27 Kasım 2008 Perşembe

DERSİMİZ SEVGİ (SEVGİYE BİR DEBÖYLE BAKIN)

HABER YENİKüçük oğlan annesine geldi ve ona elindeki kağıdı verdi.Annesi elini kuruladıktan sonra kağıdı okumaya başladı:

Çimleri biçtiğim için: 5 milyon

Bu hafta odamı temizlediğim için : 1 milyon

Alışverişe gittiğim için: 500 bin

Küçük kardeşime baktığım için : 250 bin

Çöpü döktüğüm için : 1 milyon

İyi bir karne getirdiğim için : 5 milyon

Bahçeyi temizlediğim için : 2 milyon

Toplam borç: 14milyon 750 bin lira…

Annesi umutla kendisini süzen oğluna baktı.eline bir kalem aldı,kağıdın arka yüzünü çevirdi ve şunları yazdı:

Seni 9 ay karnımda taşıdım : Bedava

Hasta olduğunda başında bekledim : Bedava

Senin için dua ettim : Bedeva

Bazen değişik nedenlerle senin için gözyaşı döktüm : Bedava

Geceler boyu senin içi kaygı duyupu ykusuz kaldım : Bedava

Oyuncaklarını topladım,yemeğini hazırladım giysilerini yıkayıp ütüledim:Bedava

Ve oğlum şunların hepsini topladığın zaman gerçek sevginin bedelinin olmadığını görürsün.Bedavadır çünkü.

Oğlu annesinin yazdıklarını okuyunca gözleri doldu.Annesine baktı ve “anneciğim, seni seviyorum.”dedi.

Sonra annesinin elinden kalemi aldı ve kağıda büyük harflerle şunları yazdı:

HEPSİ ÖDENMİŞTİR”


25 Kasım 2008 Salı

İLETİŞİMİ ENGELSİZ YAŞAYALIM

Etkin dinleme kullanan anne babalar, çocuklarının kodlayarak gönderdikleri iletilerinden uzaklaştıkları ve gerçek sorunları üzerinde yoğunlaştıklarını gözlemlemişlerdir. Bu yöntemi kullanmayan anne babalar gerçek sorunun kodlandığından habersiz olarak emir, gözdağı, öneri ve çözüm getirme gibi yanlışları ve iletişim engelleri ile çocuğun sorunlarını çözmeye çalışırlar. İletişim engellerini kullanma alışkanlığını değiştirmenin zor olduğu kadar, anne babaların bu engelleri başka nedenlerle de kullandıkları da bir gerçek.
Engellerin temel özellikleri
İletişim engellerine bir kez daha göz atalım. Bazıları öbürlerinden daha saklı olsa da, her biri ağır "Sen- dili" yüklüdür:
"Yapma şunu"
"Neden böyle yapmıyorsun?"
"Bunu yapmamalısın"
"Kötüsün"
"Çocuk gibi davranıyorsun"
"Dikkat çekmek istiyorsun"
"Neden uslu durmuyorsun?"
"Daha çok çalışmalısın"
Böyle iletilere "Sen- iletileri" diyoruz. Sen iletilerinin çocuk üzerindeki etkileri önceden kestirilemez. Aşağıda ki etkilerden birini ya da daha çoğunu bırakma olasılığı vardır.
1. Çocuklar verilen emri yapmayınca tehdit edilirlerse, davranışlarını değiştirmeye karşı direnirler.
2. Öğüt veren, ahlak dersi sunan ana babalar çocuklarının canını sıkar.
3. Sen- iletileri, "Bana yardım edecek bir yol bulacağına güvenmiyorum" iletisini verir.
4. Sen- iletileri, anne babalarının gereksinimlerine kendi istekleri ile yanıt verme şansını çocukların ellerinden alır.
5. Ad takılan ve değerlendirilen çocuk kendini suçlu hisseder.
6. Eleştiren ve suçlayan iletiler çocuğun benlik saygısını azaltır.
7. Ne kadar kötü, aptal, düşüncesiz olduğunu bildiren iletileri duyan çocuklar, sevilmediklerini düşünürler.
8. Sen- iletileri, onları gönderen anne babaları aşağılayan karşı davranışlara neden olur. "Sen de hep yorgunsun", "Sen de elbiselerini dağıtıyorsun", "Hiçbir şeyden mutlu olmazsın", "Çok dırdırcısın" gibi..
Çocuğun davranışı elle tutulur biçimde olmasa da, anne babasının gereksinimlerini karşılamalarına engel oluyorsa, bu, anne babanın "sorunu" dur. Bu durumda anne/baba kendini hayal kırıklığına uğramış, üzgün, endişeli, yük altında gibi hisseder. Yaşadığı bu duyguları çocuğuna bildirmek için bir kod seçer. Bu, anne babanın gereksinimini çocuğa iletmeyen bir kodlamadır. Açık ve doğru kodlama hep Ben- iletisi ile olur. "Yorgunum", "Canım oynamak istemiyor", "Dinlenmek istiyorum".Bunlar anne babaların duygusunu iletir. Sen-iletileri anne babaya değil, çocuğa yöneliktir. Sen iletisini çocuk kendisinin bir değerlendirmesi olarak çözümler; ben iletisinde ise anne babasıyla ilgili gerçek bir bilgi elde eder.
İşte iletişim engelleri
1- Emir vermek, yönlendirmek: "Doğru odana git.", "Gürültüyü kes."
2- Uyarmak, gözdağı vermek: "Yemek yemezsen dayak yersin.", "Ayaklarımın altından çekilmezsen çok kızacağım."
3- Ahlak dersi vermek: "Birisi konuşurken sözü kesilmez.", "Her zaman teşekkür etmelisin."
4- Öğüt vermek, çözüm ve öneri getirmek: "Neden gelip arkadaşlarınla oynamıyorsun.", "Elbiselerini yerine koymalısın."
5- Öğretmek: "Bıçak sağ elle tutulur.", "Kitaplar fırlatılıp atılmak için değil, okumak içindir."
6- Yargılamak, eleştirmek, suçlamak: "Çok dikkatsizsin.", "Kötü çocuk oldun."
7- Övmek, aynı düşüncede olmak: "Arkadaşlarına hep iyi davranıyorsun.", "Haklısın nasıl istersen öyle olsun."
8- Ad takmak, alay etmek: "Ukalasın.", "Bu kadar yaramazlık yapmaya utanmıyor musun?"
9- Güven vermek, duygularını paylaşmak, desteklemek: "Benim için üzülme.", "Gürültüden rahatsız olmuyorum."
10- Soru sormak, sınamak: "Ne yaptığının farkında mısın?", "Bunu sana kim öğretti?"
11- Konuyu saptırmak, oyalamak: "TV’ deki o zırvaları izleyeceğine okusan daha iyi olmaz mı?", "Kulak zarını patlatmaktan hoşlanıyor musun?"
12- Yorumlamak, analiz etmek, tanı koymak: "Kardeşini biraz kıskanıyorsun.", "Yorgun olduğum zaman hep beni rahatsız etmek istiyorsun."
“Sen” mesajı iletişimi engeller
Sen mesajı, sen dilidir ve genellikle kızgınlık ifadesi için kullanılır. Sen mesajları, bizim hakkımızda bir ileti göndermez, odak hep karşımızdaki kişidir. "Ben" mesajı gönderen kişi, kendi hakkında yaptığı değerlendirmeyi karşısındaki kişiyle paylaşmak isteğindedir. "Ben" mesajları karşımızdaki kişiyi suçlayıcı ifadelerden arınmış ve tümüyle kendi duygu ve düşüncelerimizi içerdiğinden, iletişimin olumlu sürmesine yardımcı olabilirler. Kızgınlık hissettiğimiz durumlarda, bunu "ben" mesajı ile iletmemiz, karşımızdakinin savunmaya geçmesini, öfkeyle karşılık vermesini, kendini kıstırılmış hissetmesini, suçlanmasını ve konuşmaktan kaçınmasını engelleyebilir. Size sözle saldırılmadığı sürece, rahatsızlığını ve kızgınlığını dile getiren biriyle anlaşmak mümkündür. Ne dersiniz, var mısınız "ben" dilini kullanmaya?
“Sen” yerine “Ben” Mesajı
“Ben” dili, kişinin o anda karşılaştığı durum veya davranış karşısında, kişisel tepkisini duygu ve düşüncelerle açıklayan bir ifade tarzıdır. Duygu ve düşüncelerimizi içtenlikle ifade etmemizdir. Başkalarıyla ilgili değerlendirme ve yorumlarımızı değil, kendi duygu ve yaşantılarımızı açıklarlar. "Ben" mesajını duyan kişi, karşısındakine ne hissettirdiğini öğrenir ve eğer bu olumsuz bir duyguysa, kendi isteğiyle davranışını değiştirir ya da değiştirmez. Yani davranışının sorumluluğu tümüyle kendine aittir. Suçlama olmadığı için "ben" mesajı ile gönderilen iletiler, genellikle gönüllü bir farklı davranma çabasına zemin hazırlayabilir. "Ben" dilinin en önemli yararı ise, karşımızdaki kişiye "ben böyle hissediyorum ama bu davranışın herkese böyle hissettirmeyebilir" anlamını içeren bir ileti gönderildiğinden, onun suçlanmadan kendini gözden geçirmesine olanak tanımasıdır. Çünkü kesinlik içeren yargılamalar karşısında özellikle çocuklar, ne yapacaklarını bilemezler.
S: "Sen" mesajı yerine...
- Baba: Çok kabasın! Her zaman sözümü kesiyorsun!
B: "Ben" mesajı verin...
- Baba: Bir şey söylemeye başlayıp da bir türlü sonunu getiremediğim zaman çok rahatsız oluyorum.
S: "Sen" mesajı yerine...
- Anne: Kes şunu!! Çekiştirip durma kolumu!!
B: "Ben" mesajı verin...
- Anne: Kolumun çekiştirilmesinden hoşlanmıyorum.
S: "Sen" mesajı yerine...
- Baba: Her akşam aynı şey, tutturuyorsun oyun oynayalım diye! Benim yorgun olabileceğim hiç aklına gelmiyor değil mi? Yaramaz ve şımarık bir çocuk gibi davranıyorsun!
B: "Ben" mesajı verin...
- Baba: Bu akşam çok yorgun hissediyorum canım. İstersen oyun oynamayı başka bir akşama erteleyelim.

20 Kasım 2008 Perşembe

İŞÇİ,ZANAATKAR VE SANAKKAR HAKKINDA ÖZLÜ SÖZ

İşini sadece elleriyle yapan işçi,
Elleri ve beyniyle yapan zanaatkâr,
Elleri,beyni ve gönlüyle yapan ise sanatkârdır.

İletişim bir tür sanattır

İletişim bir mesajı alıp verme sanatıdır. Bu sanatı icra etmemizdeki gayemiz ise Rabbimizin rızasını kazanmak için iletişimi araç olarak kullanmaktır. İletişim amaç değil sadece araçtır. Biz çevremizdeki insanlarla ne kadar sağlıklı iletişim kurarsak o denli halka hizmet edebiliriz Hak için. İşte size iletişimin belli başlı kurallarını sunuyoruz.
- Zayıf yanlarınızı açıklayın.
- Sabırlı olun.
- Belirsizliklerden kaçının.
- Sizi dinleyenlerin anlayacağı sözcükler seçin.
- İnsanların gönlünü almaktan korkmayın.
- Sinirlerinize hakim olun.
- Şaka yapacağınız zaman iyi düşünün.
- İkna yoluna gidin.
- Konunuzu iyi bilin.
- Sorulara karşılık verin.
Duyarlı olmalısınız
- Ayrıntıları anımsamadan söze başlamayın.
- Karşınızdakilerin tepkilerine dikkat edin.
- Düşünmeden konuşmayın.
- İnsanlar duymak istediklerini duyarlar.
- İnsanların heveslerini kırmayın.
- Gereksiz eleştirilerden kaçının.
- Kaybetmeyi bilin.
- Makul olun. Duyarlı olun.
- Olumlu bir ton kullanın.
- Sürekli dert yanan biri olmayın.
- Görüşlerinizi başkalarına zorla kabul ettirmeye çalışmayın.
- Esnek olun.
Davranışlarınıza dikkat edin
- Gürültü yapmayın.
- Konuşmaya herkesi katın.
- Karşınızdakini bütün dikkatinizle dinleyin.
- Ayaklarınızı masaların üstüne koymayın.
- Sesinizi duyurun.
- Biri sizinle konuşurken işinizle meşgul olmayın.
- Yüz ifadenizi kontrol edin.
- Karşınızdakilerin sinirini bozmayın.
- Başkasının sözünü kesmenin pek çok yolu olduğunu unutmayın.
- Birisi konuşurken, başkalarıyla fısıldaşmayın.
- Yerinde, duramayan bir olmaktan kaçının.
- Duman makinesi olmayın, yani sigara içmeyin.
- Birisi konuşurken, önünüzdeki kağıtlara çiziktirmekten vazgeçin.
- Rahat oturun.
Telefon adabını öğrenelim
- Telefonda önce kendinizi tanıtın.
- Ahizenin içine doğru konuşun.
- Telefonda konuşurken bir şey yemeyin.
- Doğru numarayı çevirdiğinizden emin olun.
- Telefonda gürültü yapmayın.
- Karşınızdakinin sözünü kesmeyin.
- Düşünceli davranın.
- Telefona öncelik vermeyin.
- Arada bir şeyler söyleyerek dinlediğinizi belli edin.
- Çevrenizdekilerin konuşmanızı bölmelerine göz yummayın.
- Dikkatinizi dağıtmayın.
- Telefon hattının boş olup olmadığını kontrol edin.
- Kendinizi düşlere kaptırmayın.
- Karşınızdakilere konuşma fırsatı tanıyın.
- Telefon etme nedeninizi belirtin.
- Sesinizin tonu çok önemlidir.
Kelimeler ve çağrıştırdıkları
"Dost"
En vefalı, en hayırsız, en zor bulunan, en yanı başımızda, en acıtan, en sevdiğimiz ve hep özlenen, hep aranılan.
"Günaydın"
Bazen gün ağardığında gökyüzündeki güneşi alıp dudaklarınıza dokundurtan, bazen de karanlıklar basıncaya kadar söylenemeyen, esirgenen ya da unutulan.
"Anne"
Bazen yanı başındayken, hep seninle olacakmış kadar aşinalaşıp umarsızlaştığın, bazen de kıymetini, önemini, sevgisini ve şefkatini artık ağlayarak özlemiyle paylaştığın.
"Baba"
Bazen hiddetinden korktuğun, gücünü devleştirdiğin, her türlü sorumluluğu yükleyip de elinle ittiğin, bazen de arkadaş olup, gezdiğin, örnek aldığın, yüreğindeki sınırları sonsuza kadar açtığın.
"Ölüm"
Bazen "eninde sonunda sen benim olacaksın, bende senin" diyeceğin kadar keskin ve kesin, bazen de aradığın sonsuzluğa kavuşturacak kadar hem uzak hem de yakın ama senin.
"Hayat"
Bazen çok bilinmeyenli bir denklem içinde sürüklenip kaybolup gittiğin, bazen de basitliği karşısında afallayıp, alaya alıp, küçümsediğin, "es" geçtiğin.
"Ömür"
Bazen torpil de yapsan nafile, süresi başından kısaltılmış bir imtihan, bazen de bir bedende dokuz kez formatlanmış bir yaşam.
"Aşk"
Bazen saçlarına ak düşene kadar arayıp da bulamadığın en güzel hayal, en büyük armağan, en büyük düş, bazen de bolca bulup insafsızca harcadığın, laçkalaşmış, anlamı kaybolmuş, bir yok oluş bir düşüş.
"Sevgi"
Karnın her zaman tokken, sırtın pekken, gönlün hoşken dahi en büyük açlığın, fazla bulunca değerini bilemeyip, şımardığın, gıdım gıdım öldürüp de yok ettiğin, saçtığın.
"Saygı"
Bazen bir kerecik işitebilmek için hem kaçtığın hem kovaladığın, bazen de olur olmaz yerde söyleyip abartarak batırdığın, battığın.
"Evet"
Bazen değil her zaman bütün kişiliklerin boy aynası. Yansıdığın. Yansıttığın..
"Hayır"
Bazen acımasızca dudaklarından çıkmasına izin verdiğin insafsızlığın, bazen de söyleyip hem ezdirdiğin hem de altta kaldığın.
"Merhaba"
Bazen gün içersinde cömertçe sunabilecek kadar gönüllere ılık bir meltem, tatlı bir su olup aktığın, bazen de bir kerecik duyabilmek ve söyleyebilmek için seni kavuran yalnızlığa hüzünlerle daldığın.
"Allahaısmarladık"
Bazen seni sevdiğin her şeyden ayıracak korkusu ile duymamak için kulaklarını eze eze tıkadığın, bazen de sabahları karşılamak için, gecelere söyleyip, yıldızlarla allayıp pulladığın.
Biriktirilmeyen 2 şey
Biriktiği gözlenemeyen iki şey vardır:
Biri sevgi, diğeri emek
İletişimdeki bazı taktikler
- Aynı sözcükleri dilinize dolamaktan vazgeçin.
- Sözü başkalarının ağzından kapmayın.
- Çift anlamlı sözcüklerden kaçının.
- Ne zaman susmak gerektiğini bilin.
- Sözünüzü güçlü bir tonla bitirin.
- Kendi kendinizi baltalamayın.
- Başkalarını kötülemeyin.
- Açıklayıcı ibarelerden kaçının.
- Öğütlediğiniz şeyleri kendiniz de uygulayın.
- Sorunuzu sorduktan sonra, susun ve dinleyin.
- Karşınızdakilere zaman tanıyın.
- Herkesin anlayabileceği sözcükler kullanın.
- Konuşmadan önce düşünün.
- Sessizlik yararlı olabilir. Susmasını da öğrenin.
- İş konusunda öncelik verin.
- İnsanlara ne yapacaklarını öğretmek merakından vazgeçin.
Yazmanın da kuralları var
- Yazdıklarınız hemen unutulmaz.
- Tertipli olun.
- Ağdalı sözcükler kullanmayın.
- Kötü haberleri yumuşak dille iletin.
- Yazdığınızı hiç değilse bir kez okuyun.
- Alçakgönüllü olun.
- Gereksiz şeyler yazmaktan kaçının.
- Adları, unvanları ve baş harfleri doğru kullanmaya özen gösterin.
- Tembellik etmeyin, üşenmeyin.
- Sözcükleri süslemekten kaçının.
- Yazınızı okuyun, neden ve kimden söz ettiğinizi anlamasını sağlayın.
- Yazdığınız kişinin gözünü korkutmayın.
- Birine cevap yazarken, yeni sorulara yol açmayın.
- Yazınızı, olumlu, gönül alıcı bir cümleyle tamamlaya çalışın.Milli gazeteden alıntıdır.

19 Kasım 2008 Çarşamba

ZAMANIN ÖNEMİ

Zamanın önemiyele ilgili güzel söz:

Yıllar, aylar, haftalar, geçip giden anlar, bir kuş misali avucumuzdadır âdeta. Yitirdiğimizde, kuş uçup gittiğinde kıymetini idrak ederiz çoğu zaman:

“Bir yılın değerini öğrenmek istiyorsan, onu sınavda başarısız olmuş bir öğrenciye sor.

Bir ayın değerini öğrenmek istiyorsan, onu erken doğum yapmış bir anneye sor.

Bir haftanın değerini öğrenmek istiyorsan, onu haftalık bir gazetenin editörüne sor.

Bir saatin değerini öğrenmek istiyorsan, onu sevdiğini bekleyen bir âşığa sor.

Bir dakikanın değerini öğrenmek istiyorsan, onu treni kaçıran birine sor.

Bir saniyenin değerini öğrenmek istiyorsan, onu bir kazadan son anda kurtulmuş birine sor.

Bir salisenin değerini öğrenmek istiyorsan, onu Olimpiyatlar’da gümüş madalya kazanan bir sporcuya sor.”

18 Kasım 2008 Salı

HER ŞEYDE BİR HAYIR VARDIR

Hep daha fazlasını isteriz. Her şeyin en iyisi olmalıdır. Eksikliğe tahammülümüz yoktur. Her şeyi madde ile ölçer, manayı göz ardı ederiz. Kimi zaman dualara bile yansır bu durum. Halbuki, her şeyin hayırlısıdır istenmesi gereken. Aksi takdirde Keloğlan gibi, yediğimiz taam bile altın oluverir. Her şeye sahip olduğumuzu ama kimse tarafından sevilmediğimizi farz edelim. Neye yarar tüm bu servet. Neyi isteyeceğimizi, sonucunda elimize ne geçeceğini ve bu isteğimizin bizi nereye götüreceğini düşünmeden dua etmemeliyiz. Bize o an hayırlı gibi görünen bir şey, belki de musibetin ta kendisi olacaktır. Velhasıl-ı kelam; Ne istersek isteyelim, sonunda “Hayırlısıysa olsun” demeyi, kendi iyiliğimiz için ihmal etmemeliyiz.
Zamanın birinde bir padişah yaşarmış. Padişah avlanmayı çok severmiş sık sık avlanırmış.Padişahın aklı selim her şeyin hayırlısı her şeyde bir hayır vardır cümlesini dilinden düşürmeyen devamlı tekrarlayan bir de veziri varmış.Padişahın başına bir şey gelse vezir hep Padişahım üzülmeyin her şeyde bir hayır vardır hayırlısı olsun dermiş. Padişah da vezire bu yüzden çok kızarmış.
Yine bir gün padişah vezirine bugün ava nereye gidelim diye sormuş, vezir bir yer tarif etmiş.Oraya gitmişler vezir doldurup padişah sıkıyor fakat avlanırken padişah elinden yaralanmış, eli kanamış ve elinin yarasını sarmışlar.
Padişah vezirine kızmış, senin yüzünden oldu demiş.
Vezir yine aynı cevabı vermiş :
-Her işte bir hayır vardır padişahım hayırlısı olsun üzülmeyin demiş.
Bunun üzerine padişah vezire çok kızıp, benim elim kanıyor.Sen bana her işte bir hayır vardır hayırlısı olsun diyorsun deyip veziri zindana attırmış.
Vezir zindana giderken yine;
Her işte bir hayır vardır hayırlısı olsun deyip gitmiş.
Padişah yine öfkelenmiş, adamı zindana attırıyorum adam yine aynı şeyi söylüyor...
Başka bir vezir bulmuşlar. Padişah yine av yapmak için başka insan ayağı değmemiş bir yere gitmişler, avlanırken oranın yerlileri bunları faka bastırıp, esir etmişler.Yerliler her gün bir esiri kendi inançları gereği kurban ediyorlarmış, yani insan yiyorlarmış veziri padişahın gözü önünde afiyetle yemişler sıra padişaha gelmiş ama onu serbest bırakmışlar. Çünkü yerlilerin inancına göre sakat el veya ayak parmaklarından biri olmadı mı yemezlermiş Padişah düşünürken birinci veziri aklına gelmiş vezirini düşünüp ona hak vermiş. Hemen ülkesine dönüp vezirini serbest bıraktırmış.
Ama yine soruyu sormuş; “Akıllandın mı?” demiş. Hadi benim elimin kesilmesini anladık, beni yemediler peki senin zindana girmendeki hayır nedir demiş.Vezirde o veciz sözünü söylemiş; “Ben de zindana girmeyip sizinle gelseydim, yerliler şimdi diğer vezir gibi beni de kurban etmiş olacaklardı” demiş.

Kendimi bilerek Seni bileceğim

Yunus, “İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir / Sen kendini bilmezsen, / Ya bu nice emektir..!” derken bize “iyi” olmanın sırrını anlatır sanki. Öyle ise kaçınılmaz olan kendimizi bilmektir.
Rabbimiz, Hadis-i Kudsisinde Peygamber (s.a.v) Efendimiz için bir yandan “Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım” derken bir yanda da bütün canlıları kendisine ibadet etmek, kulluk yapmak için yarattığını haber veriyor.
Kendini bilen Rabbini bilir
Bu uyarıya uyan kişi şüphesiz Hakk’a ulaşır. Bu öyle bir yoldur ki, tersi de düzü de Hakk’a çıkar. Elbette kendini bilen Rabbini bilir. Ve elbette Rabbini bilen kendini bilir.
Hz. İbrahim kendini bildiği için Rabbini bildi.
O’nun önce yıldızlara, sonra aya, daha sonra da güneşe olan iltifatı kendini bilmesinin eseriydi. Bunun içindir ki, Rabbi’nin de yardımıyla batıp zail olanlardan yüz çevirmesini başardı da, “Beni ve bütün bu kainatı yaratan kudret sahibi yok ve zail olamaz” dedi.
Aczimizin farkındayız
Yine İbrahim aleyhisselam, bütün bir canlı bedenin ölüp ve nihayet toprak olmasından sonra nasıl tekrar bir araya getirileceğini merak ederken inancında zerre eğrilik yoktu. O, kendini bildiği için zaafının da farkındaydı. Bu yüzden Allah’ın (c.c) sorusuna, “İnanıyorum Rabbim! Lakin kalbim mutmain olsun istiyorum!” diye cevap vermişti.
Meyillerimizle belli oluruz
İbrahim Aleyhisselam’ın oğlunu kurban etme azmi de kendini bilmekten neşet etmiştir. O, Allah’dan (c.c) bir erkek evladı istemiş ve bunu vermesi halinde en sevdiği şeyi kurban edeceğini söylemişti. Allah (c.c) Ona istediğini vermiş fakat meylini de verdiği şeye çevirmişti. İbrahim (a.s) gördüğü rüyadan sonra fark ettiki, kurban edeceği şey en sevdiği şeydir; yani oğlu İbrahim’dir. O kendisini bilmeseydi Allah’a olan vaadinden dönerdi. Bunun için derdini çok meylettiği oğluyla paylaştı. Allah ta (c.c) oğlu vasıtasıyla O’nun kalbine cesareti ve sadakati koydu. O Rabbini bildi, Rabbi de bir koç göndererek O’na ikramda bulundu.
Kendini bilen kötü olmaz
Kendini bilmek insan olmanın özelliğidir. Yani fıtridir, doğuştan vardır. Bunun aksi arızidir ve sonradan, çevre ve eğitimle elde edilir.
Başta Peygamberler olmak üzere, Onları takip eden her insan mutlaka kendini bilir.
Kendini bilen fıtri özelliklerini bozmaz. Onlara sahip çıkar.
Kendini bilenin adaletten ayrılması söz konusu değildir. Çünkü adalet duygusu da kendini bilmek gibi, fıtridir. Fıtri olduğu için de eşitlik gibi pazarlıkla, güçle, rızay-ı taksimle elde edilmez. O fıtridir ve özünü Cenab-ı Hakk’ın “adl” sıfatından alır.
Kendini bilen bu sıfatı bilir ve asla adaletten şaşmaz.
Kendini bilen sadıktır aynı zamanda.
Bilir ki Allah aslâ vaadinden dönmez.
Allah’ın (c.c) bu sıfatının kendisinde tecelli etmesinin zorunluluğunu bilir ve o da aslâ vaadinden dönmez.
Yaratılışta Rabbine verdiği sözü O’na kavuşuncaya kadar aslâ terk etmez.
Sen bizim Rabbimizsin, biz de Senin kulunuz demeyi bir an bile hatırdan çıkartmaz.

Ve bir tavuk gibi ölmüş!

Bir zamanlar, büyük bir dağın tepesinde bir kartal yuva yapmış. Bir süre sonra kartalın, dört adet yumurtası olmuş. Yumurtalar henüz kuluçka dönemlerindeyken dağda bir deprem olmuş. Kartalın yuvasındaki dört yumurtadan biri, depremin şiddetiyle yuvadan düşüp, dağın tepesinden yuvarlana yuvarlana vadideki bir çiftliğe dek ulaşmış. Bu çiftlik, bir tavuk çiftliğiymiş. Çiftlikteki tavuklar, kendi yumurtalarına pek benzemeyen bu değişik ve biraz da büyük yumurtayı sahiplenmek istemişler. Yaşlı bir tavuk, yumurtayı koruması altına almış ve öteki yumurtalardan çıkacak yavrulardan ayırmaksızın büyütmeye karar vermiş.
Günü dolup, zaman geldiğinde yumurtanın içindeki kartal yavrusu kabuğunu kırmış ve dünyaya gelmiş.
Acaba ben kimim?!?!
Bir tavuk çiftliğinde bulunduğunu ve kendisinin de çevresindeki yüzlerce tavuğun arasında olduğunu görünce, kendini de tavuk sanmış ve çiftlikteki tavuklarla birlikte, oda bir tavuk gibi büyümeye başlamış. Yalnızca o, kendisini tavuk gibi görmekle kalmıyor, çiftlikteki tüm tavuklarda onu bir tavuk olarak görüyorlar ve ona bir tavuk muş gibi davranıyorlarmış. Zaman zaman içinden;
- “Ben çevremdeki tavuklara benzemiyorum... acaba ben kimim? “diye soruyormuş.
Ama, bu kuşkusunu bir türlü dile getiremiyormuş. Ne de olsa o da bir tavukmuş ve tavuk olduğunu da bilmeli, kabul etmeliymiş.
Bir gün çiftlikte öteki tavuklarla birlikte oyun oynarken, yukarılardan birkaç kartalın özgürce uçtuklarını görmüş.
Sen bir tavuksun!!!
Kendini tutamamış, yüreğinde bir anda oluşan coşkuyla haykırmış:
- “Aman Allah’ım, ne kadar güzel uçuyorlar. Bende onlar gibi uçmak istiyorum...”
Tavuklar, onun bu sözlerine hep birlikte gülmüşler.
- “Sen bir tavuksun ve şunu asla aklından çıkarma; tavuklar kartallar gibi uçamazlar.”
Küçük kartal, o günden sonra hemen her gün gökyüzüne bakıyor ve yukarılarda uçan kartal arıyormuş gözleriyle.... bir kartal gördüğünde ise çiftlikteki öteki tavukları unutuyor, gökteki kartal gözden kayboluncaya dek büyük bir hayranlıkla ve özlemle, onu izliyormuş
Sonra da tüm hayranlığını ve özlemini, kartal gördüğü her zaman olduğu gibi, hep aynı sözlerle dile getiriyormuş:
- “Ah Allah’ım, ne olur, ben de onlar gibi uçabilsem... bende onlar gibi özgürce kanat açabilsem göklerde...”
Düşünden vazgeçmiş ve tavuk gibi ölmüş!
O böyle konuştukça, bu kez çevresindeki tüm tavuklarda her zaman söyledikleri sözleri bir kez daha, bir kez daha yineliyorlarmış:
- “Vazgeç düşlerinden... sen tavuksun ve hep tavuk olarak kalacaksın...”
Küçük kartal, çevresindeki tavukların her gün birkaç kez yineledikleri bu sözlerinden öylesine etkilenmiş ki... Sonunda bir kartal gibi göklerde özgürce kanat açmak düşünden vazgeçmiş ve yaşamını bir tavuk gibi sürdürmeyi kabul etmiş. Ve bir tavuk gibi sürdürdüğü yaşamının sonunda bir tavuk gibi ölmüş.

12 Kasım 2008 Çarşamba

KANUNİ SULTAN SÜLEYMANIN BÜYÜKLÜĞÜ

Süleymaniye Cami’nin inşası sırasında bir ermeni usta, yanlış duvar yapması sonucu, Kanuni tarafından cezalandırılır. Ermeni usta, sultandan şikayetçi olur. Kadı, ikisini de huzuruna çağırır. Kanuni ve usta, kadının karşısında ayakta beklemektedirler. Karar açıklanır: "Kısas!" yani Kanuni de ayni şekilde cezalandırılacaktır. Ermeni usta, adalete hayret eder ve:
-"Madem dininiz bu kadar adil, hem davamdan vazgeçiyorum hem de Müslüman oluyorum"
Davadan sonra Kanuni, kadıya:
-"Eğer ben padişahım diye benim lehimde bir karar verseydin, seni bu kılıcımla öldürürdüm"
Kadı, oturduğu minderin altından bir hançer çıkarır ve :
-"Sultanım siz de eğer 'ben padişahım' diye kararıma itiraz etseydiniz ben de bu hançeri sizin kalbinize saplardım..."

SESSİZ GEMİ

Sessiz gemi
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden

Yahya Kemal Beyatlı

KRALI FAKA BASTIRAN PARADOKS

PARADOKS:Düşünceler arasında tartışmaya açık, kesin bir yargı içermeyen karşıtlık. Aykırı düşünce,Çelişki
Kral ülkenin yalancıları arasında bir yarışma açtı. "İşte bu yalan," diyebileceği bir yalan uydurana bir küp altın vaat etti. Yalancılar akın akın saraya gelip yalanlarını söylediler, fakat yalanlar ne kadar akıl almaz olursa olsun kral hep, "olabilir, niye olmasın ..." gibi cevaplar veriyordu. Böylece hem eğleniyor, hem de bir küp altından olmuyordu.
Derken kahramanımız elinde boş bir küple huzura çıktı ve konuştu:
"-Rahmetli dedeniz bir savaşa çıkacaktı, ancak o günlerde hazinede yeterli para yoktu. Dedeniz dedemden bu küple bir küp altın borç aldı ve 'bu borcumu torunum torununa ödeyecek,' diye söz verdi. Şimdi, dedenizin borcunu bana ödemeniz için buraya geldim."
Kral, "işte bu kuyruklu bir yalan!" deyince adam, "o halde ödülümü alayım," dedi.
Kral, "ımm şeyy doğru da olabilir" deyince adam, "o halde borcunuzu ödeyin" dedi.

11 Kasım 2008 Salı

DİŞ TEMİZLİĞİ VE MİSVAK

1)Misvak, ağız için temizlik, Allah-u Teala`nın rızasına sebep ve gözlere de ciladır, (Ramuz el-Ehadis s. 214/10,)
2)Misvak ağız için temizliktir ve Aziz ve Celil olan Allah`ın rızasına sebeptir. (Ramuz el-Ehadis s. 214/7,)
3)Misvakta on hassa vardır: Ağzı sağlıklı eder, diş etlerim güçlendirir, göze cila verir, balgamı giderir, dişin çürümesini önler, sünnete uygun olur, melaikeyi sevindirir, Rabbi razı eder, hasenatı artırır, mideye sıhhat verir. (Ramuz el-Ehadis s. 325/1,)
4)Misvak kullanın. Zira misvak ağzı temizler ve Rabbin rızasını kazandırır. (Terğîb ve Terhîb tercümesi c. 1 s. 246/6,)
5)Misvak, erkeğin fesahatini artırır. (Ramuz el-Ehadis s. 214/8,) Fesahat, güzel konuşmak demektir.
6)Niçin sararmış dişleriniz ile huzuruma giriyorsunuz? Misvak kullanınız! (İhya c.1 s.354,)
7)Şu dört şey peygamberlerin sünnetlerindendir: Sünnet olmak, koku sürünmek, misvak kullanmak, evlenmek. (Tirmizi-tercümesi c.1, s.246/5,)
8)Misvak ve cuma guslü her Müslüman için gereklidir. (Ramuz el-Ehadis s. 214/9,)
9)Misvak kullanmadan uyumazlardı. (Ramuz el-Ehadis s.548/2)
10) Uyudukları zaman misvak başuçlarında bulunurdu. Uyandıkları zaman da ilk önce misvak kullanırlardı. (Ramuz el-Ehadis s. 548/3,)
11) Misvakı enlemesine kullanır, suyu emerek (süzerek) içerlerdi. Üç defa nefes alır ve derlerdi ki: Bu türlü içmek daha iyi, hazmı daha kolay ve sıhhate daha uygundur. (Ramuz el-Ehadis s. 554/14,)
12) Aişe (r.a.) şöyle demiştir: "Peygamber (s.a.v.) evine girdiği zaman ilk yaptığı iş, misvak ile dişlerini temizlemek olurdu" (Müslim tercümesi c.1 s. 327/44,)
13) Ebu Musa (r.a.) şöyle dedi "Ben Peygamber`in huzuruna girdim, misvakın bir ucu dilinin üzerinde bulunuyordu." (Müslim tercümesi c.1 s.327/45)
14) Resulullah (s.a.v.) hiçbir namaza misvak kullanmadan çıkmazdı. (Terğîb ve Terhîb tercümesi c.1 s. 246/8,)
15) Resulullah (s.a.v.) geceleyin teheccüd namazı kılmak için kalktığı zaman ağzını (dişlerini) misvak ile ovalardı. (Müslim tercümesi c.1 s. 328/46,)
16) Resulullah (s.a.v.) geceleri iki rekatta bir selam vererek teheccüd namazı kılar ve her selam verişinde misvak kullanırdı. (Terğîb ve Terhîb tercümesi c.1 s. 247/9, )
17) Abdullah ibni Abbas (r.a.), şöyle anlatmıştır: Bir gece Peygamber (s.a.v.) `in yanında kaldım. Peygamber gecenin sonuna doğru kalkıp dışarı çıktı, semaya baktı, sonra Al-i İmran süresinin şu ayetlerini okudu: "Hakikat, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbirleri ardınca gelişinde temiz akıl sahipleri için ibret verici deliller vardır. Onlar ayakta iken, oturur iken, yanları üstünde yatar iken hep Allah`ı hatırlayıp anarlar ve göklerin, yerin yaratılışı hakkında inceden inceye düşünürler. Şöyle derler: Ey Rabbimiz, sen bunları boşuna yaratmadın. Sen pak ve münezzehsin. Bizi ateşin azabından koru." Sonra eve döndü, misvaklandı ve abdest aldı. Sonra kalkıp namaz kıldı, sonra yattı. Sonra kalkıp tekrar dışarı çıktı ve semaya nazar etti. Yine bu ayetleri okudu. Sonra döndü, tekrar misvaklandı ve abdest aldı. Sonra kalkıp namaz kıldı. (Müslim tercümesi c.1 s.328/48,)
18) Ümmetimi meşakkate düşürmüyor olsaydım, onlara her namazın önünde misvakı emrederdim. (Tirmizi-tercümesi c.1, s.38/22,)
19) Ümmetime zorluk vermemiş olsaydım, her abdestte misvak kullanmalarım emrederdim. (Terğîb ve Terhîb tercümesi c.1 s. 244/2,)
20) Oruç tuttuğunuzda sabahleyin misvak kullanın, lakin akşama doğru kullanmayın. Akşam üzeri iki dudağı kurumuş oruçlu bir kimse için misvak uygun olmaz. Zira o kurumuş dudaklar kıyamet gününde gözü önünde bir nur olacaktır. (Ramuz el-Ehadis s.3/4,)
21) Sizin ağızlarınız Kur`an için yollardır. Onları misvakla temizleyin. (Ramuz el-Ehadis s.116/ 8,)
22) Misvak kullanınız. Zira misvak ağzı temizleyen ve Rabbi razı eden bir alettir. Cebrail her gelişinde bana misvak kullanmayı tavsiye etti. Öyle ki, bana ve ümmetime farz kılacağından korktum. Ümmetime zorluk vereceğinden korkmamış olsaydım misvak kullanmalarını emrederdim. Ben o kadar çok misvak kullanırdım ki, dudaklarıma iz yapmasından ve dişlerimin aşınacağından korkardım. (Terğîb ve Terhîb tercümesi c.1 s. 247/10, )
23) Bana misvak kullanmak o derece emredildi ki, bu konuda bana bir vahiy gönderileceğini sandım.() Terğîb ve Terhîb tercümesi c.1 s. 248/11,)
24) Ben, misvak kullanmakla o derece emredildim ki, üzerime farz kılınacağının sandım. (Terğîb ve Terhîb tercümesi c.1 s. 247/12, )
25) Cebrail misvak kullanmayı bana o kadar tavsiye etti ki, azı dişlerimden endişe ettim. (Terğîb ve Terhîb tercümesi c.1 s. 247/13, (26) Terğîb ve Terhîb tercümesi c.1 s. 250/16, )
26) Misvak kullanarak kılınan namazın fazileti, misvak kullanmadan kılınan namazdan yetmiş kat fazladır. (Terğîb ve Terhîb tercümesi c.1 s. 250/16,)
27) Misvak olmadığında, parmak misvak yerine geçer. (Ramuz el-Ehadis s.

9 Kasım 2008 Pazar

GÜNLÜK HAYATIMIZ NASIL OLMALI?

Bir bakıma Müslümanın günlüğü diyebileceğimiz şu hususların hassasiyetle yerine getirilmesi gerekiyor. Yapacağımız ve kaçacağımız hususlar:

* Müslüman kardeşim!

1- Sabah ezanından önce uykudan uyan.

2- Yatağından kalkarken Besmele çek.

3- Sabah namazını mümkün olduğunca câmide cemaatle kıl.

4- Evindeki aile efradını (varsa misafirlerini) sabah namazına kaldır.

5- Hergün en az üç ayet ve üç hadisi tefsir ve şerhleriyle beraber oku. Okuduklarını aile efradına dinletirsen evinde bereket hâsıl olur.

6- Yemeklerini her öğünde aile efradınla yemeye gayret et.

7- Sabahleyin işine giderken Allah’tan helâl rızık talep et.

8- Aile efradının tesettürlü olmasına özellikle özen göster.

9- Aile fertleri arasında kimseyi uyuntu uyuntu dolaştırma; herkesin bir meşgalesi olsun. Meşgalesizliğe göz yumma.

10- Yeme, içme, giyim ve para kazanmak hususlarında Allah’ın ve Rasulünün koyduğu ölçüleri çiğneme; helâk olursun.

11- Dua etmeyi ihmal etme. Bunun için eşref saatlerini kaçırma. Çünkü dua, mü’minin silâhıdır.

12- Bak organların yerli yerince hizmet hâlindeler. Bunun için sana bunları ihsan edene şükretmeyi ihmal etme, şükrünü edâ edemediğin nimetler olabilir ki, elinden alınır.

13- Beş vakit namazı câmide cemaatle kılma gayretinde ve azminde ol...

14- Namazlarını tadil-i erkân üzere kıl.

15- Bildiklerinle amel et. Eğer bunu yaparsan Allah (c.c.) sana bilmediklerini öğrenecek fırsatlar verir. Bu sayede Allah’ın rızasına erişmiş olursun...

16- İtikadı sağlam, ilmi olan, ameli de itikadına ve ilmine uygun olan ilim ehlinin meclislerinde bulun. Nasihatlarını dinle. Feyzinden istifade et. Bu sana dünyada itibar, ahirette cenneti kazandırır.

17- Yürüyen Kur’ân ol. Seni gören, dinleyen, seninle olan kişi Müslümanlığı senin yaşayışından öğrensin. Yürüyen Kur’ân olmak demek, Kur’ân’da emredilen şekilde yaşamak demektir.

18- Aykırı yaşantı içinde olanları yumuşak lisanla uyar. Olabildiğince kötülüklere engel ol.

19- Bulunduğun ortamı Müslümanlaştır.

20- Sözünde dur, ahde vefa göster.

21- Din kardeşlerinin cenazelerinde bulun. Cenaze yakınlarına başsağlığı dile.

22- Sıkıntılı gördüğün kişilere imkânların dahilinde yardımcı ol.

23- Akrabalarınla ilgini kesme.

24- Komşuluk haklarını ihmâl etme...

25- İbâdetlerini Allah’ı görüyor gibi yap. Sen O’nu görmüyorsan da O seni görüyor olduğunu bil.

26- Muvaffakıyetlerden biri de ihlâstır. Daima samimi ve ihlâslı ol.

27- Kesinlikle gıybet etme. Gıybet edenlerin yanında da bulunma.

28- Günah işlenen mekânlarda oturma.

29- Daima iktisatlı ol.

30- Hiçbir şeyi israf etme... Çünkü Allah (c.c.), müsrifleri sevmez.

31- Sevgi ve öfkede aşırıya gitme...

32- Ona buna sırrını söyleme.

33- Sevdiğini Allah için sev, yerdiğini de Allah için yer...

34- Tevbeyi dilinden düşürme.

35- Esma-i Hüsna’yı (Allah’ın 99 ismini) hergün birçok defalar tefekkürle, tezekkürle oku. Göreceksin bununla maddi-mânevi çok şeyler kazanırsın.

36- Hergün sesli-sessiz belli sahife miktarı kitap oku.

37- Susması fikir, konuşması zikir ve bakması ibret olan kişilikli Müslüman ol.

38- Hediyeleşmek muhabbeti artırır; din kardeşlerinle hediyeleş.

39- Biliyorsan konuş ibret alsınlar bilmiyorsan sus karakterli mü’min olduğunu bilsinler...

40- Yediklerini, içtiklerini oturarak ve besmele ile ye ve iç...

41- Herkesin gördüğü yemekleri yeme. Elâlemin göz hakkını yemiş olursun. Bu da seni ibâdet etmekten alıkoyar.

42- Gece namazlarını (teheccüt namazını) kıl. Ruhun dinç vücudun güzel olur.

Müslüman kardeşim! Sana hayatımızı hayat yapan Kur’ân ve Sünnet düsturlarından bazı hususları haplaştırıp arzettim. Uygularsan uygun Müslüman olursun. Allah (c.c.) seni hayırlı işlerinde muvaffak kılsın... Ömrün bereketli amellerin ibâdet olsun...

6 Kasım 2008 Perşembe

Allah’a harp sayılan faiz

Faiz alıp da zarar etmeyen görülmediği gibi faizle para alıp da zarar görmeyen de işitilmemiştir.

Faize para verenlerin bir kısmı, sömürdüğü kişilerin namlusunun ucunda can vermiştir.

Bir kısmı haram para yemesi nedeniyle insanlığını yitirdiğinden insan içine çıkamaz olmuş ve köşkü hayvanat bahçesine dönmüştür.

Hatta devlet bankaları bile faize verdiği paraları karşı tarafın hileli işleri nedeniyle parayı geri alamamış ve banka zararlarını milletin sırtına yüklemiştir.

Yüksek faiz vaadiyle para toplayan özel bankaların nasıl battığını/batırıldığını ve devletin nasıl el koyduğunu, faize para yatıran bazı insanların kendilerini nasıl yaktığını televizyonlardan seyrettik.

Dünyayı sarsan krizin arkasında sağında solunda önünde faiz olduğunu söylüyor ekonomi uzmanları.

Rabbimiz Bakara süresinin 275-279 nolu ayetlerinde faizin haram kılındığını, faizin malın bereketini, kişinin şerefini… eksilteceğini ve Allah’a ve Rasülüne harp sayılacağını haber vermiş.

Ayette “faiz yiyenler” diyor da yedirenler demiyor. Demek ki faizin mucidi para babaları ile onların seçtiği yöneticiler ve insanları faize zorlayanlardır.

Hadiste ise faizi yiyen, yediren, yazan ve şahid olan lanetlenmiştir.

“Faiz eksiltir, sadaka artırır” ifadesinde faiz malı eksiltir, şerefi, namusu, itibarı, eksiltir manaları da vardır.

Faizle uğraşan para babalarının hiçbiri canından, malından, çocuğundan emin değildir.

Kazandığı paraların bir kısmını kendisini koruyanlara harcamaktadır.

Sadaka malı eksiltir gibidir ama bu sadaka veriş üzüm çubuğunun dallarını baharda budamak gibidir.

Baharın budanan çubukta üzüm daha çok olur.

Günümüzde faizin zararını anlamayan kalmadı. Batıda binlerce ekonomist bu konuda kitap yazdı ama çıkış yolu bulamadıklarından faize devam dediler.

Ayette faiz yiyenlerin Allah’a ve Rasülüne harp ilan ettiklerini bildirerek işin çok tehlikeli olduğunu haber verir.

İçki, kumar, domuz eti, gibi haramları işleyenler hakkında bu ifade kullanılmamış. Çünkü diğer haramlar ferdidir. Kişinin kendine zarar verir. Faiz ise toplumsaldır. Bütün toplumu ilgilendirir.

Hakkı seven ve Hak için halkı seven bizler, aynı cinsten olan malların alım satımında, borç olarak verilmesinde fazlalığın faiz olduğunu bileceğiz.

Aids, verem, veba, çiçek… mikrobundan kaçar gibi değil daha fazla sakınacağız.

Mikroplar bu dünyamızda bize zarar verirler ama faiz iki dünyamızı da helak eder