3 Mayıs 2013 Cuma

Dil Demek Din Demek Gibidir

Dil yerine ‘Ana dil’ demenin elbette farklı bir manası vardır. Biz ‘Ana dil ile Anne’ arasındaki ilişkiyi görmezden gelemeyiz...
Annelerin ayakları altına cennet seren bir milletinmensubuyuz. Dünyada anneye en çok değer veren, bunu da edebiyatıyla ortaya koyan bir coğrafyada yaşıyoruz. Annemizin ak sütü gibi temiz ve helal olan dilimizi Yahya Kemal ‘Bu dil ağzımda annemin sütü gibidir.’ diyerek tanıtıyor bizlere. Biz annemizin şefkatli kollarında, ak sütünü emerken dinlediğimiz ninnilerle öğrendik dilimizi. Annemizin, yanaklarımızda gezdirdiği dudaklarından dökülen bebeğim, yavrum, canım, balam, ay balam, meleğim hitaplarıyla kelime hazinemize yakutlar, mücevherler eklendi. Gönülden dile gelen sözler, kulağımıza değil de gönlümüze tesir etti. Uyuduk ninniyle, uyandık övgüyle… Sevile sevile, övüle övüle, eh bazen de övüle dövüle annemizden Türkçemizi, ana dilimizi, öğrendik. Azerbaycan edebiyatının önemli şairlerinden Bahtiyar Vahapzade, annesinin dil öğretimine olan katkısını, muallimliğini aşağıdaki mısralarla dile getirmiş.

“Bu dil ile tanımışam / Hem sevinci / Hem de gemi / Bu dil ile yaratmışam / Her şe’rimi / Her neğmemi”

Dil, bir milleti birbirine bağlayan, insan topluluğunu milletleştiren en önemli unsurların başında gelir. Dil sadece kelime ve kurallardan oluşan işaretler sistemi değildir. Diller milletlerin ruhunu, kimliğini, benliğini ortaya koyan göstergelerdir. Kullanılan kelimeler ahlakın ürünüdür. Kimilerinin pamuk şekeri, elma şekeri varken bir Türkiye Müslümanlarının akide şekeri vardır. Sadece bu örnek üzerinden tefekkür etmemiz bile dil-millet-medeniyet üçgeni arasındaki ilişkiyi kavrama açısından bizlere ipuçları verecektir.

Dil nasıl ki milletlerin kimliklerini ortaya koyan bir unsursa, aynı zamanda milletleri oluşturan insanların da kimliğini ortaya koyan bir unsurdur. Kimliğimizi ortaya koyan dile karşı bakış açımıza ilham olabilecek bazı ilkelerden söz etmek istiyorum.

Dil yerine ‘Ana dil’ demenin elbette farklı bir manası vardır. Biz ‘Ana dil ile Anne’ arasındaki ilişkiyi görmezden gelemeyiz. Biz ‘Ana Dil’e ‘ortak dil’ nazarıyla bakmayız. Arapçayı da ‘Ana Dil’ kabul ederiz. Öz Türkçe kullanayım safsatasıyla Arapça kelimelerin dilimizden atılmaya çalışılmasına karşı çıkarız. Bu kelimeleri dilimizden çıkarmak arınma değil kirlenmedir bizim için. Konu ana dilse Ayşe validemizin* dili, bize nasıl yabancı olur. Arapçanın yabancı olduğu bir dünyada yerli var mıdır biz Müslümanlara acaba?

Dilimizin Arapça ve Farsça’dan kelimeler almasından rahatsız olmayız. Türkçe içerisinde Arapça ve Farsça kelimeler doldurulmuş bir dil değildir. Arapça ve Farsça bilen insanların kendi hünerlerini ortaya koyarak geliştirdiği bir dildir. Yani dil inkılâbı yapılmasaydı bugün Araplar gibi konuşuyor olacaktıkifadesi yanlıştır. Dil inkılâbı yapılmasaydı, Arapça kelimeleri de kullanarak Türkî –Türk-çe – cümleler kuracaktık.

