kız çocuğu yetiştirmek erkeğe göre daha zordur; sevabı da ona göre fazladır.
Resulullah (sav) buyurdular ki:
“Kim şu kız çocuklarıyla imtihan olur da onlara sabredip yetiştirirse, o kızlar ona cehenneme karşı kalkan olur" (Tirmizi) "Kimin bir kız çocuğu olur da onu gömmez, ihmal etmez ve erkek çocuğa ezdirmezse o çocuk sayesinde cennete girer" (Ebu Davud) Her Müslüman bilir ki: Resulullah (sav)’ın bu müjdesi, doğurmaya ve büyütmeye değildir. Ümmete insan yetiştirecek anne adayı için bu vaatler yapılmıştır. Aranan, kız cinsi değildir. Doğurup adamlaştıran, ilk öğretmen, ilk eğitmen ve ilk kütüphane, ilk takva örneği, en güçlü haram filtresi, fedakâr, cefakâr, çevresinden etkilenmeyen anne adayları yetiştirenlere bu övgüler yapılmıştır.
Endişeye Gerek Yok!
Hemen hemen her çocuk, hareketlidir, yerinde duramaz, çok oynar, taklitçidir, hoşlandığı işin ehli olmak ister, inattır, yarışçıdır, bakar kördür, çabuk kızar-küser, çabuk barışır, çok soru sorar, lüzumsuzu sorar, lüzumluyu sormaz, yersiz hayaller kurar, bozup sökmekten hoşlanır. Çocukta görülen bu olumsuzluklara karsı, ‘Ne kadar da yaramaz!’ diyecek yerde, ‘Şimdi yapmazsa ne zaman yapacak ki?’ diye düşünmek gerekir. Ebeveyn, muallim kendi yaşı basına göre düşünmemelidir. Çocuğun yasına ve şartlarına göre düşünmeye çalışmalıdır.

21 Aralık 2008 Pazar

DUADA YALNIZCA ALLAH(cc)'TAN İSTE!

Hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim; Âlemlerin Rabbi olan Allah’a nasıl dua edeceğimizi de öğretiyor. Tarih boyunca indirilen peygamberler, Rablerine nasıl dua ettiler? Onların dualarıyla, istenecek tek makamdan, nasıl isteneceğini de öğreniyoruz.
Hz. Zekeriyya (as)Hani o Rabbine gizli bir sesle yalvarmıştı. Şöyle demişti: “Rabbim! Şüphesiz kemiklerim gevşedi. Saçım sakalım ağardı. Sana yaptığım dualarda (cevapsız bırakılarak) hiç mahrum olmadım. Gerçek şu ki ben, benden sonra gelecek akrabalarım(ın isyankâr olmaların)dan korkuyorum. Karım ise kısırdır. Bana kendi tarafından; bana ve Yakup hanedanına varis olacak bir çocuk bağışla ve onu hoşnutluğuna ulaşmış bir kimse kıl!” (Meryem Suresi, 3-6)
***
Orada Zekeriya Rabbine dua etti: “Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin” dedi. (Al-i İmran Suresi, 38)
***
Zekeriya’yı da hatırla. Hani o, Rabbine, “Rabbim! Beni tek başıma bırakma. Sen varislerin en hayırlısısın” diye dua etmişti. (Enbiya Suresi, 89)Hz. Musa (as)“Mûsâ, “Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmettim. Beni affet” dedi. Allah da onu affetti. Şüphesiz o, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Rabbim! Bana verdiğin nimetle asla suçlulara arka çıkmayacağım” dedi. (Kasas Suresi, 16-17)
***
Mûsâ korku içinde etrafı gözetleyerek şehirden çıktı ve “Ey Rabbim! Beni bu zalim kavimden kurtar” dedi. (Kasas Suresi, 21)
***
“Mûsâ; Ey Rabbim! Dileseydin onları da beni de bundan önce helak ederdin. Şimdi içimizden bir takım beyinsizlerin işledikleri günah sebebiyle bizi helak mi edeceksin? Bu sırf Senin bir imtihanındır. Onunla dilediğin kimseyi saptırırsın, dilediğini de doğruya iletirsin. Sen bizim velimizsin. Artık bizi bağışla ve bize acı. Sen bağışlayanların en hayırlısısın, dedi. Bizim için bu dünyada da bir iyilik yaz, ahirette de. Çünkü biz Sana varan doğru yola yöneldik” Allah şöyle dedi: “Azabım var ya, dilediğim kimseyi ona uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kapsamıştır. Onu, Bana karşı gelmekten sakınanlara, zekâtı verenlere ve ayetlerimize inananlara yazacağım” (Araf Suresi, 155-156)Hz. Şuayb (as)“Allah bizi sizin dininizden kurtardıktan sonra eğer ona dönersek mutlaka Allah’a karşı yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah’ın dilemesi olmadıkça sizin dininize dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimiz her şeyi ilmiyle kuşatmıştır. Biz yalnız Allah’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında gerçekle hükmet. Çünkü Sen hükmedenlerin en hayırlısısın” (A'raf Suresi, 89)Hz. İbrahim (as)“Hani İbrahim, İsmail ile birlikte evin (Kâbe’nin) temellerini yükseltiyor, “Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz Sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” diyorlardı.".(Bakara Suresi, 127) H H H“Rabbimiz! Bizi Sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da Sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü Sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın” (Bakara Suresi, 128) Hz. Süleyman (as)Süleyman, onun bu sözüne tebessüm ile gülerek dedi ki: “Ey Rabbim! Beni; bana ve ana-babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat!” (Neml Suresi, 19)
***
Rabbim, beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasib olmayan bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz Sen, karşılıksız armağan edensin. (Sad Suresi, 35) Hz. Nuh (as)Sonunda Rabbine dua etti: "Gerçekten ben, yenik düşmüş durumdayım. Artık Sen (bu kâfir toplumdan) intikam al." (Kamer Suresi, 10)
***
Hz Nuh: "Rabbim, yeryüzünde kâfirlerden yurt edinen hiç kimseyi bırakma." dedi. "Çünkü Sen onları bırakacak olursan, Senin kullarını şaşırtıp-saptırırlar ve onlar, kötülükte sınırı aşan (facirden) kâfirden başkasını doğurmazlar. Rabbim, beni, annemi, babamı, mümin olarak evime gireni, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlere yıkımdan başkasını arttırma." (Nuh Suresi, 26-28)
***
Hz Nuh Rabbine seslendi: Dedi ki: “Rabbim, şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve Senin vaadin de doğrusu haktır. Sen hâkimler hâkimisin.” Dedi ki: “Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden değildir. Çünkü o, Salih olmayan bir iş(yapmıştır). Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme. Gerçekten ben, cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum.” (Hud Suresi, 45-46)

Hz. Yusuf (as)“Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada ve ahirette Sen benim velimsin. Benim canımı müslüman olarak al ve beni iyilere kat” (Yusuf Suresi, 101)

Hz. Yunus (as)“Yunus’u da hatırla. Hani öfkelenerek (halkından ayrılıp) gitmişti de kendisini asla sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Derken karanlıklar içinde, “Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmedenlerden oldum” diye dua etti. (Enbiya Suresi, 87)

Hz. Eyyüp (as)“Eyyûb’u da hatırla. Hani o Rabbine, “Şüphesiz ki ben derde uğradım, Sen ise merhametlilerin en merhametlisisin” diye niyaz etmişti. Biz de onun duasını kabul edip kendisinde dert namına ne varsa gidermiştik. Tarafımızdan bir rahmet ve kullukta bulunanlar için de bir ibret olmak üzere ona ailesini ve onlarla beraber bir mislini daha vermiştik” (Enbiya Suresi, 83-84)
Son peygamber Hz. Muhammed (sav)De ki: “Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır Senin elindedir. Şüphesiz Sen her şeye hakkıyla gücü yetensin” (Al-i İmran Suresi, 26)De ki: “Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden Sana sığınırım. Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım” (Müminin Suresi97-98)
***
“De ki: Rabbim! Bağışla, merhamet et. Çünkü Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın!” (Müminin Suresi 118)

16 Aralık 2008 Salı

KİTAP OKUMAK ÖMRÜ UZATIR

"İki günü eşit olan aldanmıştır" diye buyurur, sevgili peygamberimiz. Okumak mükemmel insan olmanın en önemli adımıdır. İdeal olana ulaşabilmek, ilim öğrenmekle mümkündür. Bizim kültürümüz, okumanın gayesini ‘kendini bilmek’ olarak yorumlar; "İlim okumaktan garaz, kendi özün bilmektir" der, Türkçe’nin süt dişleri Yunus Emre.Okuyarak olayların ve gelişmelerin iç yüzünü öğrenen, gerçek hakikati bilen bir kişi öncelikle kendisine olan güvenini artırır. Bu yönüyle okumayı; özgüveni artırmanın etkili bir yöntemi sayabiliriz. Okumak aynı zamanda düşünce ufkunu genişletmesiyle, geniş bir görüş açısı sağlayarak, insanlara olayları inceleme yeteneği kazandırır.Ayrıca okuyan kişiler çok okumanın beraberinde getirdiği zengin kelime dağarcığına sahip oldukları için, hikmetli ve etkileyici konuşarak hitap ettikleri kişilerde etki de uyandırırlar. Bu etki ise insanlarla ilişkileri güçlendirmekte, kişiye daha sosyal bir karakter kazandırmaktadır. Dahası, geniş kelime dağarcığı, insanın daha fazla kavramla düşünebilmesini de sağlar. Yani düşünce kapasitesini ve kültür düzeyini artırır. Boş zamanlarını, çoğu zaman hiçbir gerekli bilgi aktarmayan televizyon karşısında geçirmek yerine kitap okuyarak değerlendiren kişiler; edindikleri faydalı bilgi ve kültür sonucunda toplum içinde saygın ve etkili bir kişiliğe sahip olurlar. Tüm bu özellikler, kişilerin öncelikle kendileri için okumaları gerektiğinin çok önemli bir göstergesidir. Okuyarak kendini geliştiren kişiler ise elbette çevrelerinde gelişen olaylara da hâkim olacak ve toplum içinde eğitim seviyesinde zamanla bir ilerleme sağlanacaktır.Okuyarak zaman kazanınGenellikle iş sonrası veya evde televizyon karşısında amaçsızca, kanal kanal dolaşarak boşa geçirilen zamanlar, kitap okuyarak geçirilebilecek en verimli zamanlardır. Bunun yanı sıra otobüs, tren, taksi ve uçak gibi ulaşım araçlarında seyahat ederken zorunlu olarak geçen boş zamanlar da kitap okuyarak değerlendirilebilecek anlardır. Özellikle bekleme yapılan yerlerde kitap okumak, geçirilen zamanı hem zevkli hale getirecek hem de kişinin yeni bir şey daha öğrenmesine vesile olacaktır.Her gün bir saatinizi kitap okumaya ayırınAile içerisinde yapılan ufak bir sözleşme ile her günün belirli bir saati kitap okumak için ayrılabilir. Her gün bir saatlik okuma sonucunda bir yıl boyunca toplam 120 kitap bitirebilirsiniz. Ya da sadece bir ay boyunca dört ya da beş ciltlik bir tefsir külliyatını bitirebilirsiniz. Aslında ne kadar az zamanla ne kadar çok şey yapabildiğimizin farkına varmak gerekiyor.Aile üyelerinin tamamının hazır bulunduğu ortamlarda çok defa herkes televizyona bakarak zaman öldürüyor. Televizyonu tamamen kapatmanız daha faydalıdır ama bunu söylemiyoruz, sadece bir saat daha az televizyon diyoruz.Okuyarak ömrümü nasıl uzatabilirim?Kabaca şöyle hesap etmek mümkün; İnsanoğlu ömrünün çok ciddi bir kısmını uyuyarak geçiriyor. 60 yıl yaşayan biri, bu altmış yılın ortalama olarak yirmi yıla yakınını uyuyarak geçiriyor. Altmıştan yirmiyi çıkardığımızda kırk kalıyor. Demek ki, 60 yıl yaşayan biri aslında 40 yıl yaşamış demektir. Televizyon karşısında geçirdiğimiz yılları da boşa giden yıllar olarak düşünürsek televizyondan başımızı çevirip okuduğumuz her satır, yaşamımızı uzatıyor demektir. Kitaplara âşık olun!Aşk, bir şeye karşı duyulan şiddetli arzu ve istek olarak adlandırılır. Her sağlıklı Mümin’in de kitaplara âşık olması gerektiğini söylemeliyiz. "İlim Çin’de dahi olsa gidip alınız" diyen bir peygambere inananlar kitaba âşık olmaz da ne yapar?Kitaplara âşık olmak; hayatı anlamaya giden yola dâhil olmak demektir. Çünkü her kitap, her biri ayrı bir âlem olan farklı yazarların kendilerine ait sırlarını keşfetmek demektir. Kendi âlemimizi genişletmenin yolu da, her biri farklı bir âlemin kaleminden çıkan kitapları okumaktır. Peygamber efendimizin "İki günü eşit olan aldanmıştır" hadis-i şerifini ilim ve öğrenme konusuyla birlikte düşündüğümüzde, okumanın ve her gün yeni bir şeyler öğrenmenin ehemmiyeti de ortaya çıkmış olur.Şiir, hikâye, roman, deneme, evliya menkıbeleri, kıssalar… Türü ne olursa olsun daima çantamızda, ellimizin altında bir kitap bulunmalıdır. En az ayda bir kitap okumak zorundayız. İlk emri "oku" olan bir dinin müminleri olarak, okumayla olan ilişkimizi düzeltmek zorundayız. Evlerindeki kitapları, vitrinlere ve bir sürü gereksiz eşyaya yer açmak için evden gönderen anne-babalar, çocuklarının ‘hayırlı’ olmasını değil ‘zengin’ olmasını istemiş olurlar. Ayrıca, annesini ya da babasını kitap okurken göremeyen çocuk, kitap okuma alışkanlığını kazanamaz. Kitap okumak zorundayız. Erdemli bir insan, sağlıklı bir Mümin, vefalı bir arkadaş, anlayışlı bir eş, müşfik bir anne olmak için okumak zorundayız. Kısacası, daha huzurlu bir hayat için kitaplarla ilişkimizi güçlendirmeliyiz.Çok tekrarlanan sorunlarYalanlamak ve reddetmek için okuma! İnanmak ve her şeyi kullanmak için okuma! Konuşmak ve nutuk atmak için de okuma! Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku!Francis BaconOkuyamıyorum, hemen sıkılıyorum: Sizin için ilk etapta roman okumayı tavsiye ediyoruz. Uzun metinleri ya da kalın kitapları okurken sıkılıyorsanız ilk yapmanız gereken, elinize güzel bir roman almaktır. İkinci olarak yapmanız gereken ise, kitabın dışındaki dünyayı okuma sırasında kafanızdan silmeye çalışmaktır. Kendinizi kitaba ve içinde anlatılana vermeye bakın.Anlamıyorum: Yeni bir kitap okurusunuz. Bu güne kadar kitaplarla bir işiniz olmadı. Ama artık okumak istiyorsunuz. Sizin için kısa hikâyeler tavsiye ediyoruz. Dili yalın ifadeleri kolay, anlatımı basit olan kısa hikâye kitaplarıyla okuma yolculuğuna başlamalısınız.Okumak istemiyorumOkumak istemiyorsunuz çünkü okumaya değer vermiyorsunuz. Dünyada elde etmeye çalıştığınız şeyleri, okumakla elde edemeyeceğinizi düşünüyorsunuz. Okumaya ihtiyacınız olmadığını, okumadan da istediğinizi yapabileceğinizi zannediyorsunuz. Ama fena halde yanılıyorsunuz. Okumanın dışında kurduğunuz dünya yalandır. Vefa ve sadakatin olmadığı bir dünyadır orası. Çünkü en basit haliyle, insan cennete gitmek için bile ‘okumak’ zorundadır. Allah’ın emirlerini ve peygamberin hayatını nasıl öğrenebiliriz?Kitapla ilgili söylenenlerKalem kılıçtan üstündür. Zira berikisi, yakından tesir ettiği halde ötekisi çok uzaktan tesir eder. İmam KastalaniBana kitaplarını göster, sana çocuklarının ne ruhta olduğunu söyleyeyim.W. StakelBir ülkede okumaya karşı istek artmadıkça, gaflet ve gafletten doğacak felaket azalmaz.B. FranklinÖmrünün dörtte üçünü okumakla geçiren muhakkak namuslu olur.Diderot Genç insanları yaşlarına göre olgunlaştıran ve ihtiyarları gençleştiren şey samimiyetle söylemeliyim ki, okumaya karşı gösterdikleri derin sevgidir.W. MurdochSize en çok yardım eden kitaplar sizi en çok düşündüren kitaplardır.T. Walker

5 Aralık 2008 Cuma

UNUTKANLIĞIN İLACI

Hafıza-i beşer nisyan ile maluldur.İnsanın hafızası unutkanlıkla iletlidir.Unutur.Bunun için neler yapabiliriz.
Unutkanlığın çözümü nedir?
Çözüm olarak düzenli ve sağlıklı bir yaşam, beyin işlevlerimizin daha etkili olmasını sağlayacaktır. Düzenli uyku, beslenme, egzersiz ve spor, temiz hava aktiviteleri fazlasıyla önem taşıyor. Alkol, sigara, aşırı çay ve kahve gibi besinler ve aşırı gerginlik, genel sağlığımız gibi düşünce sağlığımızı da etkilemektedir. Bunun dışında sürekli beyin işlevlerini canlı tutmak için okumak, bulmaca çözmek gibi zihin aktivitelerinde bulunmak son derece önemlidir. Unutkanlığı ortadan kaldırmak için beynimizin beslenmeye ihtiyacı var. Yediğimiz her şeyin besin değeri kan yoluyla tüm vücuda yayılmadan önce ilk olarak beyne ulaşır. Son araştırmalarda gıdaların türü kadar miktar ve kalitesinin de zihinsel performansı ve İnsanın davranışlarını etkilediği ortaya çıkmıştır. Beynin performansı söz konusu olunca en önemli öğün kahvaltıdır. Her gün düzenli olarak kahvaltı yapan kişilerin diğerlerine oranla daha başarılı ve verimli oldukları görülmüştür. (Burada ailenin önemi ortaya çıkıyor) Yoğun bir güne başlarken; peynir, süt, yumurta gibi protein içeren besinlerden oluşan bir kahvaltı, şekerli çay ve simitten oluşan bir kahvaltıya kıyasla çok daha iyi sonuç alınmasını sağlar. Beyni yalnızca kahvaltı etkilemiyor tabii ki. Diğer öğünlerde yenen bazı gıdaların da beyin üzerinde etkisi var. Proteinli gıdalarda bulunan bir amino asit (tirozin) hızlı düşünme, enerjik olma ve motivasyon gibi katkılarla daha verimli çalışmayı sağlıyor. Karbonhidratlı besinler, beynin enerji kaynağı olan glikozu temin ediyor. Bunun yanı sıra pek çok vitamin ve mineraller beynin normal gelişimi ve çalışması için gerekli.
Unutkanlığa yol açan diğer sebepler
1) Yoğun stresli bir hayat.
2) Hafızanın gereksiz birçok bilgi ile kirletilmesi.
3) Gereksiz ve faydasız bilgilerin hafızaya alınması.
4) Algı dağınıklığı (Gazete okurken TV izlemek gibi)
5) Dikkati yoğunlaştırmayı azaltan etkenler.
6) Yapılan işe gereken önemi vermeme.
Yapılan araştırmalara göre uzmanlar, hafızayı güçlendirmenin en etkili 10 yolunu şöyle sıralıyorlar
Soya: Soyadaki doğal östrojen hafızayı hem kuvvetlendiriyor hem kıvraklaştırıyor.
Hafıza mineralleri: Vücutta demir ve çinko azlığı, belleği zayıflatıyor, çünkü azalan hemoglobin nedeniyle beyne yeterince oksijen taşınmıyor.
Kahve: Kafein zihin performansını, hafıza ve konsantrasyonu artırıyor.
Zihin egzersizi: Zihnini aktif tutanlarda bellek daha kuvvetli oluyor. [Kitap okumanın bir faydası daha]
Vücut egzersizi: Haftada üç kez yarım saatlik egzersiz, hafızayı zayıflatan stresi azaltıyor.
Sakız çiğnemek: Sakız çiğnerken beynin ‘hippocampus’ bölümü daha iyi çalışıyor.
Biloba: Biloba adlı ağaçtan elde edilen madde, damarları açıp beyne daha fazla oksijen taşıyor.
Yağlı balık eti: Haftada üç kez yağlı balık hafızayı güçlendirecek ‘Omega 3’ yağ asitlerini almanız için yeterli.
Adaçayı: Zihin yorgunluğu için en iyi çare. Adaçayı familyasından limonun yağından elde edilen esansın da konsantrasyonu arttırdığı keşfedilmiş.
B vitamini: Beyni serbest radikallerden koruyup beyne daha fazla oksijen gelmesini sağladığı için B vitamini bellek için çok önemli. (B vitaminini; Tahıllar, yağsız et, yer fıstığı, tavuk, ceviz ve yumurta gibi gıdalarda bulabilirsiniz.)
Bu yiyecekler alzheimer riskini azaltıyor
Beynin sürekli aktif olması dikkat ve konsantrasyon açısından zengin olması yediğimiz yiyeceklere bağlı. Kısaca özetlemek gerekirse protein, karbonhidrat, vitamin ve minerallerden oluşan bir beslenme programı ile beynin performansını artırmak mümkün.
Balık, yeşil yapraklı sebzeler, lahanagiller ve tahıl içerikli bir diyetle günümüzde hayli yaygınlaşan unutkanlık sorununu çözebilirsiniz. Genç yaşlarda başlayan, pek önemsemediğimiz hafif unutkanlıklar ileride karşımıza hafıza kaybı hastalığı olarak bilinen Alzheimer'i çıkartabilir.

4 Aralık 2008 Perşembe

HASAN EL BENNA'DAN GEÇLERE TAVSİYELER

1-Şartlar ne olursa olsun ezanı duyduğunuz zaman namaza kalkın.
2-Kur'an'ı Kerim'i okuyun, inceleyin veya dinleyin. Azıcık zamanınızı bile yararsız işlere ayırmayın.
3-Dilinizi düzgün konuşmaya çalışın. Çünkü bu Müslüman olmanın belirtisidir. Arapça’yı öğrenin, çünkü Kur'an en güzel şekilde Arapça ile anlaşılır.
4-Hiç bir konuda aşırı tartışmayın. Zira gösteriş hiç bir zaman yarar sağlamaz.
5-Fazlaca gülmeyin. Çünkü Allah'a bağlı olan gönül, sakin ve vakarlı olur.
6-Maskaralık yapmayın. Çünkü mücahid bir millet, ciddiyetten başka bir şey tanımaz.
7-Dinleyicinin işiteceğinden fazla sesinizi yükseltmeyin. Çünkü bu bencillik ve eziyet vermektir.
8-Kişileri çekiştirmek ve tavırları küçümsemekten sakının. Hayırdan başka bir şey konuşmayın.
9-Karşılaştığınız kardeşlerinizle sizden istemese bile tanışmaya bakın.
10-Görevler vakitlerden fazladır. Vakitten yararlanmak için başkasına yardımınızı esirgemeyin. Yapacak bir göreviniz varsa onu en kısa yoldan en güzel şekilde bitirmeye çalışın.
11-Her hususta temizliğe önem verin. Evinizde, elbiselerinizde, vücudunuzda, iş yerinizde. Çünkü bu din, temizlik üzerine kurulmuştur.
12-Ahdinize, sözünüze ve vadinize vefa gösterin. Şartlar ne olursa olsun bunlara muhalefet etmeyin.
13-Okuma ve yazmanızı sağlamlaştırın. Müslümanların gazete ve dergilerini çokça mütalaa edin. Küçük de olsa kendinize ait bir kütüphaneniz olsun. İhtisas sahibi iseniz branşınızda derinleşin.
14-Hükümet vazifelerine düşkün olmayın ve onları rızkın en dar kapısı olarak bilin. Ama size verildiği zaman da reddetmeyin. Davanın vecibeleri ile tamamen çatışmadığı müddetçe bu vazifelerden ayrılmayın.
15- Malınızın bir kısmı ile davaya katılın, üzerinize farz olan zekâtı cemaate verin. Geliriniz ne kadar az olursa olsun, ondan fakir ve yoksullara bir hak ayırın.
16- Az da olsa malınızın bir kısmını beklenmedik hadiseler için ayırın ve katiyen lüks eşyaya kapılmayın.
17- Durmadan tevbe ve istiğfar edin. Uyumadan evvel birkaç dakikanızı nefsinizi muhasebeye ayırın. Şüpheli şeylerden kaçının ki harama düşmeyesiniz.
18- Eğlence yerlerine yaklaşmak şöyle dursun, onlara karşı bir savaşa girişmelisiniz. Bütün konfor ve rehavet görüntülerinden uzaklaşın.
19- Her yerde davanızı yaymaya çalışın. Nefsinizle şiddetli bir şekilde mücadele edin ki, onun yularını ele alasınız; gözünüzü haramdan ayırın, duygularınıza hâkim olun.
20- Sürekli cemaatle ruhen ve amelen bağlantılı olun ve kendinizi daima kışlasında emir bekleyen bir asker gibi kabul edin.