Nasıl ki bin yıllık Fransız toplumu Fransız dilini ortaya koyduysa, biz Türkiye Müslümanları olarak, bu dili bin yıllık birikimimizle ortaya koyduk. Kullandığımız kelimeleri tarihin akışında yoğurduk. Dil, ‘ben yaptım oldu’ anlayışıyla üzerinde karar verilebilecek bir kavram değildir. Bin yıllık emeğimizin, mevsimlik uygulamalarla hiç edilmek istenmesine sessiz kalamayız, göz yumamayız. Dinimiz, her konuda söz sahibi olduğu gibi dilimizle alakalı meselelerde de söz sahibidir. Yüzyıllarca kullandığımız kelimelerin sırf Arapça olduğu için dilimizden atılmaya çalışılması Kur’an’la bağımızın kesilmeye çalışılmasındandır. Arapça kelimelerden gocunmak, Kur’an dilinden gocunmaktır.

Birçok kelime Fransızca kökenli!
Dilimizden Arapça kelimelerin atılması için çaba gösterilirken Fransızca etkisi ihmal edildi. Kullandığımız birçok kelime Fransızcadan dilimize geçmiş. Birkaç örnek vereyim: alfabe, sürpriz, abaküs, abone, tren, absürt, adaptasyon, afiş, dans, afişe, agresif, disiplin, ekonomi, elektrik, salon, şef, akreditasyon, akrobasi, kabin, şoför, favori, aktivite, not, müzik, aktüel, akustik, alafranga, banknot, barkod, baterist… Fransızcadan dilimize geçmiş kelimeler sözlüğü yapılsa eminim bayağı hacimli olur. Allah aşkına kim, hangi dilbilimci hatta bu kelimelere karşılık üreten hangi ‘Öz Türkçeci’ yukarıdaki kelimeleri kullanmadan Türkçe konuşabiliyor?

Ana dil, dar kalıplara sığdırılamaz bizim için. ‘Kıtaları ipekten bir kumaş gibi kesip biçen’bir milletin evlatları, Anadolu gibi nice Anadolulara sahipken, sadece Anadolu ile sınırlı bir dil kullanmadığı için eleştirilemez. Vahşî de bizimdir yahşi de… Kullandığımız dilin zengin bir kelime hazinesine sahip olmasıyla övünürüz. Kullandığımız kelimeler fethettiğimiz, hüküm sürdüğümüz toprakların hatırasıdır. Onlara baktıkça maziden kuvvet alır, atiye umut saçarız.

Aldığımız kelimeyle almak zorunda olduğumuz kelimeler arasındaki farkı bizden iyi bilen olmaz. Aldıklarımızı şerefle kullanırız, almak zorunda kaldıklarımızdan utanç duyarız. Bu üretememişliğimizin yaftası olur bize. Size almak zorunda kaldığımızı anlaşılır kılacak bir örnek vereyim mi? İnternet. Bu kelimeyi biz almadık, onlar verdi.

‘Bir milletin edebiyatını çürüttünüz mü, okunmaz hâle getirdiniz mi artık o millette dirliği, birliği sağlayamazsınız’ ikazına kulak kesiliriz. Dünyanın en zengin edebiyatlarından birisine sahip olduğumuz hiç aklımızdan çıkmaz. Edebiyatımızla oynayanlar, en az bin yıllık tarihimizle oynamak isteyenlerdir. Lügat kullanarak İstiklal şairimiz Mehmet Âkif’in şiirlerini anlamak zorunda bırakılmak, büyük bir oyunun en önemli hamlelerinden biridir. Akif ki ne İstanbul’u dinledi ne de tepeden baktı. Görevi vesilesiyle karış karış gezdiği Osmanlı topraklarında gözlemler yaptı. Dertli şairden o dönemin sosyolojik tahlilini dinleyememek bugünkü nesil için büyük bir kayıp.

Tarihimizi, birilerinin öğrettiği kadarıyla öğrenebilmek; tarihimizi okuyup anlayabilmek için tarih yazacak bir gayretle çalışmak zorunda kalmak bizi ateşlemeli… Düştüğümüz yerden ayağa kalkmalıyız. Dirilişe ihtiyacımız var ancak unutmayalım ki dirilmek için önce ölmek gerekir.

*Peygamber, mü'minler için kendi nefislerinden daha evladır ve onun zevceleri de onların anneleridir… (Ahzab, 6)



Hiç yorum yok: